Tabii ki başlığı abarttım. İlgi çeksin diye! Ama gerçek payı da yok değil. TRT Müzik kanalının yeni yayın dönemi öncesi kanalda ‘haddinden fazla program’ın olduğunu yazmıştım. Duyduğuma göre, genel müdürlük katı da “Bu kadar çok program olmaz” demiş. ‘Klip tarzına dönelim’ görüşü ağırlık kazanmış. Bir başka iddia da “Bu kadar çok konuşmanın olduğu program izlenme oranını düşürüyor” dendiği. Yani özetle TRT Müzik için ‘sohbeti bol müziği az’ bir kanal özeleştirisi yapılıp çözüm olarak ‘klip yayınına’ karar verilmiş. Peki programların hepsi mi kalkacak? Yine gelen bilgilere göre ‘bazı ayrımlar’ yani ‘ayıklama’ yapılacak..
Birbirine benzeyen birçok müzik programı
Her telden program anlayışıyla yola çıkan TRT Müzik kurulduğundan beri ‘tıka basa dolmuş bir müzik kanalı’ halinden kurtulamadı. Hani ‘sazını kapan’ kanalın kapısına dayandı. Müzik kanalı adeta Unkapanı Plakçılar Çarşısı oldu. TRT’nin sitesinde TRT Müzik programlarını tıklayınca tam altı sayfalık bir liste çıkıyor. 46 programdan bahsediyorum. Yetkilileriyle zaman zaman konuşmuluğum oldu. “Bu kadar program olmaz” diye uyarılarımı iletmiştim. Sonra bir de maliyet durumu var. Bedavaya çıkmıyor kimse. Peki klip olayına
Esra Erol’un programında toplumun ilişkilere bakışının başarılı örnekleri yer alıyor. Yani ‘tamam işte biz ilişkilere böyle bakıyoruz’un fotoğrafını çok net yansıtıyor. Onlardan biri pazartesi günkü bölümde yer aldı. Berkant kardeşimize talip Toprak kızımız geldi. Esra Erol talibin özelliklerini sayarken “Vücudunda birçok dövme var” dedi. Berkant, “Dövme olayını yaşadım. Nerede bulunduğu önemli dövmenin. Burada söylenmez de. Dövmenin nerede olduğu önemli” dedi, sonra “Bari söyleyeyim” diye düşünmüş olacak, “Kalçasına dövme yapan kadınla arkadaş dahi olamam” diyerek baklayı ağzından çıkardı. İş burada bitti. Sonra Esra Erol’un şaşkınlığı “Olur mu canım, belki dövmeci kadındı” gibi karşı görüşler oldu. Hele Berkant, “Ben bazı bölgelerdeki dövmeleri kabul etmiyorum” dediğinde stüdyoda bir alkış koptu. Berkant nedenlerini sıralamaya devam etti: “Kalçasına dövme yaptıran kız ne yapar dövme görünsün diye?”
Berkant kardeşimizin bu sözlerine “Hayır” diyecek kaç kardeşimiz var? Değil evlenmek, arkadaş bile olunmaz değil mi?
UĞUR ARSLAN’DAN ‘SU GİBİ’ UYARI: “YOKSA SALLIYOR MUSUN?”
İzdivaç programlarıyla devam edelim. Fox’un yıllanmış programı ‘Su Gibi’ de Alp Bey, Gamze Hanım’a
Ben kesin TRT’den Zafer Akyol diyorum. Hatta TRT Haber’de spor haberlerini iple çekiyorum. Bakalım “Bugün nasıl bir heyecan verecek bana” diye. Bir takımın düz koşu yapmasını bile öyle bir havada veriyor ki, sanki o takım şampiyon olmuş ve seyircisine koşuyor... Onun için ‘habere ten rengiyle başlayıp kırmızı bir yüzle bitiren spiker’ de deniliyor sosyal medya (!) ortamlarında. Bundesliga maçlarını da sunuyor. Tavsiye ederim. Aslında şöyle tavsiye ederim, ‘Zafer Akyol’un şimdi söylediklerimi toparlayayım’ yorumlarına katlanmak şartıyla...
Toparlayacak olursak maçı!
