Bir süredir hep "bu çok kritik hafta" veya "çok kritik gün" deyip duruyoruz. Şu anda gene böyle bir sürecin içindeyiz işte...
Hükümet ABD kuvvetlerinin Türkiye’de konuşlandırılması ile ilgili tezkereyi askıya mı alıyor, bundan vaz mı geçiyor? Yoksa bu tezkereyi bugünlerde Meclis’e getirmeyi mi düşünüyor? Ya Amerikalılar? Bush yönetimi daha ne kadar bekleyecek? Yoksa o da "Türkiye’den geçen kuzey cephesi"nden vazgeçip alternatif planlara mı yönelecek?
Artık öyle bir noktaya gelindi ki, bu önemli kararların verilmesi için, gerçekten haftalar değil, belki "kritik birkaç gün" kaldı.
Aslında "zaman faktörü" ABD için hayati. Bush, aklına koyduğu Irak’a saldırı ile ilgili hazırlıklarında, zamana karşı yarışmak durumunda. Şimdi planları ile ilgili çalışmalarını tamamlamazsa, vurmak için en müsait olan "kritik dönem"i (en geç mart ortalarını) atlamış olur.
Ama Türkiye’nin böyle bir acelesi yok. Hatta aksine, Ankara zaman kazanmak istiyor. Zaten Washington ile Ankara arasında yaşanmakta olan huzursuzluğun nedeni de, iki tarafın "zaman faktörü"ne birbirine zıt pirizmadan bakmasıdır...
* * *
TÜRKİYE’nin (bayramın da sağladığı avantajla) "ikinci tezkere"yi ağırdan almasında iki sebep rol oynadı: Birincisi, uluslararası konjonktür, ikincisi de Ankara ile Washington arasındaki pazarlıklar ile ilgili.
Türkiye savaş istemiyor ve bir yandan kendisi bazı girişimlerde bulunurken, diğer yandan başkalarının bu yöndeki çabalarından bir sonuç çıkmasını bekliyor. "İkinci tezkere"nin bayramdan sonraya bırakılmasında, BM denetçilerinin Güvenlik Konseyi’ne sundukları raporun, Konsey’de barışçı çözüm lehindeki konuşmaların, çığ gibi büyüyen savaş karşıtı gösterilerin ve AB zirvesinin olası olumlu etkileri ile ilgili beklentilerin önemli payı olmuştur.
Bu beklentiler hala canlı tutulmakla beraber, Washington’dan gelen işaretler, Bush yönetiminin bunların hiçbirinden etkilenmediğini, askeri harekat konusundaki kararlılığını sürdürdüğünü gösteriyor. Türkiye’yi sıkıştırıp durması da, bunun bir göstergesi...
* * *
TÜRKİYE’nin ikinci beklentisi, ekonomik, siyasal ve askeri alanda ABD ile süregelen müzakerelerin - Türkiye’nin istekleri doğrultusunda - mutabakata yol açması. Bu yönde bayram sırasında devam eden temaslarda bazı ilerlemeler kaydedildi, ama henüz bir sonuca varılamadı.
ABD kendi açısından son sözü söylediğini, Türkiye’nin de artık ya "evet" ya "hayır" demek durumunda olduğunu öne sürüyor. Ama Türk tarafı son önerileri üzerinde mutabakat olmadan "evet" diyemeyeceğini açıklamış bulunuyor.
İşte bu noktada gene "zaman faktörü" araya giriyor ve şimdi belki de son "en kritik birkaç gün" yaşanıyor. İkinci tezkerenin Meclis’e gönderilip gönderilmeyeceği sonuçta Türkiye ile ABD’nin olası Irak müdahalesi konusunda yollarının ayrılıp ayrılmayacağı işte bu birkaç kritik gün içinde belli olacak.
* * *
HER iki tarafta da bu işin uzlaşma ile, mutabakatla sonuçlanacağı yönünde bir beklenti var. Gerçekten yukarıda sözünü ettiğimiz üç konuda da yazıya dökülecek bir mutabakat sağlanırsa, belki bu haftanın sonlarında veya önümüzdeki haftanın başlarında "ikinci tezkere" işi de hal yoluna girmiş olacak. Diğer bir deyişle hükümet, Meclis’ten yeşil ışık yakmasını isteyecek.
AKP lideri Erdoğan’ın dünkü grup konuşması, çok anlamlı idi. ABD’ye hem sopayı, hem havucu gösterdi. Ve Meclis’e, kamuoyuna da şu önemli mesajı verdi: Bölgede tarih yeniden yazılacak. Tercih bu sürecin dışında kalmakla, bunun içinde aktif rol almak arasındadır...