Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kim derdi ki Siirt dünya medyasında ve diplomatik çevrelerinde birdenbire ilgi odağı olacak, Irak meselesi ve Başkan Bush’un politikası ile - dolaylı olarak da olsa - irtibatlandırılacak...
Bu ilimizin ne kadar uluslararası ün kazandığını anlamak için pazar günkü ve dünkü yabancı gazetelerin, radyoların ve televizyonların haberlerine - hatta yorumlarına - bir bakmak yeter.
Dış medya ve diplomasi çevrelerinde Siirt seçimlerinin sonucu iki ayrı açıdan ele alınıp değerlendiriliyor.
Birincisi, Türk demokrasisi açısından... Olayın Türkiye’de siyasi sistemin oturması, asker ile AKP arasındaki ilişkilerin normalleşmesi üzerinde duruluyor.
Örneğin BBC’nin Ortadoğu uzmanı Roger Harding’in yaptığı şu analiz dikkat çekici: "Dünyada demokrasi ile İslamın uyum halinde olabileceğini gösterecek bir ülke varsa, o da Türkiye’dir. Türkiye’de İslam tabanlı bir parti, seçim yolu ile iktidara gelip modern, demokratik ve laik bir ülkeyi yönetebileceğini gösteriyor. Eğer bu deneyim başarılı olursa, gerçekten İslam ile demokrasinin bağdaşabileceğini gösterecek ve bu, İslam dünyası için de bir model oluşturabilecektir..."
***
DÜNYANIN dikkatlerini Siirt üzerine asıl çeken husus, seçim sonucunda başbakanlığı devralacak olan Erdoğan’ın "çok acil" Irak sorunu ile gene acil sayılan Kıbrıs meselesinde nasıl bir yol izleyeceği konusudur.
Bu bağlamda Amerikalısı, Avrupalısı ve Arabı ile herkesin merak ettiği bir dizi soru var: Yeni hükümet Meclis’in reddettiği tezkereden sonra, aynı yönde bir ikinci tezkere sunacak mı? Böyle bir niyet varsa, bunun gerçekleşmesi için yeni koşullar öne sürülecek mi? Bunun zamanlaması nasıl olacak?.. Ayrıca Erdoğan’ın Kıbrıs’la ilgili düşünceleri yeni hükümetin politikasına ne ölçüde yansıyacak? Bu konuda herhangi bir değişiklik beklenebilir mi?
Irak konusunda dış medyanın ve yabancı diplomatik çevrelerin taşıdığı izlenim şöyle özetlenebilir: Erdoğan hükümeti, ikinci bir tezkere sunacak, ama bunu aceleye getirmeyecek. Bir yandan BM’nin 17 Mart’taki kararını, öte yandan da ABD’nin son müzakerelerde ortaya konan koşullarla ilgili tepkisini bekleyecek.
Dünkü "Washington Post" gazetesi bu durumda Türkiye’nin kesin kararının 19 Mart’ta belli olabileceğini belirtiyor. Ancak Bush yönetimi, bu kadar bekler mi? Gazeteye göre işte bu nokta belli değil.
Washington’un aceleciliği ile Türkiye’nin işi daha ağırdan alması, birbiriyle çelişiyor...
***
AYNI şey, Kıbrıs için de söz konusu.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan Türk ve Rum tarafından acil bir angajman bekliyor. BM’nin belirlediği takvim, AB’ninki ile denk hale getirilmiş: Ay sonunda referandum, 16 Nisan’da da AB üyeliği... Bu olmazsa, Güney Kıbrıs’ın AB üyeliği kesinleşir, çözüm için görüşmeler de son bulur...
Gerek BM, gerekse AB çevrelerindeki beklenti, Erdoğan hükümetinin bu takvimi dikkate alıp bazı ileri adımlar atacağı yönünde idi. Ama son açıklamalar bu umutları sarsmış görünüyor. Şimdiki belirtiler, Erdoğan’ın bu konuda işi aceleye getirmeyeceğini ve "zaman baskısı" altında hareket etmek istemeyeceğini gösteriyor.