Başbakanlığın 2010 yılında yayımladığı genelgeye göre, özel hastanelerin acil durumlarda para istemeleri yasak. Buna katılım payı da dahil. Ancak özel hastaneler bildiğini yapmaya devam ediyor. Tetkik, tahlil adı altında para alıyor, vatandaş da bilgisizlik ya da çaresizlikten ödemek zorunda kalıyor.
İstanbul’da 165 civarında özel hastane var. 30’u dışında geri kalanı SGK ile anlaşmalı. Ancak, acil servislerdeki ücretsiz hizmet, anlaşmalı-anlaşmasız tüm özel hastaneler için geçerli.
“Acilde kesinlikle ödeme yok. Vatandaş para isteyen hastaneyi şikâyet etsin” diyen İstanbul İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Hacı Bayram Zengin,”acil” tanımını da şöyle yapıyor:
“Yeni gelişen hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri durumlarda ilk 24 saat içerisinde tıbbi müdahele gerektiren haller ile tıbbi müdahale yapılmadığında hayati tehlike riski doğuracak hallere acil diyoruz. Hekimin kanaatı ile hasta acil kabul edildiğinde (trafik kazası, kalp krizi, inme gibi) hastane herhangi bir ücret alamaz.
Kararı verecek hastane doktoru yani...
Evet. Sorumluluk ona ait. Yine yoğun bakım, yanık, kanser hastalarında da fark ücreti talep edemezler.
Trafik kazası geçirdim bacağım kırıldı...
Çetin Emeç’in katledilişinin üzerinden 23 yıl geçti. Tetikçi cezaevinde ama; olay hâlâ karanlık. Tıpkı Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Hrant Dink, Ahmet Taner Kışlalı suikastleri gibi. Hedef seçilenlerin özellikleri, cinayet yöntemleri “bildik adresi” işaret etse de sis perdesi kalkmıyor.
Yeditepe Üniversitesi Gazetecilik ve Radyo Sinema Televizyon bölümü öğrencileri hazırladıkları “Faili Meşhur” belgesel zinciriyle, bu cinayetlerin perde arkasını sorguluyor. Bugün de zincirin 5. halkası “Faili Meşhur Çetin Emeç” belgeselinin gösterimi var.
Dün, davetiyeye bakarken o günleri anımsadım.
Vurulduğu 7 Mart 1990’ı, tetikçilerin yakalanışını.
Sorgularında hepsi cinayeti tüm ayrıntılarıyla anlatmıştı. Sonra İrfan Çağrıcı’yla ceazevinde yaptığım görüşmenin yer aldığı 17 Haziran 1996 tarihli Milliyet Gazetesi’ni arşivden çıkardım. O günkü manşet aynen bugünü anlatıyordu:
“2. Ağca vakası”
Henüz değil, Bakan Fatma Şahin, sokakta çalışmaktan kurtarılan çocukların sığındığı Gençlik Merkezleri’nin kapatılmasını öngören yönetmelikte değişiklik sözü verdi ama; bu kesinleşmedi. Sosyal Hizmetler Uzmanları Derneği İstanbul Şube Başkanı Kahraman Eroğlu,“Çocuklar kurtuldu demek için yeni yönetmeliği görmek istiyoruz” diyor.
Malumunuz, konuyla ilgili kriz geçen hafta patlak verdi. Çocuk Gençlik Merkezleri’nin kapatılacağını duyunca “14 bin çocuk sokağa mı dönecek”diye sorduk. Sosyal Hizmet uzmanları Ankara’da kararı protesto etti. CHP konuyla ilgili soru önergesi verdi. Sonucunda da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin yönetmeliği gözden geçirme kararı aldı.
Şimdi bürokratlar, sosyal hizmet uzmanlarından gelen önerileri değerlendiriyor. Bun-lar arasında kapatılması istenen merkezlerin artırılması da var. Bakalım sonuç ne olacak?
‘Bilgi edinme özgürlüğü yok’
Herkes bilgi edinme hakkına sahip. Kurum ve kuruluşlar da bilgi edinme başvurularını etkin, hızlı ve doğru sonuçlandırmakla yükümlü. Bu hakkı engelleyenlere ceza bile var. Yani; devlet sırrı olmadığı sürece her sorunun cevabını almak mümkün. Ama; deneyen uygulamayı bilir. Ya hiç cevap gelmez.
