Artık Türkiye'nin AB adaylığından üyeliğine geçiş yolunu açacak son adımlar da atılmış bulunuyor.
Avrupa Parlamentosu'ndan sonra AB Genel İşler Konseyi de Katılım Ortaklığı Belgesi'nin hukuki ve mali temelini oluşturan çerçeve tüzüğünü kabul etti. AB kanadında son formaliteler de mart başlarında tamamlanmış olacak ve ondan sonra dikkatler, Türkiye'nin Ulusal Programı'nı (KOB) nasıl uygulayacağı ve tam üyelik müzakerelerinin açılmasına ne kadar hazır olduğu üzerinde toplanacak.
Türk tarafında da, bu maratonun son aşaması sayılan Ulusal Program'ın şekillenmesi hemen hemen tamamlanmış bulunuyor. Önceki gün Milli Güvenlik Kurulu'nda bu 1500 sayfalık belgenin hassas ve tartışmalı bölümlerinin benimsenmesi ile, hazırlık faslının sonuna gelinmiş oluyor. Artık önümüzdeki ay Ulusal Program ilan edilecek ve AB'nin dikkatine sunulacak...
* * *
MGK'nın Ulusal Program'ı onaylaması, önemli bir gelişme. Bu, her şeyden önce, AB üyeliği perspektifinin canlı tutulduğunu gösteriyor. İkinci önemli yönü de, farklı, hatta çelişkili görüşler arasında genel bir uzlaşı sağlanmasıdır.
Bu hali ile Ulusal Program, AB'nin Katılı Ortaklığı Belgesi ile tam örtüşüyor mu? KOB, siyasal ve ekonomik konularda Türkiye'den kısa ve orta vadede neler beklendiğini tek tek sıralıyordu.
Ulusal Program da aynı şekilde, Türkiye'nin bütün bu alanlarda neler yapmayı planladığını madde madde açıklıyor.
Çoğu konuda iki doküman veya yol haritası arasında uyum var. Ancak AB'nin önem verdiği ve Türkiye'de görüş ayrılıklarına yol açan bazı siyasi kriterler üzerinde tam bir mutabakat olduğu söylenemez.
Ulusal Program'da anadilde eğitim ve yayın, MGK'nın statüsü, idam cezası gibi "hassas" konular üzerindeki ifadeler, açıkçası MHP'nin ve askerlerin görüşlerini de dikkate alan biçimde, yani muğlak bir üslupla kaleme alınmıştır. Böylece bir orta yol bulunmuştur. Ancak KOB'daki koşullardan farklı olan bu ifadeler AB'yi tatmin edecek mi? Esas mesele budur.
* * *
AB yetkilileri resmi beyanlarında Ulusal Program'ı "umut verici" bulduklarını, "Türkiye'de tüm ilgili tarafların bir uzlaşı sağlamak konusunda iyi niyetle çalıştıklarını" söylüyorlar. Bir diplomatın deyişi ile, "AB Türkiye'yi bu programı hızla uygulamaya teşvik edecektir".
Ancak programın yukarıda sözünü ettiğimiz hassas konularla ilgili bölümünün AB çevrelerini tatmin etmediği de hissediliyor.
Örneğin AB, bizzat ifadelerini yumuşatarak KOB'da (Kürtçe lafını da etmeden) anadilde yayın ve eğitim alanında harekete geçilmesini istemişti. Ulusal Program'da "anadil" yerine "Türkçe dışındaki diller" ibaresi kullanılıyor. Ayrıca bu yönde "mevcut engellerin kaldırılmasına" çalışılacağı belirtiliyor.
Bir AB'li diplomatın deyişi ile "bu soyut ifadeler, Ankara'nın kısa vadede bu yönde bir şey yapmayacağı, orta vadede ise ne yapacağına dair şimdiden bir taahhütte bulunmak istemediği izlenimini veriyor".
MGK'nın statüsünde değişiklik yapılması ve idam cezasının kaldırılması konusunda da kullanılan ifadeler, 2001 yılının sonuna kadar olan kısa vadede bu işlerin de yapılmayacağı şeklinde algılanıyor.
Aynı diplomata göre, "Türkiye'nin bu konularda ifadeleri sulandırarak vadeyi uzatması kendi bileceği iş... Müzakereler 2002'de başlayabilir, 2005'te de, daha sonra da... Tercih Türkiye'nindir"...