Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu komşularıyla ilişkilerinin son zamanlarda nereden nereye geldiğine bakıldığında ortaya çıkan tabloda, Ankara’nın Ortadoğu politikasında işlerin ters gittiğini görmemek mümkün değil.
Henüz bir-iki yıl öncesine kadar Suriye, Irak ve İran ile ilişkiler ne seviyelere yükselmişti, şimdi ise hangi noktada bulunuyor?
Bu ülkelerle ilişkilerin birdenbire bozulmasının nedenleri nedir?
Bunun objektif bir muhasebesinin yapılması zamanı gelmiştir.
Önce üç komşu ülke ile ilişkilerin hangi noktaya geldiğinin genel tablosuna bakalım.
* * *
Birinci tablo, Suriye.
Halk hareketinin başladığı Mart 2011’e kadar Türk-Suriye ilişkileri en gelişmiş düzeye ulaşmıştı. Artık “stratejik ortaklık”tan söz ediliyordu. Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Beşar Esad (ve aileleri) arasında çok yakın bir dostluk kurulmuştu. Açıkçası o zaman Ankara Suriye’deki rejimle ilgili değildi. Hatta Hükümet, Suriye’yi izole etmeye çalışan Batılılara karşı çıkıyor, Esad yönetiminin dışlanmaması gerektiğini savunuyordu...
Aslında Erdoğan hükümeti bu pozisyonunu halk ayaklanmasının ilk aşamasında da korudu. Ona bir an önce reformları başlatması için şans tanıdı. Ancak Esad “terörist” olarak gördüğü isyancılara karşı amansız bir şiddet kampanyası başlatınca Ankara tavır değiştirdi. Bu kez Başbakan Şam rejimine karşı çok sert bir dil kullanmaya başladı, Esad’ın devrilmesini hedefleyen adımlar attı. Ankara Suriyeli muhalifleri bir araya getirmekte ve Suriye Ulusal Konseyi’nin, ayrıca Hür Suriye Ordusu’nun kurulmasında aktif rol oynadı.
Gelinen noktada Suriye bir iç savaşa sürüklenirken Beşar Esad Rusya ve İran’dan sağladığı destekle politikasını sürdürüyor ve bu arada Türkiye’ye karşı da meydan okuyor.
* * *
İkinci tablo, Irak.
Amerikan işgalinin sona ermesinden sonra, Irak’ın barış ve istikrara kavuşacağı umudu, her geçen gün kızışan mezhep çatışmaları ve şiddet eylemleri ile kaybolmaya yüz tuttu.
Ankara ABD işgali döneminde de Irak’taki rakip güçleri (Şii ve Sünni liderleri) bir araya getirmek ve Irak’ın ulusal birliğini sağlamak için bir hayli çaba harcamıştı. Oysa son zamanlarda olaylar bunun aksi yönünde gelişti. Başbakan Maliki Şiilere dayalı hâkimiyetini pekiştirmek için, rakiplerini saf dışı etmeye kalkıştı. Bu arada Maliki, Sünni kökenli Cumhurbaşkanı yardımcısı Haşimi’yi azletti. Bu noktada Türkiye duruma müdahale etti, Haşimi’ye kucak açtı ve onu Türkiye’de barındırdı.
Sonuçta Ankara ile Bağdat’ın arası açıldı. Bu gerginlik sürerken, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, Erbil’de Barzani ile görüştükten sonra hassas bir bölge olan Kerkük’e sürpriz bir ziyaret yapması, Bağdat’ın çok sert tepkisine yol açtı.
* * *
Üçüncü tablo, İran.
Son yıllarda birçok alanda hızlı bir gelişme gösteren Türk-İran ilişkilerinde de şimdi ciddi bir sıkıntı yaşanıyor.
Ankara Batı’nın İran’ı baskı altında tuttuğu ve izole etmeye çalıştığı dönemde dahi, Tahran’ın yanında yer almıştır. Nükleer krizde İran’ı uluslararası toplum ile uzlaştırmaya çalışmış, bu nedenle Batılı müttefikleriyle de ters düşmeyi göze almıştır.
Ancak son zamanlarda İran’dan Türkiye aleyhine çatlak sesler yükselmeye başladı. Türkiye’nin NATO antibalistik füze üssünün Malatya’da kurulmasını kabul etmesi, İran yönetimi tarafından bir tehdit olarak algılandı, Ankara’nın verdiği teminata rağmen Molla rejimi Türkiye aleyhtarı kampanyasını sürdürdü. Ayrıca Suriye sorunu Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirdi ve İran Genelkurmay başkanının Türkiye’ye karşı tehditkâr sözleri, iki taraf arasındaki gerilimi daha da artırdı...
Bu üç tablo, sadece bir “durum tespiti” olarak ilişkilerin nereye geldiğini yansıtıyor. Asıl soru, bu noktaya nasıl ve neden gelindiğidir. Yarın bunu irdeleyeceğiz.