Ben değil, Demet Akalın çıkarıyor. Yeni albümüyle ilgili kendisine destek vermeyen herkesi tek tek siliyor
Benim albümüm çıktığında heyecanımı paylaşmayan herkezi takipten çıkardım. Ben siizn kitabımınzdı tişörtünzdü programinzdı emek verdiğinz herşeye destek veriyim siz beni yok sayın sonra bide niye çokardın die sorun!!!”
Noktasına, virgülüne dokunmadan sayfama taşıyorum Akalın’ın sosyal medyasında yayınladığı isyan mesajını çünkü kendine has bir yazı tarzı var. Instagram’da neredeyse 8 milyon takipçisi olan Demet Akalın insanların şarkısını, türküsünü, kitabını destek amaçlı paylaşıyor ama sıra onun şarkısını paylaşmaya geldiğinde, sessuzluk. Oldu canım! Karşı tarafın ruh halinin ille ki sebebi olmalı. Gelin beraberce derinlere inelim.
Yeni bir iş kolu
Sosyal medya influencer’lığı (ünlülüğü), doktorluk, avukatlık gibi bir iş kolu artık. Önceleri küçümsense de, şimdi herkes konuyu ciddiye almaya başladı. Büyük markalar bile pazarlama bütçelerini sosyal medyaya aktarmayı tercih ediyor.
Hatta takipçi sayısı o kadar ön plana çıktı ki (takipçi sayısına göre sevgili seçen biliyorum) o influencer’ın ya da ünlünün içeriğe ne kattığı sorgulanmadan post başına acayip rakamlar ödeniyor.
Akışa
Sanmayın ki yaz mevsimini sadece aşkı bulmak için kullanıyor insanlar. Kıştan kalan bir kalp kırıklığınız varsa öç almak için en ideal mevsimdir yaz
Olmaz olsun böyle ilişki! Olmadı zaten. Onca özverinize, çabanıza, sevginize rağmen sizi yüzüstü bıraktı gitti. Hem de tam yaz mevsimi arifesinde. Halbuki ne şahane tatil programlarınız vardı. Yunan Adaları, Bodrum, Çeşme... V dekolteli yıkılan bir mayo almıştınız plajlarda esmek için. Çok hazırdınız çok! Ve o, tüm bunları yaşamanıza izin vermedi. Fakat durun. Bunları pekala tek başınıza da yapabilirsiniz. Ne kaybettiğini kışın pek anlamayabilirdi ama neyse ki yazın beyne daha fazla oksijen gidiyor.
Bugünden itibaren ellerinize gözünüz gibi bakacaksınız, her akşam onları pamuklara sarıp yatacaksınız çünkü yazın o ellerle Instagram’a yükleneceksiniz. İşte yaz öncesi bırakıp giden eski sevgiliden öç alma listeniz:
Bronzluk: Bronzite önemli. İnsanı çarpı iki güzel gösteriyor. Benim gibi elli koruma sürüp yoğurt gibi dolaşıyorsanız hemen atın o güneş kremini çöpe. Havuç ve kakao yağına yüklenin.
Styling: Asla üzerinizde basit durmayacak, son derece çekici duracak mayoyu arayışa çıkın. Üzerine tül gibi bir sabahlık, boynunuza da bir ince, bir
Geliyor yaz ayın, gevşiyor gönül yayın. Yeni flörtünle tatlı tatlı flörtleşirken ansızın bir anakondaya dönüşürse şaşırma. Sebebi burcu değil, yükselen burcudur.
Çocuk boğaydı ki erkekte en iyi burçtur boğa. Her şey süper giderken aramayı neden kesti bilmiyorum” diyorsun da tatlım, çocuğun yükselenini en başından öğrenmezsen böyle şoka girip, şokella olursun işte. Sanıyorsun ki flörtünün burcunu bilirsen sır perdesi çözülüyor ama yok, keramet yükselen burçta, detaylar aşağıda.
KOÇ: Nerede parti, orada bu. Evde tutabilene aşk olsun. Bir de lider ruhludur, milleti de kışkırtır, kolluk kuvvetleri hesabı zorla yanına katar. Şimdi içinden “Daha benle tanışmadı, ben onu adam ederim” diyorsun değil mi? He tabii. Kesin dene kesin.
BOĞA: Seni, beni, bütün İstanbul’u yer, üzerine de Boğaz’ın suyunu içer. O kadar oburdur. Haliyle ağır hareket eder, bu da bazen içine fenalık getirebilir.
