Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Suriye krizi artık Türkiye’yi doğrudan etkileyen ve sıkıntıya sokan bir mesele oldu.
Son gelişmeler Türkiye için bu aşamada dört alanda yeni tehlikeler yaratmış durumda.
Birincisi, sınır güvenliği ile ilgili.
Son günlerde kızışan çarpışmalar sonucunda, Türk-Suriye sınırının önemli bir kısmı, artık Esad karşıtı güçlerin kontrolünde. Birçok sınır karakolları şimdi Özgür Suriye Ordusu mensuplarının elinde.
Ancak bölgede ateş kesilmiş değil. Kent ve kasabalarda Esad’a bağlı ordu birliklerinin varlığı -ve dolayısıyla bombardımanlar- devam ediyor.
Esad rejiminin akıbeti belli olmadan, sınır bölgesindeki istikrarsızlık devam edecek. Bu da Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bu uzun sınır boyunca hazırlıklı olmaya zorluyor.
Sınır bölgesindeki güvenlik sorunu, son günlerde Türk TIR’larına karşı girişilen saldırılarla iyice ortaya çıktı. Resmi ağızların dediği gibi bu olayların sorumluları kaçakçılar, çapulcular olabilir. Ama gerçek şu ki, bu sınır bölgesi artık güvenli ve huzurlu değil. Nitekim bu yüzden daha yakın geçmişe kadar çok hareketli olan bu bölge ile şimdi her türlü temas kesilmiş durumda...

Yeni komşular
İkinci tehlike, Kuzey Suriye’nin Kürt kontrolü altına geçmesi ve bunun da PKK için yeni bir üs haline gelmesidir.
Suriye ordu birliklerinin Şam ve diğer sıcak bölgelere nakledilmesi sonunda Kuzey Suriye’de ortaya çıkan boşluğun yerel Kürt grupları tarafından doldurulduğu biliniyor. Burada birçok kasaba, çatışmasız olarak Kürtlerin denetimi altına girdi.
Geçenlerde Mesut Barzani’nin çabasıyla bir araya gelen çeşitli Kürt grupları içinde PKK’nın uzantısı sayılan PYD de var. Suriyeli Kürt milliyetçileri -veya militanları- için önemli olan, şimdiki karışık ortamdan yararlanıp kendi emelleri doğrultusunda adımlar atabilmektir. Esas amaç, Kuzey Suriye’de, Kürt ağırlıklı bir özerk bölge kurmaktır.
Otorite boşluğu Suriyeli Kürtlere şu anda böyle bir umut veriyor. Bu olur veya olmaz, Türkiye şimdi -daha önce Irak’ta görüldüğü gibi- bir “Kuzey Suriye sorunu” ile karşı karşıya kalacak. Bu nedenle Ankara şimdiden bu yeni realite karşısında (sonunda Kuzey Irak için yaptığı gibi) stratejisini belirlemek zorunda...
Tabii Türkiye için bu durum, PKK’nın Kuzey Irak’tan sonra Kuzey Suriye’de de konuşlanması veya bazı eylemlerini oradan yönlendirmesi olasılığını da gündeme getiriyor. Bu, PKK sorununun yeni bir aşamaya girmesi anlamını taşır. Türk devletinin çeşitli kurumları günlerden beri bu konuda çalışıyorlar.

Kime karşı?
Üçüncü tehlike, Suriyeli mülteciler sorunu ile ilgili.
Türkiye olayların başında Esad’dan kaçanlara kapılarını açtı, onları kamplara yerleştirdi. Son günlerde bir yandan yeni ilticaların sayısında büyük artış görülürken, (şimdi 50 bine yaklaşıyor) diğer yandan kamplarda nahoş hadiseler oluyor.
Suriye’de olaylar kızıştıkça Türkiye’nin büyük bir mülteci akınına uğraması kadar, Tük topraklarında sığınmacılarla çatışmaların çıkması, hiç de arzu edilmeyen bir sonuçtur. Bu gerçekten bir tehlike oluşturacaksa, Ankara başka yollar aramak zorunda kalabilir. Örneğin, mülteci kamplarının sınırın Suriye tarafında kurulması, yani bir nevi “insancıl amaçlı tampon bölge” oluşturulması gibi...
Nihayet, dördüncü tehlike de kimyasal ve biyolojik silahlarla ilgili.
Suriye nihayet resmen bu tür “dehşet silahlarına” sahip olduğunu itiraf etti. Ama sözcüye göre, bu silahlar Suriye halkına karşı değil, “dış saldırı”lara karşı kullanılacak.
Bu açıklama ve silahların terörist örgütlerin eline geçmesi olasılığı, ABD, Avrupa, İsrail, Arap ülkeleri dahil, bütün dünyayı ayağa kaldırdı. Sorun tabii ki Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Hele Esad ile gerginliğin yükseldiği bir aşamada...
Hasılı Suriye krizinde gelinen noktada “Pandora kutusu” açılmak üzere. Türkiye de bundan direkt etkilenenlerin başında...