‘Dünyanın en büyük tıp fakültesi kuruluyor’

6 Kasım 2014

Cumhurbaşkanı’nın “Devlet hastanelerindeki uzman doktorların önünü açalım, profesör olsunlar” önerisiyle “Uçan-jet” ya da “kolay” profesörlük tartışması mutasyona uğrayarak alevlendi. Ve yeni versiyona yönelik eleştirilerin odağında kolay profesörlük kadar tıp ve bilimde özerkliğin yok edileceği iddiaları da ön plana çıktı. Örneğin, Türk Tabipler Birliği eski Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan diyor ki:
“Sağlık Bakanlığı yönetiminde, tüm eğitim araştırma hastanelerini bünyesine alarak dünyanın en büyük tıp fakültesini barındıracak olan Sağlık Bilimleri Üniversitesi siyasi iktidarın gölgesinde ve bilimsel özerklikten tamamen uzak yapıda olacaktır. Tüm tıp fakültelerinin bu çatı altında toplanması ve kurulacak enstitüler ile bilimsel araştırmaların da, -eğer yapılabilirse- siyasi iktidar kontrolünde yapılması ülke tıp eğitimini ve bilimi bulunduğu yerden daha da gerilere taşıyacaktır. Halen yakındığımız tıp eğitimi de elbette bu gelişmelerden etkilenecektir.

‘Bakanlığın işi değil’
Üniversite kurmak ve akademik kadroyu yönlendirmenin Sağlık Bakanlığı’nın görevi olmadığını savunan TBMM Sağlık Komisyonu Üyesi CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ise bunun Anayasa’ya

Yazının Devamı

Maden ocaklarının ‘katil’ haritaları

3 Kasım 2014

Karaman’daki facia bir kez daha gösterdi ki madenci de devlet de yerin altında ne olduğundan bi haber. Yani risksiz kazı,üretimin nasıl yapılacağı ya da olası bir kaza durumunda en hızlı hangi noktadan müdahale edileceğini kimse bilmiyor. Çünkü işletmelerin çoğunda yerin derinliklerini,karanlığını aydınlatacak imalat,üretim ya da kazı haritaları yok. Var olanların bir bölümü ise her ay yenilenme zorunluluğuna rağmen revize edilmemiş. Dahası Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi eski Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Öztürk’ün dediğine göre sahte olanları bile varmış. Sahtekarlığın nedenlerini Prof. Öztürk’ten dinleyelim:
“Eni boyu doğru bir harita yaparsanız,çarptığınızda ne kadar bir madene karşılık olduğu ortaya çıkar. Bunun da yüzde ikisini devlet hakkı olarak vermeniz ve satış bedeli üzerinden vergilendirmeniz gerekir. Siz eğer faturasız satış yapıyorsanız o zamanda biri çıkar
‘bu kadar maden nerede’ diye sorar.Bunu önlemek içinde gerçekleri yansıtmayan bir harita yapar ve şaşırtırsınız. Yani fazla kömür çıkarıp az gösterirseniz avantajlı olursunuz...”
Bu işin devleti söğüşleme yöntemi, tabi bunun bir de tehlike boyutu var. Yalan yanlış bu haritalarla, üretim, kazı

Yazının Devamı

Göçük, gaz ya da su ‘fıtrat’ değişmiyor!

30 Ekim 2014

Soma’nın acısı dinmeden yeni bir maden faciasıyla sarsıldık. Oysa yitirdiğimiz 301 canın ardından ne denilmişti? Soma, Türkiye’deki madencilik sektörü için milat olacak, ocakların da maden işçilerinin de koşulları düzeltilecek. Yani bundan böyle insanlar bile bile ölüme gönderilmeyecek. Peki ne değişti? Komisyonlar kuruldu, milletvekilleri ocaklara indi, nihayetinde de Meclis’ten kavga dövüş geçen “Torba”nın içine maden işçilerinin çalışma koşullarında iyileştirmeler öngören bir yasa iliştirildi. Ve kısa bir süre de ölüm korkusu, tedirginliği yaşanmadı! Çünkü, “Biz bu durumda kârdan zarar ederiz” diyen patronlar, binlerce işçiyi kovup, ocaklara kilit vurdu. Sonrası ise Karaman- Ermenek...
Yemek ve yol paraları kesilmesine rağmen çaresizlikten işbaşı yapan insanlar yerin altında mahsur kalıyor. İşletme sahibi “Trafik kazası gibi” diyor, ilkel ocağın faaliyetine göz yuman yetkililer kurtarmadaki teknik yetersizlik ve beceriksizliği, “İnşallah kardeşlerimize ulaşacağız” diye geçiştiriyor. Aileler ve iş arkadaşları ise ocak ağzında umutla bekliyor...
Açıkcası göçük, gaz ya da su fark etmiyor ve madencinin fıtratı! değişmiyor...

