BM Güvenlik Konseyi’nin Kaddafi rejimine karşı ambargo uygulama kararının önemli özelliği, kararın oybirliğiyle ve süratle alınmış olmasıdır.
Genelde yaptırımlar konusunda Güvenlik Konseyi’nde uzun tartışmalar, tereddütler, itirazlar, oyalamalar olur. Bu tür kararlar zor çıkar, hatta bazen hiç çıkmaz.
Libya konusunda ise konseyin 15 üyesi arasında bir konsensüs olması ve kararın hızla alınması, şaşırtıcı oldu.
Çoğu zaman yaptırımlara karşı hassas davranan Rusya ve Çin de verilen tasarıyı tereddütsüz destekledi. Bu arada Arap Birliği ve Afrika Birliği de, konseyin Kaddafi rejimine karşı tedbir almasını istedi. Daha da önemlisi, Libya’nın BM’deki temsilcisi de bu koroya katıldı.
Kısacası bu kararla uluslararası topluluk, Kaddafi rejimine karşı, tek vücut halinde, güçlü bir tavır sergilemiş oldu.
Ne yazık ki, Başbakan Erdoğan’ın bu karar öncesinde yaptığı konuşma uluslararası konsensüse ters düşen bir tutum ortaya koydu. Libya’ya karşı yaptırım uygulamasına karşı çıkan Başbakan ambargonun Libya halkının şartlarını daha zorlaştıracağını öne sürdü ve uluslararası topluluğu “petrol kaygısıyla değil, vicdanla, hakla, hukukla, evrensel insan değerleriyle yaklaşmaya” çağırdı... Başbakan dün de konuşmasında Ankara’nın bu pozisyonunu savundu ve Güvenlik Konseyi kararını sert bir dille eleştirdi. Oysa Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye’nin konseyin kararını uygulamasına katkıda bulunacağını söyledi, ki bu da hükümetin bu konudaki tavrında bir çelişkiyi ortaya koyuyor.
Sembolik eylem
Güvenlik Konseyi’nin kararı, Libya halkını değil, Kaddafi yönetimini hedef alıyor. Buna göre Kaddafi ve yakınlarının dış ülkelerdeki hesaplarına ve mal varlığına el konacak, dış seyahatleri önlenecek, Libya’ya silah satışları yasaklanacak.
Karar, Libya halkı için insani yardımların serbestçe yapılmasını ve Libya’da çalışan yabancıların tahliyesinin kolaylaştırılmasını da öngörüyor. Bu arada konseyin aldığı kararın önemli bir maddesi de, Kaddafi’nin halkına karşı işlediği suçlar nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sevki ile ilgili...
Bu şekli ile, yaptırımların bir yararı olacak mı?
Genelde uluslararası yaptırımlar, suçlanan bir yönetimin (veya bir diktatörün) kendi halkı tarafından devrilmesi amacıyla uygulanır. Oysa Libya’da halk zaten ayaklanmış ve hatta ülkenin bir kesimine hâkim olmuştur. Kaldı ki, Kaddafi gibi ölümü göze almış, inatçı bir diktatörün, daha çok şahsını hedef alan yaptırımlar nedeniyle pes edip çekilmesi çok zayıf bir ihtimal...
Ama gene de BM’nin aldığı kararın önemi vardır:
Bir kere, uluslararası toplum bu kararla Kaddafi rejimine karşı tüm ağırlığını ortaya koydu ve artık diktatörü ülkesinin meşru lideri olarak tanımadığı mesajını verdi. Karar bu bakımdan sembolik bir anlam taşıyor.
İkincisi, bu kararlı tavır, Kaddafi’ye karşı başkaldıran halka, uluslararası toplumdan sabırsızlıkla beklediği aktif desteği veriyor; ayrıca şimdiye kadar Kaddafi’nin yanında yer alan askerlerin, diplomatların, hükümet yetkililerinin ona karşı cephe almasını sağlıyor. Nitekim son 48 saatte, Kaddafi’nin etrafındaki çemberin giderek daralmakta olduğu görülüyor.
Yaptırım ve yatırım...
Ambargo kararını destekleyen ülkelerin birçoğunun Libya ile (ticaret, petrol, yatırım, işçi gibi alanlarda) çıkarları var. Bu olayda, bütün bu ülkelerin korkmadan, çekinmeden yaptırımlara “evet” demesi anlamlıdır.
Bu belki de, birçok devletin artık Kaddafi’ye “gidici” olarak bakmasının ve ona bel bağlamak yerine, ona karşı başkaldıranlara el uzatmanın daha akıllıca bir davranış olacağı tespitinden kaynaklanıyor.
Yaptırım kararına verilen geniş destek, bir bakıma, Kaddafi sonrası dönem için şimdiden yapılan bir yatırımdır...