Yeni Zelanda devlet kamu televizyonu TV One’da bir program var; ‘The DNA Detectives’... Kısaca soyunu sopunu net olarak öğreniyorsun. Bir bu eksikti mi demek lazım? ‘Genetik soybilim’ uygulanıyormuş. Geleneksel soybilime (Genealoji) uygulanması kısacası. Ve bu programın dünyada başka bir benzeri yok.
Enteresan sunucu
Richard O’Brien sunucu. Hali bir nevi nazik kel vampir olarak yorumlanıyor. 70’li yılların kült müzikal komedisi ‘The Rocky Horror Show’un yazarı olması durumu daha bir ilginç kılıyor. Testler kanal çalışanlarına yapılıyor. ‘Dr. Frankenstein tarzı’ stüdyosunda program sunumu yapıyor O’Brien.
Saf mıyız?
Test yapılanlardan biri kanalın genç muhabiri. Enteresan bir sonuç çıkıyor; yüzde 93.1 Avrupalı, yüzde 4.8 Zelandalı yüzde 0.4 ise Afrikalı. Programın ana fikri; kökeni dünyanın her yanında araştırmak, bunu DNA kadar soybilim verileriyle bağlantılı yapmak. Sekizinci derece kuzenlere kadar uzanabiliyorlarmış. Hemen belirteyim, bu DNA verileri nüfus kütüğü bilgileriyle sağlaması yapıldıktan sonra ilan ediliyor ve bu da programı daha bir ilginç hale getiriyor.
Bizde olsa?
Savaş alanına döner ya da kimse yaptırmak istemez... ‘Türk müsün, kürt müsün’
Show TV’de ekrana gelen ‘Güldür Güldür Show’ ekranın tartışmasız tek komedisi... ‘Erkekleri eve bağlama ve evlendirme kursu’ verdi Şevket Hoca (Çağlar Çorumlu). Tahtada anlattı çizerek ve yazarak; “Erkekler bütün kadınlarla bütün zamanlarda, kadınlar bazı erkeklerle bazı zamanlarda gördüğünüz gibi bir dengesizlik var. Biz buna ne diyoruzzz? ‘Abazanlık çemberi diyoruz’ dedi ve çemberi çizdi...
Ne Katar, savaşa katar
YERLİ DİZİ HİLELERİ!
‘Hatırla Gönül’ün son bölümünde Gökçe Bahadır, Engin Öztürk’ü sormaya atölyeye gidiyor. Mezarlıkta olduğunu öğreniyor. İkinci kare mezarlıkta Gönül pantalonlu. Gitmeden, eve mi uğramış oradan mı geçmiş, yoksa sette üstünü mü değiştirmişler?
‘Poyraz Karayel’de Poyraz ile İsmail Karayel ya da Adil Topal (Özkan Uğur) buluşması Haydar-paşa’da gerçekleşti.
Görüntüde arkada silo yükseliyor. Raylar otların arasında, vagonlar sıra sıra arkada, yanda... İzbe, in cin top oynar, kessen adamı, kimsenin duymayacağı bir mekan aramışlar ve bulmuşlar; Haydarpaşa. Ufak bir gidiyorum düdüğüyle kaç Pendik seferi yapmıştır?
Evet işte o sahnede ben koptum, üzüldüm hem de çok.
Terk edilmiş, bırakılmış bir Kamu İktisadi Kuruluşu hikayesinin sonu gibi bir sahneydi.
Vardır elbet her filmin, her dizinin ücra köşeleri, terk edilmiş binaları, kervan geçmez mekanları... Ama bu Haydarpaşa değildi. Tabii Haydarpaşa Port onun adı artık. O otların uzadığı, vagonların çelik yığını halinde beklediği bölümde ‘Poyraz Karayel’ çekilirken ileride tarihi (!) garın içinde, reklam filmi hazırlanıyordu sanırım. Bir de Poyraz’ın hatrına hani o dalgın halini daha bir üstüne basa basa vermek için, lokomotif bile çalıştırdılar. Nasıl isteksiz, nasıl yalandan bir düdük sesiydi. Hele sürüklediği vagonlar... Rayların üzerinde alay mı ediyorsunuz der gibiydiler.
“Hay dedim dizisine yaaa”
Yapılır mı bu? Başka yer yok muydu?
TMSF ülkemizin en çok radyo ve televizyonu olan kurumdur. TRT’den daha fazladır, daha renklidir. 20’nin üzerinde televizyon kanalına sahip olup yönetmiştir. Uzmanlık alanı epey geniştir. Çocuk kanalından, çok izlenen ülke kanallarına, oradan haber kanalına, sonra da müzik kanalına kadar çok geniş yelpaze mevcuttur.
Bunların arasında el koyup sonra sattığı, sonra tekrar geri alıp, başkasına sattığı kanallar da mevcuttur. Yani kanal alım satım işlerinde de uzmandır.
Şimdi Kanaltürk ve Bugün TV kanallarına da el konuldu. Kayyum atandı kanallara. Kimi ekonomik, kimi siyasi, kimi isteyerek, kimi zorla, kimi güle oynaya, kimi de ağlaya ağlaya, bir televizyon hikayesidir bu TMSF ve kayyum durumu...
CINE5’in tüm yayınları tekrar
Bir TMSF hikayesidir CINE5...
