Son günlerde herkesin dilinden düşürmediği “You” dizisinin Joe’sunu mercek altına almak istedim çünkü günümüz dünyasında hiç ummadığımız taş, baş yarabilir.
Gossip Girl”deki Serena’nın sevgilisi Dan’i hatırlarsınız, hani dizinin sonunda nifak tohumu çıkan. “Yalnız çocuk” imajına rağmen içten içe kıl olduğum Dan’de bir numaralar olduğunu ta en başından beri hissetmiş, hislerimde de yanılmamıştım. Penn Badgley, Dan’le kafamda öylesine özdeşleşmişti ki bundan sonra oynayacağı dizi/film karakterinin ne olacağını merak ediyordum zira çok iyi birini oynasa inanasım gelmezdi. Derken Badgley, Netflix imzalı “You” isimli dizide Joe karakteriyle çıktı karşıma ve Dan’i adeta mumla arattı. Joe, arızanın da arızası, modern arıza, bilgi akışı için tüm dijital olanakları kullanıyor. Dışarıdan süt oğlan ama aslında stalker’lık desen onda, sosyopatlık desen onda, şiddet desen onda, maşallah on parmağında on manyaklık. Son günlerde herkesin dilinden düşürmediği “You”nun Joe’sunu mercek altına almak istedim çünkü günümüz dünyasında ummadığımız bir taş, baş yarabilir. Dikkatli olmakta fayda var.
ABARTIYORSA: Her şeyin aşırısı zararlıdır, ilginin bile. Dün bir, bugün iki görüşmeye yeni başlamışsınız ama
Çöpçatanlığı seven arkadaşlarımız, gözünüz aydın! Tam da sizler için yepyeni bir mobil uygulama çıktı, “Ship”. Bu sayede kimin kimle olmasını istiyorsanız teknoloji de sizlere yardım edecek...
Bi dakka ya... Benim bi arkadaşım var, Berke... Kızım tam senlik! Du bakiim bi tanıştırayım sizi!” Tanıdık geldi mi? Gelmiştir, zira mutlaka etrafınızda size birini, arkadaşınıza başka birini, o başka birine de bambaşka birini yapmak isteyen insanlar vardır. “Yedi kişinin başını bağlarsan, cennete gidersin” derler ya, hah, malum arkadaşlar da sanırım bu cümleyi gerçekleştirmek için uğraşıyorlar.
Helal süt emmiş
Severim bu tarz insanları ve bence soyları gün geçtikçe tükenmekte. Etrafınıza bakın, kaldı mı sizi düzgün birileriyle tanıştıran? Hiç sanmam. Bu zamanda düzgün kim varsa herkes kendine saklamak istiyor. Hem de evli barklı olmasına rağmen! “Dünyanın bin bir türlü hali var” diyerek yedekli gitmek için planlar yapan zekanızı yiyeyim ben sizin! Bir arkadaşım anlatmıştı, uzaktan uzaktan çocuğun birini beğenirmiş. Çocuk bekar, benim arkadaş bekar ve hatta etrafına sorup dururmuş “Yok mu şöyle helal süt emmiş, tatlı bir insan evladı?” diye. Tesadüfen bir yıl sonra öğrenmiş ki samimi bir iş
Geçtiğimiz yıl Stanford ve Columbia Üniversiteleri’nde yapılan bir araştırma göstermiş ki sır saklamak insanları ciddi anlamda yalnızlaştırıyor ve yoruyor.
O zaman ne yapıyoruz? Bizi kasan, geren, uykularımızı bölen tüm sırları açığa çıkarıyoruz! Kimi kırıp ne hale sokacağımız düşünmeden eteğimizdeki sırları döküyoruz dermişim de sakın saçmalamayın arkadaşlar. Tabii ki de dökmüyoruz!
Oğlak burcu doğmamdan mı, balık hafıza olmamdan mı bilemiyorum ama şurası net ki ben aşırı iyi sır saklarım. Sırrını ver, unut. Hatta gel beraber unutalım. Bu konuda arkadaşlarımdan “Of Şebo, bin kere anlatmıştım ya!” serzenişini sıkça duyarım çünkü sabah ne yediğimi bile unutan bendenizin ta kaç zaman önce tarafıma iletilen sırları hatırlaması zor. Ha, bazen şu oluyor mesela kitap yazarken aklıma karışık sıralamada birtakım olaylar geliyor. Bakın bunlardan bazıları sizin sırlarınız olabilir ama neyse ki yer, zaman, mekan ve isim hatırlamadığımdan ortaya karışık bir şeyler yazıp işin içinden kılçık gibi sıyrılabiliyorum.
