Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique Strauss-Kahn’ın New York’taki bir otelde temizlikçi kadına tecavüz girişiminden dolayı başına gelenler, “önemli kişiler”in özel hayatlarının gizliliği -veya şeffaflığı- meselesini gündeme getirdi.
Bu tartışma şimdi, genelde devlet adamlarının, politikacıların ve gözde kişilerin cinsel davranışları dahil, özel hayatlarına pek ilgi gösterilmeyen Fransa’da da başladı.
İlk kez bazı Fransız düşünürleri ve yazarları, önemli kişilerin özel hayatlarındaki olumsuz davranışların kamuoyu tarafından bilinmesi gereğini savunuyorlar.
Fransızların kısaca DKS diye adlandırdıkları Dominique Strauss-Kahn’ın New York’ta cinsel saldırı suçlamasıyla tutuklanması, aslında Fransa ile ABD arasında mevcut sistem ve kültür farklarını açıkça ortaya çıkardı.
Olayın Fransa’da yarattığı şok ve şaşkınlık bu farklılıktan kaynaklanıyor.

Ayrımcılık yok
Fransızlar IMF Başkanı olan ve gelecek yıl Fransa’da cumhurbaşkanı seçilmeye aday gösterilen bir şahsiyetin, nasıl alelade bir suçlu muamelesi gördüğünü, ellerine kelepçe vurulduğunu, kefalet talebinin reddedildiğini, 11 bin suçlu ve zanlının bulunduğu Rickers adasındaki hapishanede tutulduğunu anlamakta çok zorluk çekiyorlar. DSK’nın perişan halini TV’den izleyen Fransızlar şok içindeler. Bunun nedeni, Fransa’da adalet sisteminin farklı bir şekilde işlenmesidir.
Sosyal bilimci Max Gallo’nun deyişiyle “Fransızlar ilk kez bir Fransız şahsiyetinin adi bir suçlu muamelesi gördüğüne tanık oldular. ABD’deki hukuk sistemi eşitlikçidir. Fransa ise buna alışık değil...”
“Le Monde” gazetesi bu konuya ayırdığı sayısız yazıların birinde, Fransızların bu gibi olayları derinlemesine araştırmak yerine, birtakım düşünceler ve senaryolar üretme eğiliminde olduklarını belirtti.
Nitekim Fransa’da DSK’nın siyasi rakipleri tarafından tuzağa düşürüldüğünü, kendisinin böyle bir suç işlemesinin düşünülemeyeceğini söyleyenler -ve yazanlar- çoktur...
Ama Fransa ile ABD arasında bu olayda ortaya çıkan esas fark, “özel hayat” kavramıyla ilgilidir.

Şeffaflık şart
ABD’de siyaset adamlarının özel hayatı oldukça şeffaftır. Genelde evlilik dışı ilişkiler, karşılıklı rıza ile dahi olsa, hoş görülmez. Medya -ilgili kişi ne kadar önemli olursa olsun- bu gibi olayların peşini bırakmaz...
Bill Clinton’un Başkan iken Monica Lewinsky ile ilişkisi herkesin hatırındadır. Bu skandal patlak verdiği zaman, Paris’te “Le Figaro”nun editörüne Fransızların tepkisini sorduğumda yanıtı şöyle olmuştu: “Bu Amerikalılar deli mi ne? Böyle özel bir ilişki üzerinde neden bu kadar duruyorlar? Bu Fransa’da olsa, kimse ilgilenmez...”
Gerçekten Fransa’da buna benzer -hatta bundan çok daha ciddi- “skandallar” olmuş, Fransız medyası bunu örtbas etmiştir. Fransız toplumu evlilik dışı ilişkilere eğilimli ve alışıktır.
Ama DSK olayında bir zorlama, bir tecavüz olduğu söyleniyor ki, bu kanıtlanırsa, herhalde Fransızları da farklı düşünmeye sevk edecektir.
Zaten şimdiden birçok Fransız düşünürü ve yazarı, “özel hayat ile ilgili sınırlamaları ” eleştiriyorlar, şeffaflığın gizlilikten daha sağlıklı olduğunu belirtiyorlar.
Tanınmış siyasi yazar Pierre Haski’nin şu satırları Fransa’da da “özel hayat” kavramında bir değişiklik başladığını gösteriyor: “Özel hayatı koruma prensibini savunmak uğruna gerçekleri gizlemekle görevimizi iyi yapmadığımız görülüyor. Artık özel hayatla ilgili her şeyin özel olmadığını savunmak zorundayız...”
NOT: Bir dış seyahat nedeniyle yazılarıma kısa bir ara veriyorum.