Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       GEÇEN hafta Kıbrıs'ta gerginliği artıran olayların yol açtığı sorular henüz yanıt bulmuş değil. Kafalar hala karışık: Yunanistan neden şu sırada Baf üssünü açmak ve 4 jetini oraya sinsice göndermek gereğini duydu? Bunu yaparken, Türkiye'nin tepki göstereceğini bilmemesi mümkün mü? O halde hesabı neye dayanıyor? Amaç ne? Kime ve neye güveniyor?..
Atina'nın Baf üssü ile ilgili çıkışının zamanlaması da zihinleri karıştırıyor. Son günlerde hava düzeliyordu sanki. Türkiye ve Yunanistan, Ege'de çatışmayı önleyecek Güven Artırıcı Önlemler (GAÖ) paketi üzerinde mutabakata varmıştı. Kıbrıs'ta da S - 300 füzelerinin konuşlandırılması için daha önce belirlenen tarihin Ağustos'tan Ekim'e kaydırıldığı bildirilmişti. Yani gerek Ege'de, gerekse adada en azından sakin bir yaz geçirileceği mesajı veriliyordu.
Tam bu sırada Yunanistan'ın Baf'ta Andreas Papandreu adını verdiği hava üssünü açıp jetlerini oraya (kimsenin ruhu duymadan) uçurması, kuşkusuz önemli bir düşünceye ve hesaba dayanmalı. Bu ne olabilir?
Yunan basınının Başbakan Simitis'in olayı, meydana geldikten sonra öğrendiğini bildirmesi ilginç. "Vima" gazetesi "bu kimin kafasından çıktı" diye sormakta haklı.
İki ihtimal düşünülebilir: Ya "birileri" Simitis'i "by - pass" edip bu kararı uygulamıştır; veya Yunan gazetelerindeki haberin aksine, her şey Simitis'in bilgisi dahilinde cereyan etmiştir. Birinci şıkla ilgili olarak, bunun "şahin" Savunma Bakanı Çohacopulos'un işi olduğu söyleniyor. Bu doğru ise Simitis'in duruma (ve "şahin"lere) hakim olmadığı sonucunu çıkarmak gerek. İkinci şık doğru ise, bu da ılımlı bir lider izlenimini veren Simitis'in ikili oynadığı anlamına gelir...
Hangi şıkkın doğru olduğunu Yunanlılar da, yabancı diplomatlar da bilmiyor. Kararın kimin kafasından çıktığı kuşkusuz önemli; ama asıl mühim olan, bu politikanın hangi nedenlere dayandığı, hangi amaçları güttüğüdür...
* * *
BU sorulara aranan yanıtlar da, daha çok spekülasyona dayanıyor. Çeşitli tahminler öne sürülüyor: "Atina, Türkiye'yi tahrik etmek ve onu saldırgan durumuna getirecek bir misillemeye zorlamak istiyor" diyenler var. "Yunanistan Türkiye'yi zayıf bir zamanında yakalayıp oldu - bittiler yaratmak istiyor" diye düşünenler de var.
Konu her türlü varsayıma ve hipoteze müsait. Yalnız bu soruların yanıtı aranırken, dikkate alınması gereken başlıca husus, Atina'nın stratejik hedeflerinin ne olduğudur.
Yunan kamuoyunda - Kıbrıs Rum kesiminde olduğu gibi - hakim olan görüş, adanın Kuzeyine yerleşmiş görünen Türkiye'nin, kendileri için sürekli bir tehdit oluşturduğudur. Yunanlılar - ve Kıbrıslı Rumlar - Türkiye'nin lehindeki askeri dengenin kendi lehlerinde "ayarlanmasını" zorunlu görüyorlar. Yunanistan'ın Kıbrıs Rum yönetimi ile ortak savunma anlaşması imzalaması ve adada üs kurması, bu kaygıya dayanıyor. Atina ve Rum yönetimi bunu yaparken, uluslararası camiaya mantıklı görünen şu argümanı da sunuyor: Olay, iki egemen devlet arasında, bir dış tehdide karşı ortaklaşa gerçekleştirdikleri bir savunma anlaşmasıdır. (Dünya KKTC'yi tanımadığı için, Türkiye Lefkoşa ile olan benzer ortak savunma düzenlemelerini haklı göstermekte zorluk çekiyor)...
Yunan - Rum ikilisi bu noktadan hareket ederek, Güney Kıbrıs'ta Türkiye karşısında bir "yeni cephe" oluşturuyor. Baf üssü bunun sadece bir unsurudur. Diğer unsuru da S - 300'ler (konuşlandırılırsa) olacaktır. Bu ilerde başka üsler (deniz üssü) ve başka sofistike silahlarla güçlendirilecektir. Böylece Yunanistan, Türkiye'nin karşısına, sadece Ege'de değil, Akdeniz'de de dikilebilecektir. Yani, Türkiye Yunan askeri varlığını yalnız Batı'da değil, Güney'de de hissedecek ve "cephe" değerlendirmelerini ona göre yapmak zorunda kalacaktır.
Yunan stratejisinin dayandığı başlıca düşünce ve hedef işte budur.
* * *
YUNAN jetlerinin Baf'a uçmasının anlamını bu çerçevede yorumlamak lazım. Ankara'nın bu olaya 6 jetini Geçitkale üssüne göndermekle karşılık vermesinin nedeni de budur. Türkiye zaten daha baştan, Yunanistan'ın veya Rum yönetiminin adada atacağı her adıma aynı - veya daha güçlü - şekilde karşılık vereceğini ilan etmişti.
Bunu Yunanistan'ın (hatta Yunanlı "şahinlerin") bilmemesi mümkün değil. Demek ki, Baf'la ilgili "çıkış", bile bile, belirli hesaplar yapılarak, gerçekleştirilmiştir.
Nedir bu hesaplar? Atina gerçekten neye güvenerek böyle tehlikeli bir "brinkmanship" (uçurumun kenarına kadar gitme) politikası izliyor? Bu soruların yanıtlarını yarın inceleyeceğiz.



Yazara E-Posta: S.Kohen@milliyet.com.tr