Dün Ankara'da Milli Güvenlik Kurulu ve Yüksek Planlama Kurulu ülkenin ivedi ekonomik ve siyasal sorunlarını hararetle tartışırken, Antalya'nın Belek bölgesinde, Türk Atlantik Konseyi'nin düzenlediği bir konferansta, Türkiye'nin temel dış politika ve güvenlik konuları sakin bir havada ele alındı.
Eski Dışişleri bakanlarından Haluk Ü. Bayülken'in başında bulunduğu Türk Atlantik Konseyi'nin "Güvenlik ve İşbirliği Konferansı" bu yıl da, üst düzey sivil ve askeri yetkililer ve yabancı diplomatlar dahil, 200'den fazla seçkin konuşmacı ve katılımcıyı bir araya getirdi.
İki günlük konferansın birinci oturumunda, özellikle Türkiye'nin NATO ve AB ile ilişkileri, Avrupa'nın ve bölgenin güvenliğine katkıları gibi konularda, Çankaya'nın, Genelkurmay'ın, Dışişleri'nin ve ayrıca NATO'nun görüşleri - ve de önemli mesajları - yansıtıldı.
Ama, toplantı aralarında ve koridorlarda konuşulan konu, açıkçası Ankara'daki gelişmeler, halk lisanı ile "ne olacak bu memleketin hali" sorusu oldu...
* * *
SON haftalarda karşılaştığımız ağır ve acil ekonomik sorunlar, dış politika ve güvenlik gündemini - en azından kamuoyunda - unutturdu.
Krizin devam etmesinin bir yan etkisi de, maalesef Türkiye'nin uluslararası ilişkilerdeki rolünü, tasarladığı girişimleri, hatta Kıbrıs başta olmak üzere çözüm bekleyen dış sorunlarla ilgili çabalarını geri plana itmesi olmuştur.
Neyse ki Türkiye'de ilgili kadrolar, gene de dış politika ve güvenlik konuları üzerindeki çalışmalarını sürdürüyorlar.
Antalya'daki konferans, bu bağlamda, Ankara'nın bazı temel sorunlar üzerindeki tutumunun daha net ortaya çıkmasına (ve de uluslararası bir platformda tartışılmasına) vesile oldu.
Özellikle Türkiye'nin AB ile güvenlik ve savunma alanında ilişkileri - ve de anlaşmazlığı - konusunda verilen mesaj, kısaca şu oldu: Türkiye "AB üyesi olmayan bir NATO üyesi" olarak da, AGSK ("Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği") çerçevesinde kurulacak Acil Müdahale Gücü'nde yerini almaya hazırdır. Ancak bununla ilgili bazı mekanizmalara ve bu arada planlama sürecine katılması da şarttır.
Bu görüş, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Emekli Org. Nezih Çakar ve Genelkurmay Strateji Dairesi Başkanı Gen. Nusret Taşdelen tarafından etraflıca açıklandı.
NATO Genel Sekreteri Yardımcısı Sergio Balanzino'nun bu konudaki girişimleri de, genel hatları ile, Türkiye'nin tutumuna çok yakın. NATO'lu diplomat konuşmasında, her halükarda Türkiye'nin AB'nin herhangi bir askeri müdahalesinin veya "kriz yönetimi" egzersizinin dışında bırakılamayacağını açıkça belirtti. Yaptığımız kısa söyleşide de Balanzino, "Biz Türkiye'nin tutumunu destekliyoruz. Sorun AB iledir ve biz NATO olarak buna bir çözüm bulmaya çalışıyoruz. Yakında bir formül üzerinde mutabakat sağlanacağına inanıyoruz" dedi.
* * *
EĞER mutabakat sağlanamazsa AB - Fransa Genelkurmay Başkanı'nın hafta içinde dediği gibi - AGSK'yı kendi başına yürütmeye yönelecek mi? Türkiye istediğini elde edemezse veto hakkını kullanacak mı? Bu, Türkiye'nin AB ile ilişkilerini zedelemez mi? Bu durumda NATO ve özellikle ABD nasıl bir tepki gösterir? Bunun etkileri ne olur?..
Antalya'daki konferansın gündemindeki bu soruları, enine boyuna tartışmak ve Türkiye için de sıkıntı yaratabilecek bu anlaşmazlığı aşmak gerekiyor.
Tabii her şey gibi bu da, Ankara'nın bir an önce bugünkü ağır krizi elbirliği ile atlatmasına bağlı...