Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Birkaç yıl öncesine kadar, Türkiye ile Yunanistan arasında ilişkilerin bir “stratejik işbirliği” noktasına erişeceğini kim tahmin edebilirdi?
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Dimitris Druças’ın önceki gün Ankara’da yaptıkları ortak açıklama, Türk-Yunan yakınlaşmasında bir dönüm noktası oluşturuyor.
Ankara’daki görüşmelerde alınan kararlar, Davutoğlu’nun deyişiyle, “yeni bir vizyon”a dayanıyor. İki taraf da artık karşılıklı tehdit psikozu yerine, ortak çıkar anlayışı ile hareket etmek niyetinde.
Bu amaçla bir dizi adım atılacak. Bunların başında, bir Yüksek Düzey Stratejik İşbirliği Konseyi’nin kurulması geliyor. Buna her iki ülkeden 10 bakan dahil olacak. Konsey ilk toplantısını Başbakan Erdoğan’ın gelecek ay Atina’ya ziyareti sırasında yapacak.
Alınan diğer kararlar, “güven artırıcı önlemler” ile ilgili. Ancak bunun önemli tarafı, bu önlemlerin ilk kez askeri alanı da kapsamasıdır. Örneğin, Türk ve Yunan kuvvet komutanları arasında ziyaretler teati edilecek; Harp Okulları arasında ortak faaliyetler, konferanslar, ziyaretler düzenlenecek...
Politik alanda da karşılıklı destek sağlanacak, örneğin Yunanistan AB’de Türklere Schengen vizesinin sağlanması için girişimde bulunacak... Ekonomide de İş Konseyi çerçevesinde çeşitli projeler geliştirilecek, ortak turizm girişimleri planlanacak...

İki şart...
Bunlar hep göz kamaştırıcı kararlar. Tabii bunların hayata geçirilmesi ve iki ülke arasında gerçek bir stratejik işbirliğinin kurulması için, iki önemli unsura ihtiyaç var. Biri siyasi irade, diğeri ise güven.
Bir süredir iki tarafta da, her iki konuda güçlü bir eğilim görülüyor. Kuşkusuz bu iki unsurun da iyice yerleşmesi zaman ister. Ancak Ankara’da alınan kararlar, bu trendi ve süreci hızlandıracak niteliktedir.
Önemli olan, şu sırada Ankara’da ve Atina’da bu konuda ortak bir istek ve kararlılığın hâkim olmasıdır.
Aslında bu sürecin temeli 2000’lerin başında İsmail Cem ve Yorgo Papandreu tarafından şu düşünceyle atılmıştı: İki ülke arasında çözümü zor bir dizi sorun var: Ege’deki anlaşmazlıklar, Kıbrıs ve azınlıklarla ilgili meseleler gibi... Bunların ikili ilişkilerde sürekli kriz ve gerginlik yaratması iki tarafın da aleyhinde. Dolayısıyla bu sorunların çözümünü biraz da zamana bırakıp, öncelikle güven artırıcı önlemlerle bir yakınlaşma ve güven ortamı yaratmak lazım. Bu sayede, barış içinde, mevcut uyuşmazlıkların halli için daha müsait bir zemin oluşturulmuş olur...

“İkinci yol”
Diplomaside buna “ikinci yol” (second track) yöntemi deniyor. 2000’lerin başından itibaren uygulanan bu metot, Türk-Yunan ilişkilerinde gerçekten olumlu sonuçlar vermiştir. Bu sayede daha önceki yıllarda yaşanan sürtüşmeler, krizler önlenebilmiş, halklar -sonra da hükümetler- arasında karşılıklı anlayış ve yakınlaşma sağlanabilmiştir.
Gerçekten Türk-Yunan ilişkilerinde bu yöntemin başarısı, diğer olaylar ve ülkeler için de bir örnek oluşturuyor.
Yunanistan’la “sıfır sorun” noktasına ulaşılmış değil. Ama çatışma ve gerginlik potansiyelini sıfırlayan, ilişkileri birçok alanda dostluk ve işbirliği düzeyine çıkaran bir aşamaya gelindi ki, bu da sevindirici bir gelişmedir.