Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       RUSYA Cumhurbaşkanı Boris Yeltsin'i, önceki gün doktoru Michael de Bakey'in (rahmetli Turgut Özal'a bakan o ünlü Amerikalı kalp cerrahı) bir yemekli toplantıda bize dediği gibi, "sağlığı yerinde ve tam formunda" gördük.
Tarihi Büyük Kremlin Sarayı'nın modern "Meclis Salonu"nda, dün 93 ülkeden 765 üst düzey gazeteciye hitap ederken, dinç olduğu kadar, rahat ve neşeli görünüyordu.
Herkesin öncelikle Yeltsin'in bugünlerde nasıl göründüğünü merak etmesinin nedeni açık: "Rusya gene siyasal ve ekonomik alanda sıkıntılı bir dönemden geçiyor (bu konuya yarın daha ayrıntılı gireceğiz) ve sağlığı da her zaman iyi gitmeyen Yeltsin'in başı her gün biraz daha derde giriyor! Oysa uluslararası camia (ve özellikle ABD) Yetsin'i, Rusya'da istikrarın devamının bir garantisi sayıyor. Rus liderinin, bu badireleri atlatacak güce sahip olması bu bakımdan önemli...
Rusya'yı yakından izleyen bir Avrupalı meslektaşımızın deyişi ile, en azından şu anda, Yeltsin'in fiziki hali, Rusya'nın siyasal ve ekonomik durumundan "daha sağlıklı" gözüküyor!..
* * *
YELTSİN, Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) bu yıl Moskova'da yapılmakta olan yıllık Genel Kurul toplantısındaki konuşmasında, beklentilerimizin aksine, Rusya'nın genel durumundan ve sorunlarından söz etmedi. Sadece Rusya'nın ifade özgürlüğü ve bu arada basın alanındaki gelişmeler ve meseleler üzerinde durdu. Gene daha önce verilen sözün aksine, soru sorma olanağını vermedi ve kendi konuşmasında bazı mesajlar vermekle yetindi...
Yeltsin, konuşmasını yaptığı yerde, 10 yıl önce ilk kez, basın ve ifade özgürlüğü için "şeffaflığın" o zaman ülkeye hakim olan Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin bir toplantısında tartışıldığını anımsattı. Gerçekten, onun da belirttiği gibi, o zamanlar kim 1998'de, Uluslararası Basın Enstitüsü'nün yıllık toplantısını Moskova'da yapacağını ve Rusya'da 10 bine yakın "özel" gazete ve derginin çıkacağını, pek çok "özel" televizyon kanallarının yayın yapacağını tahmin edebilirdi? Rus basınının kaydettiği gelişme, aslında 1991'de SSCB'nin dağılmasından ve komünizmin çöküşünden sonra, Rus toplumunun geçirdiği büyük transformasyonu yansıtıyor.
Yeltsin'in ifadesi ile, artık Rusya'da "ideolojik dikta" yok. Devlet basına sansür koymuyor, gazeteciye emir vermiyor. "Rus toplumu açık bir toplumdur artık ve bu sıfatla özgür uluslar camiasında yerini almaktadır"...
* * *
BUNLAR madalyonun iyi, parlak tarafı. Ya öbür yanı? Özgürlüğü ve özelleştirmeyi savunmakla beraber, Yeltsin, "öbür yüzü" beğenmiyor, eleştiriyor ve... hatta otoriter bir eda ile konuşuyor:
"Basın özgürlüğünün nasıl kullanıldığını dikkatle izlemeliyiz... Mesleki ahlak kurallarına gerek var. Bu dünyada da öyle, Rusya'da da"... Yeltsin bu arada Prenses Diana ile ilgili yayınları örnek veriyor. Sonra gene Rusya'ya dönüyor ve bu kez medyada özelleştirmenin yarattığı sorunlara değiniyor: "Bazen medya patronlarının sansürcü gibi hareket ettiklerini ve neler yazılacağı veya yazılmayacağı konusunda emirler verdiğini görüyoruz".
Gerçekten Rusya'da medya sektöründe hızlı bir tekelleşme oldu. Bugün bir kısmı kara para sahibi patronlar
(burada bunlara "baronlar" diyorlar) gazetelerin ve TV kanallarının büyük kısmına sahip. Çalışanlar ve özellikle yazarlar, bundan şikayetçi. Yeltsin de bundan yakındı, ama buna nasıl bir çare düşündüğünü açıklamadı. Sadece "tekelleşme olmamalı... çeşitli fikirler serbestçe ifade edilebilmeli" tavsiyesinde bulundu.
Buna IPI Direktörü Johann P. Fritz, konuşmasında dolaylı bir karşılık verdi. Rusya'da basın özgürlüğü alanındaki ilerlemeyi övdükten sonra, "değişiklikler için yasalar, kurallar yetmez" dedi. Zihniyetin ve bu arada bürokrasinin de değişmesi ve gelişmesi şart. Rusya'da, bir sistemden diğerine geçerken, eski huyların ve adetlerin, bir günden öbürüne değişmesi de olanaksız. Bunu burada sadece basında değil, diğer alanlarda ve günlük yaşamda kolayca gözleyebiliyoruz...


Yazara E-Posta: S.Kohen@milliyet.com.tr