Bu mu çocuğun yüksek yararı?
Koruyucu Aile

Yazının Devamı

‘En baba’ tarihi belgesel

27 Ekim 2014

İslamköy’deki Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi’ni “en baba" tarihi belgesel diye adlandırmak daha doğru... Hem açılışa katılanlar hem de sergilenenlerin içeriği açısından... Çünkü "950 rakımlı tepede" konuşlandırılan bu "köy müzesi" sadece bir kişinin yaşamı boyunca kullandığı, bu arada kendisine hediye edilen objelerin, toplanarak teşhir edildiği bir yerden ziyade Türk demokrasi tarihinin en çalkantılı dönemlerine damga vuran siyasetçisi Süleyman Demirel'in A'dan Z'ye tüm hayat hikayesi ve politik mücadelesini ortaya koyan belgeleriyle yakın tarihimizin hafızası konumunda... Nasıl olmasın ki?.. 31 yaşında genel müdür, 40 yaşında parti genel başkanı, 41 yaşında başbakan olmuş ve Türkiye'nin çok partili sisteme geçtiği 1946'dan sonraki dönemde, kurduğu 7 hükümetle en çok hükümet kuran siyasetçisi ünvanını taşıyan kişiye ait milyonlarca döküman, belge, fotoğraf ve özel yazışmalar... Zaten Süleyman Bey de müzeyi "Türk demokrasisi ile birlikte büyüyen ve gelişen bir çocuğun, Cumhuriyet’in imkan ve faziletinden faydalanarak, ülkenin kalkınması için sarf ettiği çabanın sergilendiği bir yer. Burada, kerpiç bir köy evinden, devletin en onurlu görevi olan cumhurbaşkanlığı

Yazının Devamı

‘Gözaltı yetkisi işkencenin başlangıcı’

23 Ekim 2014

İç güvenlik reform paketindeki “polise yargı kararı olmadan 24 saatlik gözaltı yetkisi” nedeniyle “polis devleti olma” ve “keyfi gözaltına kapı açma” iddialarına cevaben Başbakan ne dedi?
“İngiltere’de polis 36 saat gözaltına alabiliyor. Almanya’da 24 saat muhafaza, 48 saat adli amaçlı gözaltı var. Fransa, İtalya’da 24 saat, Avusturya’da azami 48 saat, İspanya’da ise 3 gün gözaltında tutabiliyor. Danimarka’da da 24 saat ama bu 4 güne kadar çıkabiliyor. Biz de ise bu anlamda emniyet müdürlüğümüzün bir yetkisi yok. Sadece savcı tek kişi için 24 saat, toplu suçlarda da 4 gün gözaltı yapabiliyor.”
Yani bu korkulacak bir durum değil, aksine “daha ileri demokrasi adına devrim mahiyetinde atılmış bir adım.”(!) Onun için de durmak yok yola devam...
Şimdi bu konuda bir de “Akil İnsanlar” arasında yer alan ama son toplantıya katılmayan İstanbul Barosu’nun eski başkanı Yücel Sayman’ı dinleyelim:
“Bu ülkelerde yetkiyi kötüye kullanarak gözaltı olursa polise hem şahsi tazminat hem de ceza davası açabilirsiniz. Bizde ise polise karşı ceza davası açmak için önce yetkili organdan izin çıkması gerekir, savcı açmak istese bile... Tesadüfen izin çıktığında da davalar yıllarca sürüyor ve

