Türkiye’nin son zamanlarda Ortadoğu politikasında karşılaştığı sıkıntıların nedenini tek bir faktöre veya kaynağa bağlamak doğru değil.
Suriye, Irak ve İran ile ilişkilerin -dünkü yazımızda belirttiğimiz şekilde- birdenbire ters gitmesinde, Ankara’nın izlediği politika kadar, bu ülkelerin tutumunun ve uluslararası konjonktürün de payı var.
* * *
Arap Baharı, Suriye ile ilişkilere yeni bir yön vermiştir. Eğer Suriye’de halk ayaklanması olmasaydı ve Esad rejimi iktidarda tutunmak için şiddet politikasına başvurmasaydı, herhalde Ankara ile Şam arasındaki sıkı ilişkiler eskisi gibi devam edecekti. Ancak Arap ülkelerinin (ve bu arada Suriye’nin) iç dinamiklerinden kaynaklanan büyük “değişim” akımı Türk-Suriye ilişkilerinin seyrini de değiştirdi...
Irak ile ilişkilerin bozulmasında Amerikan işgalinden sonra bu ülkede ortaya çıkan boşluğun, dengesizliklerin ve istikrarsızlığın önemli rolü var.
Uluslararası konjonktür ve bölgedeki yeni cepheleşme, Türkiye ile İran arasındaki eski rekabeti yüzeye çıkardı ve ilişkilerde yeni sürtüşmelere yol açtı.
* * *
Kısacası, bölgedeki komşu ülkelerle ilişkilerin bu aşamada ters gitmesinde doğrudan o ülkelerdeki gelişmelerin ve o ülke yöneticilerinin aldığı tavrın etkisi bellidir. Ancak bunda Ankara’nın izlediği politikaların da oynadığı role bakmakta ve gereken sonuçları çıkarmakta yarar vardır.
Ak Parti hükümetinin özellikle saydığımız üç ülke ile son aylarda sürtüşme ve gerginliklere yol açan politikasındaki bazı temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:
1) Pro-aktif politika.
Ankara’nın “arka bahçesi”ndeki değişim ile yakından ilgilenmesi ve etkinliğini hissettirmesi doğaldır. Türkiye son zamanlarda artan ekonomik potansiyeli ve siyasal etkinliğiyle, bölgesel bir güç durumuna gelmiştir.
Mesele Ankara’nın bu gücü ve etkinliği nasıl kullanması gerektiğidir. Bugün iş başında olanlar, büyük bir özgüven içindeler. O kadar ki, her vesile ile, bölgesel -hatta küresel- meselelerin ancak Türkiye’nin aktif desteği ile halledilebileceği, Türkiye’nin “yeni düzen”in kurucusu ve bölgenin hâkimi konumunda bulunduğu öne sürülüyor.
Pratikte bu retorik Türkiye’nin her meseleye müdahale etmek istediği, atılgan ama bazen de agrasif bir tutum aldığı şeklinde algılanıyor.
Örneğin Suriye meselesinde Türkiye Esad rejimine karşı bir tavır almanın ötesinde, onun devrilmesi için pro-aktif girişimlerde bulunmuş, muhalifleri ve direnişçileri örgütlemeyi üstlenmiştir...
2) Misyon anlayışı.
Ak Parti liderliği dış politikada da bir misyon anlayışına sahip. Bölge ile ilgili politikada “ilkesel” ve “ahlaki” olarak niteleniyor. Bu anlayışla Suriye’de olduğu gibi zulme, şiddete karşı çıkılıyor. Irak’ta görüldüğü gibi de “mağdur”un yanında yer alınıyor...
Bunlar güzel ilkeler... Ancak (1) her benzer olay karşısında aynı prensipler uygulanmıyor, (2) uygulandığı hallerde bazen ters tepiyor, Türkiye müdahaleci veya agresif olarak görülüyor.
3) Risk payı.
Hükümet Ortadoğu’daki kaygan zeminde, ilerideki kazancı ön görerek, bazı riskler almayı göze alıyor. Her alanda olduğu gibi diplomaside de risk alınır; ama bunun iyi hesaplanması şart. Diğer bir deyişle, öngörülen kazancın bedelinin, uzun vadeli çıkarlara ne kadar uygun olduğu iyice değerlendirilmeli.
Suriye’de Esad’a karşı uygulanan politikanın, Esad sonrası dönemi de bu risk hesabının içinde bulundurulmalı. Olası kaos, etnik ve mezhep çatışmaları gibi olumsuzlukların Türkiye’ye etkisi de dikkate alınmalı. Kuzey Suriye’deki “yeni oluşum endişesi”, Ankara için bir uyarı sayılır.
Bunlara eklenebilecek başka faktörlerde var tabii. Örneğin Esad’ın başta Türkiye’yi oyaladığı ve aldattığı konusundaki “kişiselleştirilmiş” algılar ve bunun resmi demeçlere yansıyan öfke ve nefret ifadeleri gibi... Veya “toprak bütünlüğü ve ulusal birlik” prensipleri savunulurken, -Irak’ta olduğu gibi- ayrılıkçı görünen beyan ve davranışlarda bulunulması gibi...
* * *
Başta da belirttiğimiz gibi, Türkiye’nin komşularıyla şu sırada yaşadığı tersliklerin ve sıkıntıların çeşitli nedenleri var. Bizim dışımızdaki nedenleri kontrol etmek zor. Ama bizden kaynaklanan nedenleri soğukkanlılıkla incelemek ve gereken sonuçları çıkarmak hem mümkün, hem gerekli...