Geçtiğimiz cumartesi Dortmund-Hamburg maçı, haftanın en heyecanlı mücadelesiydi. Hamburg deplasmanda kevgire çevirdi Dortmund’u, 4-1 yendi. Zafer Akyol bilgi bombardımanı yapıyordu. Maç hızlı, onun anlatacaklarını bekleyecek hali yok. Hem maçı anlatacaksın hem de dipnotlar vereceksin. İkisi bir arada nasıl olur? ‘Toparlayacak olursak’ tekrarlarıyla. Bazen o da yetmedi. Akyol dediklerini unutmuyor ama. Bir pozisyon oluyor. O bitince “Evet biz toparlamaya devam edelim” diye inatla devam ediyor. Bir anlatımıyla noktayı koyalım. İlkay Erdoğan oyuna giriyor. Zafer Akyol anlatmaya başlıyor; “İlkay Erdoğan, şu
Geçen hafta atlamışım, bizim Nejat aradı (Yavaşoğulları), “Oğlum Behzat Ç. yok” dedi. Saat 01.00’de tekrarı yayına girdi. Star’a sordum, yapımcı Adam Film’in açıklamasını gönderdiler. Ocak ve şubat aylarında diziler tekrar yayınlara giriyor, bu nedenle ara vermiş. Bu hafta yeni bölüm yayınlanacakmış. Zaten bu yıl iki yeni bölüm yayınlandı. Birden ara verdiler! Hikaye bu. 2011 ve 2012 yıllarında aynı dönemde dizi ara vermeden yayınlanmıştı.
Mali sorunların bu duruma neden olduğu yolunda bir kanı mevcut. En azından bu açıklama inandırıcı değil. Bir şekilde bu sene öyle ya da böyle final yapacak ‘Behzat Ç.’. Ben şimdiden tüm ekibe teşekkürlerimi iletiyorum. Sonuna kadar izleyeceğiz.
BEYAZ’IN ŞOVUNA ÇIKMA KOŞULLARI
Konu Beyazıt Öztürk’ün katıldığı Kenan Erçetingöz’ün programında (Beyaz TV) açıldı. Sinan Özen’in 1997 yılından beri neden Beyaz’ın şovuna çıkmadığı gündeme geldi. Beyazıt Öztürk, şovuna katılan konukların seçiminde nelere dikkat edildiğinin ipuçlarını, “Ben konukları seçerken ne yapıyorum mesela? O haftaki gazeteleri, dergileri açıyoruz. Kimin albümü çıkmış, kim patlamış” sözleriyle verdi. Sonra devam etti, başka hangi ‘özellikler’ arandığını anlatmaya:
Cuma akşamları önceden Kanal D’de Beyaz’ın şovu vardı tek tabanca. TRT’de Kadir Çöpdemir’in ‘Kadir Çöpdemir Koptu Geliyor’u bir süredir cuma akşamları ekranda. Aynı zaman diliminde, TV8’de Cengiz Semercioğlu da benzer bir program yapmaya başladı. Ortak özellikleri birden fazla konuğu yan yana ya da yuvarlak masa etrafında oturtmak. Yani bol konuklu sohbetler. İşin şov tarafına bakınca açık ara Beyazıt Öztürk önde. Bunun bazı nedenleri var:
Devlet televizyonunda soğuk hava esiyor
İzlediğinizde, Ankara’nın bürokratik havası stüdyoya siniyor. ‘Sululuk’la ‘eğlence’nin sınırları sanki bir türlü çizilemiyor. Son bölümde Kadir Çöpdemir bir takım elbise giymiş. Mafya babası gibiydi. Kadir’in Number One’daki işlerini de bilirim. O yıllardan bu yana epey gerilemiş. Belki de TRT’nin ‘kamu televizyonu olma’ sınırları onu ‘aman eğlendirirken sululuk yapmayayım’ telaşına düşürüyor. Uzun bir aradan sonra tekrar şov programına başlamasının da getirdiği bir yabancılık olabilir. Seyirci konumu itibarıyla TRT’deki Kadir’in şovunda devre dışı. Stüdyonun yapısından kaynaklanıyor. Film izler gibi oturuyorlar. Ne kadar kenarda kıyıda şovun içindeymiş havasında bir grup olsa da bu, havayı
Ekranda yer alan haber kanalları ve tartışma programlarına bakınca yelpaze net bir şekilde ortaya çıkıyor. ‘İktidara yakın’ haber kanallarının tartışmalarında ‘karşı görüş’ yok gibi. ‘Ana akım’ diye nitelenen haber kanallarındaysa tartışma programlarına ben ‘3’e 1’ diyorum. Görüşleri birbirine yakın, ‘üç konuk’ oluyor. Net karşı olan bir konuk çağırılıyor. Diğer üç konuk arasındaki tartışma ne kadar derinleşirse program o kadar ‘tarafsız’ oluyor!
