Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sami KOHEN

KIBRIS için yıllardanberi aranan çözüm, hep "iki toplumlu, iki kesimli federasyon" formülüne dayanıyor. 1977 Denktaş - Makarios mutabakatından beri gerçekleşen düzinelerce konferansta ve görüşmede, tartışmalar hep bu formül etrafında cereyan etmiştir.
Ne var ki, Türk ve Rum tarafı arasında, iki kesimlilik ve federasyon kavramları üzerindeki derin görüş ayrılıkları yüzünden bir türlü uzlaşma sağlanamamıştır.
Geçen ay New York'ta başlayan, şimdi de Montreux'de devam eden yeni müzakere sürecinde de esas tartışma - ve uyuşmazlık - konusu budur. BM temsilcisi Cordovez'in sunduğu ve aynı ilkleri ve kriterleri içerdiği bildirilen öneriler bu nedenle (ve de "AB faktörü"nün yarattığı kriz yüzünden) başarı şansına sahip görünmüyor.
İki kesimli federasyona dayalı çözümün öne sürüldüğü günlerden bu yana, adada çok şey değişmiş, ortaya yepyeni gerçekler çıkmıştır. Teorik olarak, bu formül, ideal çözüm şekli olarak görünebilir. Açıkçası insanın "keşke mümkün olsaydı da bu çözüm yıllar önce gerçekleşsiydi" diyeceği geliyor. Bu her iki toplumun, iki `anavatan'ın ve dünyanın hayrına olurdu...
Ama olmadı işte. Bugün Rumlar ve uluslararası camianın bir kısmı kabul etsin veya etmesin, Kıbrıs'ta birbirlerinden net çizgilerle ayrılmış, iki ayrı varlık mevcut. Güney kadar kuzey de egemen. Üstelik iki kesim arasında hiç fiziki temas yok. İki bölgede birbirlerini hiçbir zaman görmeyen ve tanımayan bir kuşak (hatta ikinci bir kuşak) var...
Bunu göz ardı ederek çözüm arayışına çıkmak, havanda su dövmekten farksızdır. Günümüze kadar bu yönde girişilen çabaların fiyasko ile sonuçlanmasının nedeni de budur...
* * *
BM (ve şimdi de AB) yetkilileri istediği kadar `iki kesimli federasyon' formülüne dayalı öneriler üretsinler; bugünkü durum meseleye daha gerçekçi ve akılcı şekilde yaklaşan çevrelerin dikkatini çekmeye başlıyor. Bu çevrelerde artık, adanın bölünmüşlüğü ile beraber, iki ayrı ve egemen (ve de eşit) unsurun varlığı açıkça kabul ediliyor. En ideal çözüm olmasa bile, bugünkü şartlarda, bu durumu - yani açıkçası "taksim"i - esas alan bir çözüme yönelmek gerektiği görüşü yaygınlaşıyor.
Son zamanlarda bu doğrultuda epey yazı veya raporun yayınlandığını görüyoruz. Birkaç örnek verelim:
Londra'daki Uluslararası Stratejik İncelemeler Enstitüsü'nün Philip Gordon, `Herald Tribune'deki makalesinde şöyle diyor: "Federal devlet konusunda anlaşma sağlanamıyorsa, artık taksimi resmen düşünmenin zamanı gelmiş demektir. Bu fikir uluslararası camianın hoşuna gitmese dahi, taksimin şimdiki durumdan daha kötü olmayacağı kabul edilmelidir... Müzakere yolu ile gerçekleştirilecek bir taksim, siyasal çözüme varılmadığı sürece devam edecek olan savaş tehlikesini de azaltmış olacaktır... Dolayısıyla Kıbrıs'ın bölünmüşlüğü, ortadan kaldırılmadan önce, olduğu gibi kabul edilmelidir"...
Harvard Üniversitesi profesörlerinden Dan Lindley'in ABD'de Kıbrıs'la ilgili çevrelere sunduğu raporundaki şu ifadeler de ilginç: "Kıbrıs'ta federal çözüm isteyenler bir hesap yanlışı yapıyor olabilirler. Eğer adada etnik - milliyetçilik güçleniyorsa, bu koşullarda iki tarafı toplumlarını birlikte yönetmeye zorlamak, zamansız bir çaba olur. Bu şartlarda varılacak bir federal çözümün sorunları artırması ve yaygın bir çatışmaya yol açması daha muhtemeldir"...
* * *
ULUSLARARASI camiada olduğu gibi Atina'da ve hatta Kıbrıs Rum kesiminde, bu gerçeği görenlerin sayısı artıyor. Geçen günkü "Katimerini" gazetesinde çıkan bir yazıda, adada şartların değiştiği belirtilirken, işgal sonucunda da olsa Türk tarafında artık egemenliğin oluştuğu, biri yapay da sayılsa, iki ayrı devletin var olduğu vurgulanıyor...
Montreux toplantısı öncesi Güney Kıbrıs'taki havayı koklamak için Atina'dan adaya giden gazetecilerin edindiği izlenim şu: Rumlar bugünkü fiili durumun kabul edilmesinden başka çare kalmadığını anlıyor ve kendileri için AB üyeliğinin daha öncelikli ve gerçekçi bir çözüm olacağına inanıyor...
Yaygınlaşmakta olan bu görüş, taksim formülünü yeniden - ve resmen - gündeme mi getirecek? Pekala mümkün... Bunun koşullarını ve Türkiye açısından aktif - pasif hesabını şimdiden iyice değerlendirmek gerek...

Yazara Email S.Kohen@milliyet.com.tr