Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yorum Bu ülkelerin ortak özelliği, çok, ama çok fakir olmaları. Bu nedenle, sayısı 50'yi bulan "Dünyanın En Az Gelişmiş Ülkeleri" kategorisine giriyorlar. Aralarında daha eski ve daha tanınmış çok yoksul ülkeler de var: Afganistan, Bangladeş, Etiyopya, Moritanya, Nepal, Sudan, Yemen gibi... Burkina Faso... Komor Adaları... Kiribati... Samoa... Tuvalu... Vanuatu... Bu isimler size yabancı mı geliyor? Haklısınız. Bizden çok uzaktaki bu ülkelerin isimlerini duymamış olabilirsiniz. Zira bunların çoğu, son zamanlarda bağımsızlığa kavuşmuş olan ve yeni isimlerle dünya haritasında yer alan devletler veya "devletçikler"... İstanbul dünden beri bu "en az gelişmiş" ya da "çok yoksul" 50 ülkenin bakanlarına ve üst düzey temsilcilerine ev sahipliği yapıyor.Şükürler olsun, Türkiye bu 50 ülke kategorisinde değil. Türkiye "gelişen" veya "yükselen" ülkeler liginde. İstanbul'un çok fakir ülkeler için düzenlenen bir konferansa ev sahipliği yapması, Türk diplomasisinin bir ikramı veya jesti...Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, geçen eylül ayında BM Genel Kurul toplantısı sırasında Türkiye'nin böyle bir konferansa kapılarını açmaya hazır olduğunu bildirmiş, bu davet bu ülkeler ve onların durumuyla ilgilenen çeşitli BM organları tarafından büyük memnunlukla kabul edilmişti.Gerçekten bunun ne kadar yerinde -ve Türkiye açısından da ne kadar yararlı- bir jest olduğunu dün gerek konferansta açılış konuşmalarını yapan yetkililerin sözlerinden, gerek kuliste çeşitli delegelerle yaptığımız sohbetlerden açıkça hissettik.Türk diplomasisinin İstanbul'u böyle bir konferans için merkez yapma fikrinin amacı da zaten buydu. Türkiye böylece Asya-Pasifik-Afrika-Latin Amerika ülkelerine "açılma" stratejisini uygulamaya koyuyor... Bu ülkelerle daha yakın ekonomik, siyasal ve kültürel ilişkiler kurmaya ve "küresel bir aktör" rolünü oynamaya çalıştığını da gösteriyor...Ama açıkçası bu inisiyatifin esas amaçlarından biri de, bu ülkelerin Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi üyeliğini desteklemelerini sağlamaktır. Gelecek yılın sonunda BM Genel Kurulu Türkiye'nin iki Avrupalı rakibiyle -Avusturya ve İzlanda- giriştiği üyelik yarışı konusunda kararını verecek.Gerçi "en az gelişmiş ülkeler" fakirdir, çoğu ufaktır; ama BM Genel Kurulu'nda onlar da zengin ve kalabalık ülkeler gibi "tek oy" hakkına sahiptir. Bu bakımdan bu 50 ülkenin şimdiden gönlünü kazanmak çok önemli... "Yükselen" Türkiye Bu iki günlük konferansta özellikle küreselleşme olayı karşısında bu ülkelerin nasıl davranması gerektiği tartışılıyor. Açlığı, hastalığı, sefaleti, cehaleti yenmek çabasında, küreselleşmenin hem yararlı, hem zararlı etkileri -yani hem fırsatları, hem zorlukları- var.Dünkü konuşmacıların belirttiği gibi, esas görev, bu ülkelerin yöneticilerine düşüyor. Ama uluslararası camianın ve özellikle gelişmiş ülkelerin bu alanda büyük sorumlulukları var.Bizim bu konuşulanlardan çıkardığımız sonuç şudur: "En az gelişmiş ülkeler" halen bir yol kavşağındalar. Kalkınmak, gelişmek ve dünya ile bir ayar tutturmak için, daha büyük çaba harcamak zorundalar... Ancak bunu kendi başlarına yapmaları mümkün değil. Onlara gelişmiş ülkelerin yardımda bulunmaları şart. Bu sadece bağış veya yatırım demek değil. Esas gereken şey, zengin ülkelerin fakir uluslara karşı tavırlarında bir zihniyet değişikliği sergileyerek "yaşa ve yaşat" ilkesini benimsemeleridir... skohen@milliyet.com.tr Yaşa ve yaşat...