Bingazi’de iki gün üst üste Türkiye aleyhinde gösteri yapanlar “provokatör” de sayılsalar, eleştirilerinde haksız da olsalar, ortaya çıkan görüntü hiç hoş değil doğrusu.
İlk defa “Arap sokakları”nda Türkiye’ye karşı bir gösteri yapıldı, Türk Başkonsolosluğu’ndaki bayrak indirilmek istendi... O “Arap sokakları” ki, son zamanlarda, Türk bayrakları ile birlikte Başbakan Erdoğan’ın portrelerinin taşındığı gösterilere sahne olmuş...
Bingazi’deki gösteri, bir avuç insanın hezeyanı da olsa, pas geçilecek cinsten değil. Bu nedenle Başbakan Erdoğan dün akşam TV’den Libyalılara seslendi, Dışişleri Bakanı Davutoğlu Libya’daki ayaklanma hareketinin önde gelen isimlerinden Mahmut Cibril ile Katar’da buluştu, ayrıca eski Büyükelçi Ömer Şölendil’i Bingazi’ye gidip temaslarda bulundu.
Bu çabaların, Ankara ile Bingazi arasındaki soğukluğu ne kadar gidereceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak gösterilere yol açan ve aynı zamanda Bingazi’deki geçici yönetimin ileri gelenlerinin Türkiye aleyhinde sert çıkışlar yapmasına neden olan son olay, Kaddafi karşıtı Libya çevrelerinde Ankara’nın izlediği politikanın düş kırıklığı, hatta öfke yarattığını gösteriyor.
İsyancılar ve onun siyasi kanadını oluşturan geçici Konsey, Türkiye’nin Kaddafi rejimine karşı daha net bir tavır almasını ve kendi mücadelelerini desteklemesini bekliyor. Oysa Başbakan Erdoğan geçenlerde muhalif gruplara silah verilmesine karşı çıktığı gibi, NATO’nun da hava operasyonlarını sınırlandırmasını istemişti. Konseyin başkan yardımcısı Abdülhafız Goga, bu yüzden açıkça Türkiye’yi kınarken, “Türkiye, Libya halkının (Kaddafi güçleri tarafından) öldürülmesine izin mi vermek istiyor?” diye konuştu...
Kaddafi’ye: “Git artık...”
Bu yanlış bir algılama sayılabilir; ama açıkçası hükümetin tarafları dengeli bir şekilde idare etme çabası ve hele NATO’nun hava operasyonlarını ve silah yardımını frenleme girişimleri, Batı’da olduğu gibi, Libya’daki Kaddafi karşıtı cephede, ciddi kuşkular yarattı.
Son günlerde Türk diplomasisinin bu kuşkuları dikkate alarak Kaddafi rejimine karşı daha net bir tavır almaya başladığı görülüyor. Gerçi Türk liderleri (daha önce Hüsnü Mübarek için yaptıkları gibi) Kaddafi’ye açıkça “git artık” çağrısını yapmıyorlar. Ama Başbakan dün akşamki konuşmasında bu yönde üstü kapalı bir mesaj verdi.
Tunus ve Mısır’da, halkın istediği değişim, Bin Ali ve Mübarek’in daha fazla direnmeden ve kan dökülmeden çekilmeye razı olmaları sayesinde gerçekleşti. Türkiye bu iki ülkedeki olaylar karşısında tutumunu belirlerken fazla güçlük çekmedi. Ancak açıkçası Libya’da epey zorlandı ve hâlâ zorlanıyor.
Ana sonuçta Ankara da Arap dünyası için savunduğu “halkın değişim taleplerinin gerçekleşmesi” prensibinin Libya’da hayata geçirilmesi için, “diktatörün gitmesi”ni artık zorunlu görüyor.
Esad’a: “Kal, ama...”
Bu prensibi değişim rüzgârlarının estiği her ülke için bir şablon olarak kullanmak mümkün olmuyor. Türkiye’nin -diğer birçok ülke gibi- karşılaştığı zorluk da budur.
Örneğin Suriye’deki değişim hareketi karşısında, Ankara bu komşu ülkenin şartlarına ve Türkiye’nin çıkarlarına daha uygun düşen, farklı bir tutum alıyor. Değişimi, reformları savunuyor, ama rejim devrilsin, lider gitsin demiyor.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Şam’da Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a tavsiyesi, reformlar konusunda “elini çabuk tut” olmuştur.
Eğer Esad halkın beklentilerini karşılayacak yolu hızla seçerse, iktidarını sürdürebilir. Bu, değişimin aynı rejim altında gerçekleşmesinin mümkün olup olmadığı konusunda ilginç bir test olacaktır.