Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Karar günü bugün! Eğer Kopenhag’daki Küresel İklim Değişikliği Konferansı’na katılan 194 ülkenin liderleri ve üst düzey temsilcileri anlaşabilirlerse, ne âlâ; anlaşamazlarsa, insanlık kendi kaderine terk edilmek tehlikesiyle karşı karşıya...
On gün önce başlayan konferansta teknik ve siyasi düzeyde yapılan çalışmalar, 2012 yılından itibaren Kyoto Sözleşmesi’nin yerini alacak yeni bir antlaşma yönünde somut bir sonuç vermedi. Evet, bazı genel ilkeler üzerinde aşağı yukarı bir ortak görüş ortaya çıktı ama tehlikeli boyutlar almaya başlayan küresel ısınmayı ve bunun yol açabileceği afetleri önleyecek önlemler üzerinde kâğıda dökülebilecek bir mutabakat sağlanamadı.
Konferansın bir fiyaskoyla sonuçlanmaması için tek umut, bugün bir araya gelecek olan devlet ve hükümet başkanlarında.
Liderler son dakikada bu konferansı kurtarabilecekler mi?
Kimse bu konuda bir başarısızlığın vebalini taşımak istemez tabii. Bu nedenle, bir karar metni üzerinde anlaşmazlarsa dahi, yuvarlak ifadeler içeren bir ortak deklarasyon veya bildiri yayımlayabilirler. O takdirde Kopenhag’da yarım kalan çalışmalar, önümüzdeki yıl Meksika’da yapılacak konferansta sürdürülebilecek.

Neden anlaşamıyorlar?
Kopenhag Konferansı, küresel ısınmanın yol açacağı felaketin önüne nasıl geçileceği konusunda, uluslararası topluluğun ne kadar bölünmüş olduğunu açıkça gözlerin önüne serdi.
İklim değişikliğine yol açan karbondioksit salımının frenlenmesi konusunda herkes mutabık. Peki, hangi ülkeler, ne oranda bu frenleme işlemine katılacak?
Bunda gelişmiş ülkeler ile azgelişmişler veya “zenginler” ile “yoksullar” arasında derin bir uçurum var. Gelişme sürecindeki ülkeler, bu sorundan ABD ve AB üyeleri gibi sanayileşmiş ülkeleri sorumlu tutuyorlar. Onların gaz salımını yüksek oranda azaltmasını istiyorlar. Buna karşılık sanayileşmiş ülkeler de, Çin, Hindistan, Brezilya gibi bazı gelişme sürecindeki ülkelerin küresel ısınmada büyük paylarının olduğunu hatırlatıyorlar ve dolayısıyla bu ülkelerin de gaz emisyonunu yüksek oranda kısmasını talep ediyorlar.
Bunun kıstasları üzerinde olduğu kadar, oranları ve dereceleri üzerinde de ciddi uyuşmazlıklar var. Yani kimse ekonomilerine ve ulusal çıkarlarına zarar verecek rakamlara angaje olmak istemiyor.
Nihayet bir başka anlaşmazlık konusu da, zengin ülkelerin, yoksul veya gelişme sürecindeki ülkelerin yeni standartlarla uyum sağlamaları için üstlenmeleri gereken mali ve teknolojik yardımların miktarıyla ilgili. Bazı “zenginlerin” (AB, Japonya gibi) taahhüt ettiği yardımları “fakirler” çok az buluyor.
Kısacası, iş rakamların belirlenmesine gelince, ayrılıklar açıkça ortaya çıkıyor. Boşuna “Şeytan ayrıntıdadır” dememişler!

Türkiye’nin tutumu
Kopenhag’daki çalışmalara kalabalık bir heyetle katılan Türkiye adına Cumhurbaşkanı Gül bugün liderler düzeyindeki oturumda bir konuşma yapacak.
Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye kendisini gelişme sürecindeki ülkeler kategorisinde göstermeyi yeğliyor. Böylece gaz emisyonu oranını yüksek tutma yükümlülüğüne girmemiş, ayrıca mali ve teknolojik yardım alma hakkını elde etmiş olacak.
Ancak bunun ne ölçüde gerçekleşeceği, Kopenhag’dan nasıl bir karar çıkacağına bağlı. Eğer bir karar çıkabilecekse tabii...