Son haftalarda “Arap sokakları”nı dolduran halkın özgürlük talebini destekleyen aydınlar ve gazeteciler, Türkiye’deki meslektaşlarının gözaltına alındıklarını öğrendiklerinde acaba ne hissettiler?
Onlar ki, Türkiye’yi kendi ülkelerinde ifade özgürlüğünün, insan haklarının ve demokrasinin yerleşmesi için bir örnek veya yaygın deyişle bir “model” olarak görüyorlar... Türkiye’de bu son olup bitenler karşısında, kendi kendilerine “bu nasıl bir model” diye sormazlar mı?
Geçenlerde ABD’nin yeni Türkiye Büyükelçisi Francis J. Ricciardone, Türkiye’de basın özgürlüğünden bahsedildiği bir ortamda gazetecinin hapse atılmasına bir mana veremediğini söylemiş, bu da iktidar çevrelerinin sert tepkilerine yol açmıştı. Şimdi Uluslararası Basın Enstitüsü’nün “Basın Özgürlüğü Kahramanı” unvanını verdiği Nedim Şener’in de aralarında bulunduğu 11 önemli ismin, muğlak bir suçlama ile gözaltına alınması, sadece yabancıların değil, hepimizin aklını karıştırmış bulunuyor.
* * *
Bu olayın Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki son halk hareketlerinin yayıldığı ve bu ülkelere Türkiye’nin demokratik bir hukuk devleti “modeli” olarak gösterildiği bir zamana rastlaması, gerçekten büyük bir talihsizlik. Şu sırada Türkiye’nin uluslararası imajını ve itibarını bozacak daha kötü bir tablo sergilenemezdi...
Çeşitli yabancı ülkelerden ve kurumlardan gelen tepkiler bunu açıkça gösteriyor. “Yabancılar buna ne karışır, bu bizim iç işimiz” diyenler çıkabilir. Ancak günümüzde özellikle Türkiye gibi uluslararası toplulukta yerini almış, önemli rollere soyunmuş ve kendisini “ileri demokrasi” kategorisine sokmuş bir ülkenin böyle düşünmesi imkânsız. İfade özgürlüğü, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi konularda, özellikle bu değerleri benimsediğini ifade eden ülkelere, gerektiği zaman, gereken uyarıların ve tavsiyelerin yapılması doğaldır.
Daha geçen ay Türkiye de bunu yapmamış mıydı? Başbakan Erdoğan Mısır olayları sırasında Hüsnü Mübarek’e seslenip “halkın istediğini yap ve hemen çekil” dememiş miydi? Ve bu sözler yüz binlerce kişinin toplandığı Tahrir meydanında yankılanmamış mıydı?...
Demokrasi dersi
Ziyaretin zamanlaması mükemmel... Cumhurbaşkanı Gül, Mısır’daki büyük değişimin hemen ardından Kahire’ye giden ilk yabancı devlet başkanı oldu.
Bu ziyaret hem Türkiye’nin Mısır’daki halk ayaklanması karşısında aldığı net tavrın yarattığı büyük memnunluk ortamında, hem de yeni yönetimin işbaşı yaptığı bir sırada gerçekleşti. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Türkiye’nin Mısır halkı ile dayanışmasını göstermek ve aynı zamanda Mübarek’ten sonra yönetimi ele alan Yüksek Askeri Konsey’e desteğini iletmek olanağını buldu.
Gül’ün dolu dolu geçen bu kısa gezisinin en önemli yanı, kuşkusuz Konsey başkanı Mareşal M. H. Tantavi ile ve ayrıca belli başlı bütün muhalefet gruplarının liderleriyle yaptığı görüşmelerdir. Bu görüşmelerin amacı, Mısırlı muhataplarına Türkiye’nin yarım yüzyıllık demokrasi deneyiminin ışığında bazı tavsiyelerde bulunmaktı.
* * *
Bu tavsiyelerden biri, askeri yönetimin geçiş dönemini mümkün olduğu kadar kısa tutup, anayasa ve seçim hazırlıklarını hızla tamamlaması ve ülke idaresini sivillere devretmesidir. Mareşal Tantavi’nin de Gül’e esas niyetinin bu olduğunu söylediği anlaşılıyor.
Türkiye Mısır’ın demokratik bir rejime geçişi konusunda kendi tecrübelerini ve birikimini paylaşmaya istekli ve hazır. Bu iki ülke arasında önümüzdeki dönemde yeni bir işbirliği alanı da oluşturabilir.
Ancak bu arada Türkiye de kendi demokratik düzenini geliştirirse iyi olacaktır. Hem kendi özgürlük standartlarını yükseltmesi, hem de bölgesindeki ülkelere daha etkin bir örnek olması bakımından...