İKİZLER: Bunlara rahat batar. Bir şeye beş saniyeden fazla konsantre olamazlar. Hiperaktiftirler, sosyaldirler, flörtözdürler. Ne diyeyim, Allah kolaylık versin.
YENGEÇ: Belki ilk tanıştığında sana utangaç ve sessiz gelebilir ama açılırsa seversin. Duygusaldır. Psişiktir. Yani es kaza yalan falan söylersen öyle
“Cep telefonundan önceki hayatımı özledim, bir hafta kapatıp kafamı dinleyeceğim Avusturya’da” cümlesini biz deriz de, ya çocuklar?
Telefonun yokluğu gibi bir durum söz konusu değil onlar için. Dünyanın en önemli detoks ve yaşam merkezlerinden biri Avusturya’daki Vivamayr’dır. Gittim mi, hayır. Yıllardır sağdan soldan ballandıra ballandıra anlatırlar, oradan biliyorum. Ta ki geçtiğimiz hafta bu meşhur kliniğin kurucu doktorlarından Doktor Stossier ile tanışıncaya kadar bilgi dağarcığım kulaktan dolmaydı fakat en sonunda kafamdaki Vivamayr ete kemiğe büründü. Mine Kalpakçıoğlu, Çiler Geçici ve Hande Anı Can düzenledikleri samimi bir arkadaş toplantısında bizleri Doktor Stossier ile tanıştırdı. Akasya Asıltürkmen, Jale Balcı, tüm kızlar inci gibi dizildik ve doktoru dinledik.
Madonnalık da bir yere kadar
Keşke olsaydı ama henüz yakın gelecekte Avusturya’da bir klinikte ruhumu ve bedenimi dinlendirme planım yok. Oysa ben de istemez miyim telefonumu uçuş moduna alıp iki, üç gün şalteri kapatmayı? İki, üç gün az gelir beş gün. Beş de yetmez yedi gün! Uzansam Avusturya’nın dağlarına, ovalarına sessiz sakin bir kafayla. Sessizlik için hayatımdan telefonu çıkartmam şart ama ne mümkün?
Her kadının hayalidir ya prenses olmak, Japon prensesi Masako’nun hikayesi ise bunu çürütür nitelikte tam bir “Sevme kızım yanarsın” vakası.
Harvard ve Oxford Üniversitelerinden üstün başarıyla mezun oldu. İngilizce, Fransızca, Rusça, Almanca ve İspanyolca öğrendi. Kayakta ve teniste kimse eline su dökemedi. Dış işlerinin sınavına girdiği yıl başvuru yapan sekiz yüz kişi arasından ilk üçe girdi ve basamakları hızla çıkmaya başladı. Herkes ondan kitaplara geçecek bir kariyer bekliyordu ki o da bu beklentiyi boşa çıkarmayıp gerçekten kitaplara geçti. Diplomat olarak değil, imparatoriçe olarak.
Japonya’nın eski prensesi, yeni imparatoriçesi Masako Owada’dan söz ediyorum. Her kadının hayalidir ya prenses olmak, işte Masako’nun hikayesi bunu çürütür nitelikte tam bir “Sevme kızım yanarsın” vakası. Masako, geçtiğimiz gün Japonya imparatoru olan kocası Naruhito’yu sevmiş ama imparatorluk onu bir türlü sevememiş. Hatta imparatorlukla kurduğu (ya da kuramadığı) ilişki hep mahzun Prenses Diana’nın kraliyetle sınavına benzetilmiş. Düşünün ki bu benzetme bile bir yazar tarafından şu şekilde çürütülmüş: “Prenses Diana’nın yaşadıkları Masako Owada’ya eğlenceli bir piknik gibi gelecekti.”
Uyum
Kadınlar arasında her daim popüler olan “Neden diyet yapamıyorum?” cümlesine bu yıl bir yenisi eklendi, “Neden diyet yapma konusunda erkekler kadınlardan daha başarılı?”
Eskiden, plajdaki yıkılan vücutlu bir kadın ya da erkek gördüğümüzde “Allah Allah... Bunun baya boş vakti olduğundan spor salonundan çıkmıyor herhal” deyip süt mısırımızın suyunu ayva göbeğimize akıta akıta yemeye devam ederdik. Şimdi öyle mi? Millet Victorias Secret mankeni gibi dolanıyor ortada. Spor salonuna gitmeyenin, karın kası yapmayanın arkasından demediklerini bırakmıyorlar. Yılların kadim dostu patates kızartmasına düşman ettiler insanı.
