İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önceki akşam, Emirgan Sarı Köşk'te dış basın temsilcilerine verdiği yemek, bize geçen Ekim ayında, Refah Partisi Genel Başkanı olarak Necmettin Erbakan'ın gene yabancı gazeteciler için düzenlediği yemekli toplantıyı anımsattı.
O zaman da, amaç dış medyadan söyleşi için tek tek gelen başvurulara karşılık topluca seslenmek ve dünyaya bazı mesajlar vermekti. Erbakan Rafah'ın kapatılmasına karşı tepkisini önceden duyurmak istiyordu. Erdoğan da, bir yandan dış basının Fazilet Partisi'nin yeni lideri mi olacağı konusundaki merakını tatmin etmeyi, diğer yandan DGM'nin verdiği 10 aylık mahkumiyet kararına karşı tepkisini duyurmayı amaçlıyordu...
Konuşmaları İngilizceye çevrilen Erdoğan'ın bu toplantıda dikkati çeken bir yönü, güleryüzlü davranması ve fırsat buldukça espri yapması idi. Örneğin, mahkumiyetinin nedenine değinirken şöyle dedi: "Türkiye'de eskiden şiir yazanlar hapsedilirdi. Şimdi şiir okuyanlar. Kimbilir belki ilerde dinleyenler de mahkum edilirler"...
Halk adamı imajını yansıtmaya çalışan Başkan, belediyenin tahsis ettiği 3 meskene itibar etmeyip Beylerbeyi'ndeki eski "kaçak" bir evde kiracı olarak oturmaya devam ettiğini söylediğinde "o bina hala kaçak mı" sorusuna, konuklar gibi kendisi de kahkahalarla güldü...
* * *
ERDOĞAN 3 saatlik sohbet sırasında dış basına ciddi bazı mesajlar verdi. Söylediklerini kısaca şöyle özetleyebiliriz:
* Mahkumiyet kararının siyasal yaşamını nasıl etkileyeceği konusunda Erdoğan, Yargıtay'ın bu kararı onaylamasını "düşünmek bile istemediğini", şimdiden "siyasal geleceği hakkında plan yapmadığını" kendisinin hep ulusun birliği, beraberliği için çalıştığını, dolayısı ile bu konuyu "halkın vicdanına" bıraktığını belirtti.
* Erdoğan, konuşması boyunca sürekli olarak "taban demokrasisi" terimini kullandı. Bu, kendisinin geliştirmeye çalıştığı siyasal görüşün temelini oluşturuyor. Örneğin kendisine parti liderliğine ve başbakanlığa soyunmak isteyip istemediği sorulduğunda yanıtı şöyle oldu: "Ben hep taban demokrasisi ilkesinden hareket ediyorum. Ben alttan gelerek yükseldim. Taban demokrasisinin isteği ne ise, onu yerine getiririm. Bu ilkeyi bundan sonra da sürdüreceğim"...
* Son "dayatma" olayları konusunda da Erdoğan, görüşlerini aynı ilkenin ışığında açıklıyor: "Türkiye bu havalara yabancı değil. Daha önce 1960'ta, 1971'de, 1980'de teneffüs etti. Ama ben bunun geçici olduğuna inanıyorum. Bu süreci kısaltacak olan, parlamento, sivil toplum örgütleri, sermaye gibi güçlerdir... Asker de bu sürecin devamından yana değildir. Bunun kendisini yıprattığını bilir. Onun asli görevi başkadır."
Kısacası, Erdoğan, "taban demokrasisi"nin hakim olması ile, "geçici" saydığı bugünkü krizin atlatılacağı umudunu dile getiriyor; ancak parlamento başta olmak üzere, sivil güçlerin daha aktif olarak devreye girmesi çağrısında da bulunuyor. Kendisinin Fazilet'in - ve ilerde belki de hükümetin - başına geçmesi konusunda ise, çok ihtiyatlı konuşuyor; ama gene de "taban demokrasisi"ni zikrederek, çoğunluğun bunu istemesi halinde bu görevleri üstlenmeye hazır olduğu mesajını veriyor...
* * *
YABANCI basın temsilcilerinin soru yağmuru ilginç ve tartışmalı konular içeriyordu: Türkiye'de laik - dinci cepheleşmesi mi oluyor? Buna karşı ne yapmalı? Türkiye, Cezayir olabilir mi? Refah'ın hataları değerlendiriliyor ve gereken dersler çıkarılıyor mu? Fazilet içinde özeleştiri yapılıyor mu? İslamcı kesim gerçekten demokrasi istiyor mu?..
* Erdoğan, partisine ve kendisine "İslamcı" denmesine karşı çıktı. "Avrupa'da Hıristiyan Demokratlara 'Hıristiyancı' diyor musunuz?" diye sordu ve ekledi "Ben Müslümanım, ama dini lider değilim, politikacıyım".. Türkiye'nin de laiklik üzerinde kamplaşmasına şiddetle karşı olduğunu vurgulayan Erdoğan, Cezayir benzetmesini de eleştirdi ve iki ülke arasındaki siyasal ve sosyal farkları anlattı.
* Refah'ın hatalarının değerlendirildiğini, bundan gereken derslerin alınmakta olduğunu öne süren Erdoğan açık konuştu: "Bizde belki tam bir parti demokrasisi yok. Ancak buna doğru gidiliyor. Aramızda ciddi tartışmalar oluyor. Özeleştiri henüz ideal noktada değil; ama gereken sonuçlar çıkarılıyor"...
* Bir yabancı gazeteci sordu: "Sizin demokrasiyi istediğiniz zaman istediğiniz durakta inebileceğiniz bir otobüse benzettiğiniz doğru mu?" Erdoğan kesinlikle böyle demediğini söyledi ve "bu ancak Hitler ve Mussolini gibi faşistlerin görüşü olabilir" diye konuştu. "Benim öteden beri (daha Fazilet Partisi kurulmadan) yaptığım başka bir benzetme var: Demokrasi bir faziletliler dayanışmasıdır, soytarıların dayanışması değil"...
Erdoğan eskiden bunu söylerken, bir gün Fazilet adı altında bir partinin kurulacağını önceden mi sezdi acaba?..
Yazara E-Posta: S.Kohen@milliyet.com.tr
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025