GAZZE’deki insanlık trajedisinin üçüncü haftasında, ateşkes için yoğunlaşan diplomatik çabalar, ne yazık ki şu ana kadar sonuç vermedi. Halen gözler, temasların odak noktası olan Kahire’ye çevrilmiş durumda.
Mısır, daha önce Fransa ile oluşturduğu planın ana hatları çerçevesinde, ateşkesin karmaşık ayrıntılarını bir yandan Hamas’ın Gazze ve Şam kanatları, diğer yandan da İsrail ile görüşüyor ve Türkiye dahil, başka aktörlerin de yardımıyla, bir mutabakat sağlamaya çalışıyor.
Diplomaside sıkça kullanılan “Şeytan ayrıntıdadır” lafının doğruluğu, bu meselede ortaya çıkıyor. Gazze’de ateşkes için harcanan çabalar tarafların öne sürdüğü önkoşulların detayları içinde adeta boğuluyor.
Aslında olması gereken şey, BM Güvenlik Konseyi’nin (binbir zorlukla ve gecikmeyle) aldığı ateşkes kararının bir an önce uygulanmasıdır. Ancak iki taraf da bu dengeli karar metnini, kendi önkoşullarının ayrıntılarını karşılamadığı için reddettiler.
Zıt pozisyonlar
BU ayrıntılar temelde Gazze’deki dramatik olaylara yol açan uyuşmazlığın özüyle ilgili.
İsrail, ateşi kesmek için saldırılarının hedefi olan iki konuda fiili güvence istiyor: Biri, Gazze’den roket saldırılarının son bulması (hatta mevcut roketlerin teslim edilmesi), diğeri ise silahların temininde kullanılan tünellerin sıkı kontrol altına alınması...
Hamas ise İsrail’in derhal saldırılarını kesmesini, Gazze’nin dış dünyayla irtibatını sağlayan bütün geçiş noktalarının açılmasını ve ablukanın kalkmasını şart koşuyor.
Mısır, zıt pozisyonların ayrıntıları arasında (bir de tabii kendi durumunu da kollayarak) bir denge ve mutabakat zemini sağlamaya uğraşıyor.
Günlerden beri kapalı kapıların arkasında yapılan pazarlıkların ayrıntılarını bilemiyoruz; ama Mısır’ın masaya koyduğu planın iki tarafın, zor da olsa, sonunda bir şekilde kabul etmesi gereken temel noktalar içerdiği anlaşılıyor. Örneğin, İsrail’in ateşi kesmesi ve geri çekilmesi, Gazze’deki geçiş noktalarının bir denetim mekanizması altında alınması ve roket atışlarının durdurulması gibi...
Bu denetimin nerelerde ve kimler tarafından yapılacağı gibi “ayrıntılar” da halen tartışma konusu. Mısır, bu amaçla Arap Birliği’ni toplantıya çağırmayı planlıyor. BM Genel Sekreteri Ban ki-Moon’un bu hafta bölgede yapacağı görüşmelerde ele alacağı konulardan biri de bu...
Hamas ile temas...
BÜTÜN bu girişimler ve temaslar arasında, Türkiye’nin oynadığı rol ne?
Türkiye, Gazze’ye yönelik hava saldırıları başladığı andan itibaren, ilk atağa kalkan ülke oldu. Fransa ve başkaları daha sonra devreye girdiler. BM Güvenlik Konseyi’nden de karar ancak geçen hafta çıkabildi.
Bu arada Mısır, geliştirdiği plan ve İsrail dahil tüm ilgili taraflarla sağladığı temaslar sayesinde, öne çıktı. Ancak Türk diplomasisi, perde arkasında, “başkaları”nın (ve hatta Mısır’ın) bir eksiğini veya yetersizliğini tamamlayacak girişimlerde bulundu.
Başbakan’ın başdanışmanı Prof. Ahmet Davutoğlu’nun son günlerde Kahire ile Şam arasında mekik dokumasını ve Hamas’ın Şam kanadının başı olan Halid Meşal ile sürekli temas halinde bulunmasını işte bu tamamlayıcı girişimler çerçevesinde görmek gerek.
Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye ateşkes anlaşması için şartların müzakereleri sürecinde, daha çok Hamas ve Suriye tarafıyla meşgul olmakta ve onlarla ayrıntılar üzerinde bir mutabakat sağlanmasına çalışmaktadır.
Dünkü “El Hayat” gazetesinin belirttiği gibi, Hamas Türkiye’ye Mısır’dan dahi daha çok güvenmekte, dolayısıyla Ankara da Hamas ile Mısır arasında bir nevi arabulucu veya uzlaştırıcı rolünü oynamaktadır.