Erol Aksoy’un yıldızı, bizim şifre kutusuyla tanıştığımız ve canlı maç yayınlarının paralı kanalıydı. Gün geldi, TMSF aldı Erol Bey’den kanalı “borcun var” diye. Erol Bey sonra TMSF’den aldı. Sonra yine TMSF Erol Bey’den aldı, El Cezire’ye sattı. Erol Bey “Ucuza gitti kanal” diye itiraz etti. Danıştay haklı buldu. Bu sefer TMSF, ‘kanalın satış değerini düşürecek bu karar’ diye uygulamadı.
‘Kanal, bizi ‘EL Cezire alacak mı?’ diye bekliyor!
Bu
‘Analar ve Anneler’ Ay Yapım’ın derdi olan bir dizisi. ‘70’li yılların siyasi halini şehirde, ağa zulmünü köyde yaşayan iki kadını farkında olmadan bir araya getiriyor. Onların yaşadıkları, arkalarında bıraktıkları üzerine kurulu soru işaretleri çok, merak hali fazla bir dizi.
Bu tarafı tamam. Diziyi götürecek iki kadın; Kader (Hazar Ergüçlü) ve Zeliha (Sinem Kobal) bunu kaldırabilecekler mi? Peki onları sürükleyebilecek bir castla mı oynuyorlar?
Binnur Kaya’yı unuttum. Binnur Kaya ve Okan Yalabık, böyle çarpıcı sahneleri gelince, gözümün takıldığı oyuncular olmadı. Ya oyuncu seçimi ya da yönetmenin onların üzerindeki etkisi
yeterli değil. Ya da ilk bölüm diyelim.
Algıda sağcı!
Sinem Kobal bende ister istemez yazları Bodrum’da, kışları İstinye Park’ta bir genç kızımız görüntüsü vermiştir. Oyunculuğu da “Bu kadar diziden sonra olsun” şeklinde.
Gençliğinde solcu olup (eş durumundan) hayatın gidişatıyla liberal olacakmış gibi bir his var! Şimdi solcu. Peki bunu hissettirebiliyor mu? Çok kötü bir miting çekiminde boş boş etrafa bakan sonra, başı belaya giren Murat’ın (eşi) macerasının içinde elinden geldiğince üzülmeye, ağlamaya vs. çalışıyor.
“Murat’ı bu işlere o soktu, o tanıştırdı, o bula
Futbol programlarının büyük bölümünde (bilinen ve izlenenleri diyeyim) derbi maçının görüntüleri vardı. Yorumcu abiler maçın üzerine konuştular. Mesela kimi “Ben izledim, penaltıydı” diyordu ama biz görmüyorduk. Hele bir programda önündeki ekranda izleyiciye göstermesi yasak olduğu için, kendileri izleyip kendileri yorumluyorlardı. “Bak bak, gördün mü adam düşüyor” diyerekten! En azından şimdi, görüntü üzerinde bağırıp çağırıyorlar.
A Spor, Beyaz TV’deki ‘Beyaz Futbol’, 360 kanalında ‘Telegol’ görüntülüydü. Bu arada altını çizeyim, Habertürk’teki Faik Çetiner’in programı sunumuyla dikkat çekiyor. Görüntü işini halletmeleri gerekiyor. Onlarda da yok. Aslında, bir spor kanalının yok!
NTVSpor görüntüsüz
NTVSpor, “Rıdvan bende, görüntüye gerek yok” mu diyor? Hasan Şaş bende, Metin Tekin bende, bütün yıldızlar bende, fotoğrafla idare ederiz” diye mi düşünüyor? Neyi ne şekilde düşünürlerse düşünsünler, spor kanalıyım diyorsan, bırak diğer maçları, bu derbinin görüntülerini alacaksın, nokta.
Fotoğraf üstü, yorum yapıyorlar bir de!
Hakem konusunda anlaştık
Üç programın üç hakem yorumcusunun ortak görüş bildirdiği nadir maçlardan biriydi derbi. Ahmet Çakar, Erman Toroğlu,
‘Hayatın sonu’ programı, Hollanda’da bugüne kadar televizyonda görülmediği şekliyle ekrana geliyor... Çok değil 15 gün önce paramparça vücutlar Ankara’nın meydanına saçılmıştı. Benim ülkemde, ölümün bir televizyon programı için çekilmesinin lüksü yoktu.
Bir annenin son görüntüleri
Düşünürken bir yandan da okuyordum Fransız ‘Telerama’ dergisinde Bertran Villegas imzalı bu makaleyi. Programa katılanların özellikleri çekilen bu görüntülerinin, onların ‘son görüntüleri’ olması... Son doğum günü; son seyahat, çocuklara son öpücük, son aile yemeği...
Hollanda’nın özel televizyonu SBS 6’da yayınlanıyor. Bir anne, son nefesini vermeden veda mektubunu yatakta okuyor. Çocukları ayakta sonra, sarılıyorlar. Ekran başında bu gerçek dramın gözyaşları sel olup akıyordur!
‘Gamsız Hayat’ta Mert, Tayfun’un atıldığı uçurumun kenarına tekrar gidiyor, inceleme yapmak için. Görüntüler hiç de öyle söylemiyor. Nasıl ama vücut taş gibi duruşuyla bir nevi şov yapıyor kardeşimiz. Yönetmen ‘heybetli bir şekilde poz vermesini’ istemiş. Sanki Ben Hur!
Kısmet olmaz!