Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen salı günkü yazımızda, Başbakan R. T. Erdoğan’ın Washington ziyaretinin Türk-Amerikan ilişkileri ve özellikle bölgesel meseleler bağlamında Türk dış politikası için bir sınav olacağını belirtmiştik.
Washington’daki görüşmelerin ışığında, bu testin sonucunu kısaca şöyle özetleyebiliriz: Türk-Amerikan ilişkileri, Ermeni soykırım tasarısı yüzünden son geçirdiği krizi atlatmış görünüyor ve eski normal seyrine dönüyor. Bölgesel meselelerde ve özellikle İran konusunda ise Türkiye ile ABD’nin görüş ayrılıkları devam ediyor ve hatta bu ayrışma giderek derinleşiyor.
Başbakan’ın bu ziyaretinin olumlu sonucu, Başkan Obama ile samimi diyaloğu yeniden kurmasının yanı sıra, ikili ilişkilerin “Ermeni pürüzü”nden daha fazla etkilenmesinin önünü kesmesi ve bir nevi “hasar tamiri“ni gerçekleştirmiş olmasıdır.

İlişkiler düzeldi, ama...
Başbakan’ın 24 Nisan’da Başkan Obama’nın Ermeni toplumuna yönelik mesajında, “soykırım” sözcüğünü kullanmayacağına dair güvenini beyan etmesi, ABD tarafının böyle bir söz verdiğinin işaretidir. Bu da, Türk-Amerikan ilişkilerinin başına gelebilecek bir felaketin -bu yıl da - önlendiği anlamına geliyor.
Aynı şekilde, yapılan bütün uyarılardan sonra, Temsilciler Meclisi’nin Dış İlişkiler Komitesi’nden geçen ay çıkan kararın -en azından bu aşamada- meclis genel kuruluna gitmeyeceği anlaşılıyor ki, bu da ilişkilerin selameti açısından, önemli bir gelişmedir.
Buna karşılık, Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokollerin geleceği konusunda Ankara ile Washington arasındaki görüş farklılığı, görüşmeler sırasında kendini belli etti.
Gerçi Amerikan tarafı, Türk hükümetinin protokollere ve normalleşme sürecine bağlılığını beyan etmesinden memnun. Ancak Ankara’nın bunun gereklerini bir an önce yerine getirmesini ısrarla istiyor. Oysa Erdoğan, Karabağ meselesinin hallinde ilerleme olmadığı sürece bu konuda adım atmayacağını açıkça belirtti.
Gerçi bu açmazı aşmak için temaslar devam ediyor, ama yakında bir çıkar yol bulunması şansı pek güç görünmüyor. Bu ise, meselenin Türk-Amerikan ilişkilerinin gündeminde kalmasına yol açacaktır.

Farklılıklar
Washington’daki müzakerelerde “Ermeni meselesi” öne geçmiş görünmekle beraber, Türk-Amerikan ilişkileri açısından asıl pürüz ve uyuşmazlık, İran konusunda kendisini göstermiştir.
Başbakan yaptığı konuşmalarda ve verdiği röportajlarda, bir süredir tekrarladığı görüşleri, bu kez net bir mesaj şeklinde ABD tarafına iletmiştir. Bunun özü de şudur: Türkiye, İran’ın nükleer programını yürütmeye hakkının bulunduğunu ve bu işe nükleer silah üretmek için girişmediğini düşünüyor; ayrıca Tahran’a karşı yeni yaptırımlar uygulanmasına kesinlikle karşı çıkıyor...
Bu tutum, ABD’nin pozisyonuna tamamen terstir. Gerçi Obama Erdoğan’ı İran’ı ikna için giriştiği çabaları övdü ve gerek görüyorsa buna devam edebileceğini söyledi ama açıkçası Amerikan liderinin bu girişimlere fazla umut bağlamadığı ve dolayısıyla yaptırım talebini Güvenlik Konseyi’ne götüreceği açık...
İşte bu noktada, Ankara ile Washington arasındaki görüş ayrılıkları -hele Türkiye Güvenlik Konseyi’ndeki oylamada çekimser kalırsa- ciddi bir ayrışmaya yol açabilir.
Evet, Başbakan’ın Washington ziyareti ile ikili ilişkiler tekrar rayına oturdu, ama bu bağları zedeleyebilecek farklılıklar ortada duruyor...