Yazının Devamı

CHP’den kapı kapı İstanbul atağı

20 Ekim 2014

Çözüm süreci, yeni yargı paketi tartışmaları, savaş tehdidi gibi yoğun gündem arasında CHP 2015 genel seçimlerine de odaklandı ve örgüte “kongre zamanı değil” mesajı verdi. Bunda seçimin erkene alınma olasılığı kadar, sandıktan çıkacak sonucun CHP liderinin kaderini etkileyecek olmasının da payı var. Ancak bu, kurultay ya da kongre partisi olarak anılan CHP’de ‘iç çekişme hepten askıya alındı’ anlamına gelmiyor çünkü; olağanüstü kongreler devam ediyor, edecek de... Örneğin İstanbul’da şu ana kadar 10 ilçenin yönetimi değişti, önümüzdeki ay da kararı alınan 5 ilçenin kongresi gerçekleştirilecek. Tabi bu durum diğer 24 ilçe için de geçerli. Yani “olağan kongreler” genel başkan yardımcısı Haluk Koç’un açıkladığı üzere 2015 seçimlerinden sonra ama “olağanüstü kongrelere” devam...
İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı bunun gerekçelerini şöyle açıklıyor:
“Yerel seçimler nedeniyle belediye başkanı ya da meclis üyeliği adaylığı için bir çok kişi istifa etti. Doğal olarak da yerlerine yedekleri geldi. Ama ilçelerin bir kısmında yedekler o işi yapabilecek potansiyele sahip bazılarında ise değil. Bunu gören ve ‘bu yapıyla 2015 seçimine hazırlanamam’ diyen ilçe başkanının talebiyle

Yazının Devamı

‘Ana muhalefet olarak üç yıldır uyarıyoruz’

16 Ekim 2014

Sokaktaki insan, savaş ve terör korkusu altında, iktidar ile ana muhalefet ise “Senin aklına ihtiyacım var - yok” tartışmasında. “Var” diyen ana muhalefet liderinin iktidarı belgelerle topa tuttuğu son grup toplantısındaki sözleri oldukça iddialı ve net:
“Benim aklıma ihtiyaç duysalardı, Türkiye bugün Ortadoğu bataklığında olmazdı.”
Benzer salvo bir gün önce de ana muhalefetin genel sekreterinden “Verdiğimiz raporları açıklayın” diye gelmişti. Belli ki ana muhalefet istenmemesine rağmen bölgede yaptığı temasların içeriği ve öngörüleri konusunda iktidarı bilgilendirerek tarihe not düşüyor. Bu durumda iktidara düşen görev ne olmalıydı? “Şucu, bucu” gibi önyargılara, komplekse kapılmadan raporlardan yararlanmak ve de gönderene dönüş yapmak. Olmuş mu? Yanıt CHP’li Gürsel Tekin’den:
“Hiç, hiç, hiç... Kaldı ki bu raporları biz değil iktidarın ana muhalefete göndermesi gerekir. Ama ne yazık ki böyle bir geleneğe sahip olmadıkları için tam tersini biz yapıyoruz.”
Peki bu raporların içeriği neydi? Ya da bugün ortaya çıkan tablo için öngörüler var mıydı? Tekin devam ediyor:
“Bu süreç başlarken CHP, bir heyeti Suriye’ye gönderdi, benim de bulunduğum bir heyet de Kuzey Irak’a

Yazının Devamı

Hepsi mi provokatör ya da lokal eylemci

13 Ekim 2014

Geçtiğimiz hafta “Sokak”lar yandı, ülke kan gölüne dönüştü, üniversiteler karıştı. “Sokakta asker” darbe dönemindeki görüntülerdi ama yeni kuşak da gördü. Ve artık Kobani’yi IŞİD’i değil doğrudan Türkiye içinde neler olabileceğini tartışır hale geldik. Ancak “Yeni Türkiye”de hâlâ “eski plağı” çalmaktan vazgeçmedik.
Hükümet: Ajan provokatörler sahneye çıktılar ve 31 vatandaşımızı katlettiler. 2 polisimizi şehit ettiler.
HDP: Bayrak ve Atatürk büstünün yakılması, Bingöl’deki saldırı provokasyon.
KCK: Başta Bingöl olmak üzere yaşanan şiddet olayları tamamen lokal durumlar olup, HPG olarak bizimle herhangi bir ilişkisi yoktur. Bayrak ve Atatürk büstüne saldıranlar provokatör.
Hüda-Par: Biz bir şey yapmadık, kendimizi savunduk. Provokasyon varsa bunu yapan PKK’dır.
Yandaş medya: Uluslararası gizli servisler provokatörlerin arasında kol geziyor.
Şu görüntüye bakar mısınız, ülkede silahlar patlıyor, herkes birbirini suçluyor, sorumluluk çağrısını kendisi dışında herkese yapıyor ve her olayı “provokatör”ün üzerine atıp sıyrılıyor!..Açıkçası geçmişte olduğu gibi “karanlık el yaptı, karanlıkta kalsın” diyor.

Yazının Devamı