Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Dün Türkiye’nin ABD kuvvetlerinin olası Irak savaşı için Türkiye’de konuşlandırılmasına "hayır" demesi halinde bunun ne gibi sonuçlar yaratabileceğini incelemiştik.
Bugün de, Türkiye’nin "evet" demesi halinde neler beklenebileceğini inceleyeceğiz.
Hemen belirtelim ki, objektif bir değerlendirmede, her iki durumda, Türkiye’nin lehinde ve aleyhinde gelişebilecek birtakım sonuçlar saptamak mümkün. "Hayır" gibi, "evet" demenin de bazı sakıncaları ve avantajları var. Mesele bunun hesabını, gerçekçi ve pragmatik bir yaklaşımla iyi yapabilmektir...
***
TÜRKİYE’nin "evet" demesi, her şeyden önce ne gibi dezavantajları önler ve ne gibi olanaklar sağlar?
İşin ekonomik boyutundan başlayalım: Türkiye’de siyasilerden işadamlarına kadar herkesin, üstüne basa basa durduğu konu, olası savaşın Türk ekonomisi için yaratacağı büyük zarardır. Bunu bir yıl içinde 25 - 30 milyar dolar olarak tahmin edenler var. Ayrıca 1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana Türkiye’nin uğradığı zarar 150 milyar dolara kadar çıkarılıyor...
Daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz bir hususu tekrar hatırlatalım: Savaşın olması başka, Türkiye’nin buna bir şekilde katılması başka bir konu. Savaş olacaksa, petrol fiyatlarındaki artış, turizmin aksaması, yatırımların kısılması, ticaretin sarsılması gibi olumsuzluklar (savaşa dahil olunmasa da) nasıl olsa olacak ve pek çok ülkeyi etkileyecektir. Türkiye’de ortaya atılan zarar rakamlarının çok farklı - ve abartılı - olması, işte bu hesaplama biçiminden kaynaklanıyor...
***
ZARARIN miktarı ne olursa olsun, Türkiye’nin bunun önemli bir kısmını telafi etmesinin tek yolu, ABD ile işbirliği halinde olmasıdır. Açıkçası "hayır" denirse, Ankara savaşın faturasını kendi başına çekecektir.
Hükümet mümkün olduğu kadar zararın hafifletilmesini sağlayacak bir anlaşma için, kıran kırana bir pazarlığa oturdu. Tabii Ankara’nın "evet" demeden önce, siyasi, askeri ve ekonomik alanda en iyi bir anlaşma için sıkı müzakerede bulunması çok doğal. Bunun basına sadece hibe yardımı ve kredi miktarı üzerinde bir pazarlık olarak yansıması (ve bazı politikacıların da sırf bunun üzerinde durması) iyi olmadı. Ancak bunu bir şeref - haysiyet meselesi haline getirmeye de gerek yok. Zaman zaman pek çok hükümet zengin Batılı ülkelerle böyle sıkı pazarlıklara girişir. Kimse bunu ayıp veya küçük düşürücü saymaz...
Bunda önemli olan, pazarlıkta ipin ucunu kaçırmamak ve karşı tarafın tahammül sınırını aşmamaktır. Çünkü o zaman anlaşmanın gerçekleşmemesi riski artar.
Ankara şu ana kadar askeri, siyasi ve ekonomik konulardaki müzakereleri (bazı taktik hatalar dışında) iyi yürüttü. Unutmamalı ki, hükümetin bu tutumunda Dışişleri, Genelkurmay, Cumhurbaşkanlığı gibi önemli kurumların da aktif katkısı olmuştur.
***
TÜRKİYE’nin "evet" demesinden beklenen mühim bir avantaj da, Irak’ın geleceği ve özellikle Kuzey Irak’ın statüsü ile ilgili kendi politikalarını yaşama geçirme şansını güçlendirmesidir.
Ankara bu takdirde daha etkin biçimde söz sahibi olabilecek, kendi açısından arzu edilmeyen durumları (Kürt bağımsızlığından PKK/KADEK faaliyetine kadar) önleyebilecektir. Bu bağlamda Kuzey Irak’ta askeri varlığını - "koalisyon" çerçevesinde - gerek gördüğü sürece devam ettirebilecektir. Aksi halde, Türk askerlerinin Kuzey Irak’ta bulunması, hem Irak’ın ve yerel halkın, hem de uluslararası camianın tepkilerine yol açabilir ve ciddi sıkıntılar yaratabilir.
Nihayet, kabul etmeli ki, Türkiye’nin bölgenin yeniden şekillenmesinde aktif rol oynamasının yolu da, "evetöten geçer. Türkiye jeostratejik önemini bu gibi hallerde kullanmazsa, bu ne işe yarar?