Kıvanç Tatlıtuğ’a beş kala
Durum böyle olunca diyetisyenlik mesleği yükselişe geçti tabii. Bu sefer de herkes diyetisyene gidip kilo vermeye baş koyuyor amma velakin ne kadar baş koysa da bazen olmuyor. Biz kadınlar kendi aramızda bu konuyu bin yıldır konuşuyorduk ama geçen gün bir arkadaşım eşiyle ilgili olarak “İkimiz de aynı diyetisyene gidiyorduk fakat ben dayanamayıp ilk çeyrekte bıraktım. Ay benimkini görseniz bir azim bir azim, adamın Kıvanç Tatlıtuğ olmasına beş kaldı. Hele bi olsun gösteririm ben ona!” Sevdiğimiz adamın göbeği için demediğimizi bırakmayıp o göbek
Bir Avrupa-Anadolu yakası aşkı yaşamak kolay değildir. Karşıdan biriyle çıkmaya başladığınızda uçakla gidip gelecek haliniz yok, İstanbul’un trafiği her an aşkınızı yenebilir.
Can boğazdan gelir. Lafın gelişine konuşmuyorum, gerçekten de bir Can vardı ve Boğaz’da oturuyordu. Kendisi çok yakın bir arkadaşımı beğenmiş ve kızı nihayet yemeğe davet etmişti. Can’lar genelde hoş olur, bu çocuk da iyiydi hoştu ama ilk buluşmalarına uzanan yolda arkadaşımı bir hayli zorladı. Sebep ne miydi? Dedim ya, Can’ın Boğaz’dan gelmesi, kızımızın ise Bağdat Caddesi’nde oturması. Yani bir Avrupa-Anadolu yakası aşkı kolay yaşanmıyordu arkadaşlar.
Kestane gürgen palamut
O ilk gece Can, kızımızı Şaşkınbakkal’daki evinden arabasıyla aldı, Avrupa tarafında bir restorana yemeğe gittiler, yemeğin sonunda kızımızı tekrar Şaşkınbakkal’a bıraktı ve ilişki başladı.
Her şey mükemmel giderken Can da devamlı Anadolu yakasına gidiyordu. İstanbul trafiği malum, yol git git bitmiyordu. Bir süre de kız gitti geldi karşı tarafa.
Derken ne yazık ki bir aşk daha İstanbul trafiğine yenik düştü.
İşte kuzu kuzu geldim
Bunu neden anlattım çünkü ben de Bağdat Caddeli’yim. İş hayatına atıldığım gün Avrupa tarafına göz yaşları içind
Dolmuşla Mecidiyeköy’den geçerken oradaki bir rezidans projesinden telefonuma mesaj geliyor. Dahası, o civardaki yol durumu, hava şartları bilgileri pıt pıt düşüveriyor elimdeki cihaza...
Biri bizi gözetliyor, orası gayet net” diye düşünürken kızlar buluşmasına yetişiyor ve az önce akıllı telefonumla yaşadıklarımı anlatıyorum bizimkilere fakat o da nesi? Biri diyor ki, “Geçen gün kocamla arabada giderken üçüncü çocuğu yapmaktan konuşuyorduk ve tam o anda telefonuma bir bebek ağlama sesi geldi. Bebek bezi reklamıymış meğerse!” Bir diğeri telefonumuzdan yaptığımız her yazışmanın kaydedildiğini, öbürü ise tüm fotoğraflarımızın bulutta dolaştığını söyleyip ekliyor, “Havada bulut, mahremiyeti unut!”
Evi gözetliyoruz
Hepi topu iki saati beraber geçireceğiz, onda da paranoya yapıp içimizi karartmamak adına işi gırgıra vuruyoruz çünkü şarkıda da söylendiği üzere, “Girls just wanna have fun!” (Kızlar sadece eğlenmek ister). Konuya rezidans projesinden girip kendi hayatlarımıza geldiğimizdeyse gözetleme konusunu şuraya bağlıyoruz: dışarıda yapay zeka bizi gözetliyor, biz ise taktırdığımız kameralarla kendi evlerimizi gözetliyoruz. En başta çocuklarımızın güvenliği için. Benim etrafımda evini