Net ayrımı olanlar; mesela Ulusal Kanal. ‘Ulusalcı’ olarak tarif edilen hareketin kanalı. Benim gördüğüm, bu kanala çıkan ve ‘çok izlenen haber kanallarında çıkan’ iki isim var; Can Ataklı ve Ümit Zileli. Aynı kalın çizgileri çizmiş ‘karşı görüş’ haber kanallarının sayısı hayli fazla. Burada çıkan isimlerin büyük bölümü NTV, CNN Türk, HaberTürk gibi kanallarda rahatlıkla çıkıyor.
Hangi gazete yazarları hangi kanalda?
Haber kanallarının tartışma programlarında da ‘sol’ tarafı temsilen görülen gazete yazarları daha çok, Radikal, biraz Cumhuriyet ve Taraf (ki son zamanlarda sayı nedense azaldı!) gazetelerinden seçiliyor. ‘Muhafazakâr’ gazete yelpazesiyse hayli geniş. Hemen hemen her gazetenin yazarlarından bir
Ben buna “Spikerin talihsizliği” derim. Son haberi okuduktan sonra güler yüzle ayrılmak genel geçer bir yöntem. İyi dileklerde bulunmak, yine görüşelim demek. Ama bazen son haber öyle bir haber oluyor ki, sonrasında gülerek iyi günler dilemek biraz garip kaçıyor. SkyTURK360 kanalında geçen salı 14.00 haberlerinin son haberi; ‘Kaplan eğitmenine saldırdı’. Meksika’da bir gösteri sırasında kaplanlardan biri eğitmenine saldırıyor ve onu parçalıyor. Haber veriliyor. Spiker sanki bir şey olmamış gibi, yüzünde hoş bir tebessümle “14.55’te sizlerler birlikte olacağız. Şimdilik hoşçakalın...” diyerek izleyiciden ayrılıyor. Sıralamayı yapanlar kadar, o haberin sunumunda bir yerde kendi yorumunu da katan spiker de hatalı. Parende atan maymun haberi veriyorlar mesela en son haber olarak. Hani haberin sonu mutlu bitsin diye. Sen tut son habere bakıcısını parçalayan kaplan haberini koy. Spiker de bitirirken, mutluluk ifadesinin yansıtmak zorunda hissediyor. Zaten böyle yapması isteniyor. O zaman haberi sadece okumuş oluyor. Önünde bir bülten var. Haber başlıyor ve bitiyor. Nasıl bittiği, içeriği önemli değil. Sonunda da güler yüzle ayrılmak işin kuralı!
BU DA ‘ENTEL’ CEZA
‘Gizli reklam’
Ekrandaki dizilerin büyük bölümü ‘aşk ve nefret’ ikilemine değmeden duramıyor. 24 kanalında Elif Çakır’ın sunduğu ‘Söz Bitmeden’ programında Prof. Dr. Nevzat Tarhan, aşkın patalojik halini anlattı. Aşkın moleküler bir enerji olduğunu söyleyen Tarhan, bağlanma nesnesini bulamayan aşkın, insana acı çektirdiğini söyledi. Verdiği örnekse ‘Leyla ile Mecnun’du. “Bugün yaşasalardı biz onları ilaçla tedavi ederdik” dedi. Hocamız, günümüzde patolojik aşk denilen hastalığın tedavi edildiğini söyledi. Sonrasında uyandıklarında “Ben ne yapmışım?” dediklerini belirtti. İşte bu “Ben ne yaptım?” demeden önceki halin dizilerde bol bol dile getirildiğini ve bunun toplumu olumsuz etkilediğini söyleyen Nevzat Tarhan, “Kişinin reddedemeyeceği, kontrol edemeyeceği sevgi yatırımını yanlış yöne yatırıyorlar. Kişi kontrol edemeyeceği, devam ettiremeyeceği şeylere bağlanıyor. Bu bağlanmanın sonunda acı çekiyor” dedi.
Borderline dizi kahramanları
Malum ilk görüşte aşk, dizilerimizin vazgeçilmezlerinden! Prof. Dr. Nevzat Tarhan böyle aşık olduklarını inananların çoğunlukta borderline (sınırda kişilik bozukluğu) özellikleri taşıdıklarını söyledi. Aşkı yönetmek ve karşısındakine böyle bir baskı