En önemli sensin!
Slepian, Halevy ve Galinsky isimli üç araştırmacı sır saklamanın insan psikolojisi üzerindeki etkisini incelemeye niyet etmişler ve ortaya enteresan bir araştırma
Önceden etrafınıza neşe saçarken şimdi içinize mi kapandınız? Yok, konu az ışık veren kış mevsimiyle alakalı değil. Beraber olduğunuz kişi besbelli ki sizin ışığınızı söndürmüş
Dünyanın en iyi sporcularından Serena Williams, Allure Dergisi’nin son sayısına verdiği röportajda aynen şunları söylemiş: “Hayatımda aldığım en işe yarar ilişki tavsiyesi Oprah Winfrey’den gelmişti. Beraber olduğum kişinin ışığımı söndürmesine asla izin vermememi söylemişti Oprah. Eski ilişkilerimde bunu çok hissettim ama eşim Alexis benim ışığımı söndürmüyor tam tersine, istemediğim zamanlarda bile beni ışığa çıkartıyor. Şimdi gerçekten parladığımı ve her şeyi yapabileceğimi hissediyorum.”
O eski halimden eser yok
Reddit sosyal medya portalının kurucularından biri olan Alexis Ohanian ile evlenen Williams’ın bir yaşındaki kızları Olympia için açtıkları Instagram hesabının 541 bin takipçiye ulaştığı bilgisini verip tekrar konumuza dönüyorum. Bu ışık söndürme olayını geçen gün bizim kızlarla konuşuyorduk. Bazen bize iyi geldiğini düşündüğümüz bir ilişki yaşarken önceki halimizle şimdiki halimizi karşılaştırdığımızda kendimizde bir değişiklik olduğunu hissederiz ama tam da teşhis koyamayız ya, ışığımızın sönmesi
Sevgilinizle Instagram’da fotoğraf paylaşmadan sevgili olmuş sayılmazsınız. Peki ayrıldığınızda ne olacak o özenle koyduğunuz fotolar?
Vallahi çıkıyoruz, çok mutlu bir ilişkimiz var da Emir sevmiyor bu sosyal medya işlerini” derseniz millet burun kıvırıp arkanızdan “Seven insan dosta düşmana göstermek için çatır çatır fotosunu koyar. Çocuk dağı bayırı çekip duruyor, bizim kızla bir foto bile koymadı” diye dedikodunuzu yapar. Elden gelen bir şey yoktur tabii, çünkü ilişkinizi resmileştirmenin ilk adımı yüzük takmak değil, sosyal medyadır. Kaç kere şahit oldum sevgilisine fotoğraf koydurmak uğruna sosyal medya hesabı açtıranı. “Oh, ne güzel. Adam sosyal medyaya bulaşmamış, mis gibi yaşıyor” diyen neredeyse kalmadı. Bir foto uğruna sevdiğini sosyal medya kuyusuna atmaya hazır artık bünyeler.
“Sevgili” albümü
İlk kahvaltı... İlk romantik akşam yemeği... Evde ilk film keyfi... İlk tatil... Tamamdır, zor oldu ama sosyal medya profilimizde “Sevgili” albümümüzü başarıyla oluşturduk. Neden mi zor oldu? E yaptığımız paylaşımlara çok ara verirsek takipçi kaybedebiliriz. Dolayısıyla bir an önce sevgililerin yaşadığı her şeyi yaşamakta fayda var. Nasıl, şöyle alıcı gözüyle bir bakınca güzel bir
Hayatımızda aşk yokken “Aşk, aşk...” diye sayıklarız, aşk kapımızı çalınca da huysuzlanmaya başlarız...
Sen değil misin sosyal medyaya konan mutluluk fotolarına iç çekerek bakan? Yolda el ele yürüyen çiftlerin yanına gidip “El ele tutuşmak el kanseri yapıyormuş, haberiniz yok mu?” demek isteyen? Tatile, yemeğe, sinemaya gitmek için arkadaşlarından medet ummaktan bıkan? Basbayağı aşk istiyorsun. İstiyorsun da içten içe biliyorsun kendini. Hayatına aşk girdiği zaman bir takım şeylerden huysuzlanmaya başlayacaksın. Aşkın beraberinde getirdiği bir paketi var, madem aşk gelecek, mecbur paketi de olduğu gibi kabul edilecek.
SENİ SEVİYOYUM
Hiç ayıplamayın birbiriyle bebekçe konuşan çiftleri. Aşk insanı öyle bir çarpar ki kendinizi yolda amuda kalkıp yürürken bulursunuz. İçimizde en “Bebekçe konuşan, zamk gibi yapışmış mıç mıç çiftlere kılım” diyen bile bir aşık olsun, bebekçenin kralını konuşur. Bakın bu doğal bir süreç, aşık olduğumuz anda direkt beş yaşımıza ışınlanıp ana dilimiz gibi konuşmaya başlıyoruz bebekçeyi. Aşk paketinin bir numaralı malzemesi bu, hiç boşuna söylenmeyin.
AŞIRI PAYLAŞIM
Aşık olunca insanın çenesi düşüyor, en anlatmam dediğin şeyleri bile bülbül gibi anlatıyorsun.
Bazen ilişkimizin bittiğinin farkına varamayabiliyoruz. Sebebiyse aklımızın kıt olması değil, farkına varmak istemememiz...
Ne güzel gidiyordu her şey. Ne oldu, bu ilişki durup dururken neden bitti?” sorusunun cevabı kendinde saklı aslında. Yani ilişkide bir taraf her şeyin güllük gülistanlık yaşandığını düşünürken, diğer taraf valizini toplayıp gidiyorsa ortada kocaman bir soru işareti belirmiştir. Nasıl desem, yani tozlar halının altına süpürülmüştür ve halıyı kaldırmaya ne niyet ne de derman vardır.
Konuşmak
Arkadaşlık bağı kurmadan o ilişkiden bir cacık olmayacağı gayet net. Yaşadığınız heyecanlı bir olayı koşa koşa sevdiğiniz kişiye anlattığınız zamanlar güzeldi ama şimdi içinizden konuşmak gelmiyor mu? Hatta en son ne zaman oturup konuştuğunuzu hatırlamıyor musunuz? Şu an ben sorunca mı bu konu üzerine düşünmeye başladınız? Hmmm... OK.
Arzulamak
Bir insanı sonsuza dek aynı istikrarla arzulamak zor görünse de, sizi öptüğünde, kollarının arasına aldığında aynı istikrarla o sıcaklığı hissetmenin mümkün olduğuna inanıyorum. “Arzulamak” dediğimiz şey inişli çıkışlı bir duygu değil mi? Alçalabilir, yükselebilir... Ama uzunca bir süredir yerlerde sürünüyorsa çanlar sizin için çalıyor
“Her tarz okurum ben. Türk halk müziği de, Türk sanat müziği de” diyerek iddiasını ortaya koyan Hande Subaşı canlı müzik performanslarıyla adından söz ettiriyor. Sırada single var.
Hande Subaşı’yla ilk olarak geçen yıl, Güneri Cıvaoğlu’nun Şeffaf Odası’nda, onun çekimi bitip benimki başlarken tanışmıştık. Üzerindeki bembeyaz pantolon-ceket takımla su gibi olduğunu düşünmüştüm. Kendisiyle uzun uzun sohbet etmek bu sefere kısmetmiş. Gerçekten samimi ve zarif ki böyle insanlar çok sık çıkmıyor karşımıza. Sahnesi ve sesi deseniz, on üzerinden on! Pazartesi ve çarşamba akşamları çıktığı Louis’de bizzat seyrettim. Biz konuşmaya, Ercan Arslan ise Hande’nin fotoğraflarını çekmeye doyamadı. Buyurunuz Swissotel the Bosphorus’taki tatlı sohbetimize...
- Defne Samyeli, Meltem Cumbul, Şebnem Dönmez... Bir dönemin assolistlik furyası gibi bir canlı müzik furyası başladı. Senin meşalen nasıl ateşlendi?
Aslında bu isimlerin çoğunun müzik geçmişi var. Ben de çocukluğumdan beri müzikle uğraşıyorum. Ankara Çocuk Radyosu’ndaydım mesela ama konuya profesyonel olarak eğilmemiştim ta ki şimdiye kadar. Açıkçası eski eşim Can (Tursan) beni bu konuda teşvik etti. Yani şimdiki menajerim, eski eşim. Onun işi bu