Kadıköy’deki Atatürk Anıtı’nın bulunduğu yeri Fuar ve Panayır alanı olarak belirleyen, Haydarpaşa Garı’nı otel öngören,çevresini ise ticari yapılaşmaya açan koruma (!) amaçlı planla ilgili hukuk savaşı sürüyor. Plana ilk tepki vatandaştan gelmiş, ancak 5379 Kadıköylünün itiraz dilekçeleri İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nce reddedilmişti.
Konu şimdi Bölge İdare Mahkemesi’ne taşınıyor. Kararın iptali için başkan ve vatandaş Selami Öztürk imzalı iki ayrı dilekçe hazır. Haydarpaşa Çevresi ile Kadıköy Meydanı’nın nasıl olması gerektiği konusunda uzmanlara bir de çalışma hazırlatan Öztürk, şöyle diyor:
“Yaptıkları planın adı ‘Koruma Amaçlı’ ancak; korunan bir şey yok. Anıtlar Kurulu, Haydarpaşa Garı’nın tarihi işlevinin sürmesini kararlaştırdı. Buna rağmen, Haydarpaşa Garı çevresinde büyük bir yapılaşma yoğunluğu getiriliyor. Hemen köprünün alt tarafı ticari alana ayrılmış. Kentin trafik durumunu göz önüne alırsak burada büyük problemler yaşarız. Haydarpaşa Garı için ‘Kültürel tesis, alt katlar gar, üst katlar konaklama tesisi’ ifadesi kullanılıyor. Yani oraya nostaljik bir tren gelecek, üstü yine otel olacak. Oysa hemen garın arkasına yine turizm ve konaklama alanı
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kararı uyarınca, sokakta çalıştırılan çocuklara yönelik koruyucu ve önleyici hizmet veren merkezler kapatılıyor. Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İstanbul Şube Başkanı Kahraman Eroğlu’na göre; bu karar binlerce çocuğun sokağa geri dönüş fermanı demek.
Aileleri ikna edilerek mendil satmak, boyacılık yapmaktan kurtarılan çocukların, bu merkezlerde eğitildiğini anlatan Sosyal Hizmetler eski il müdürü Eroğlu, şöyle diyor:
“Aileden yükü alıyor, çocuğun okula devam etmesini sağlıyorduk. Burada yemek yiyor, resim yapıyor satrançla uğraşıyor, tiyatro izliyor,gitar- saz çalmayı öğreniyorlardı. Şimdi bu merkezler kapatılıyor.” Böyle kaç çocuk vardı?
İl Müdürüyken, Beyoğlu Çocuk Gençlik Merkezi’ne kayıtlı çocuk sayısı 1000’den fazlaydı
Diyarbakır, Şanlıurfa, Adana’da ayakkabı boyacılığı yapanlar, simit- mendil satan çocuklar da böyle merkezlere kayıtlıydı. Bu durumda 14 bine yakın çocuk var. Biz diyorduk ki; ‘Boya sandığını bırak gel bu merkezde eğitim al.’
Okula gitmiyorlar mıydı?
Yarım gün okula gidiyorsa yarım günde bu merkeze geliyorlardı. Cumartesi, pazar günleri de açıktı. Amaç çocuğu sosyalleştirmekti.
Bu konuda bavul dolusu belge ya da cd gelmedi. Bilgiler intihar eden Üsteğmen Nazlıgül Daştanoğlu gibi “disiplinsizlik ve ahlaksızlık” gerekçesiyle Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan atılan subay- astsubaylarla konuşurken kendiliğinden ortaya saçıldı. (Örnek; yüzbaşı B.B.’nin anlattıkları)
Neydi Nazlıgül üsteğmen ve yüzbaşı B.B’ye yöneltilen sorular; “Kimlerle arkadaşlık yapıyorsun, o adamla (kadınla) ne ilgin var.” Atılma örneklerinin bazılarında sorgucuların daha ileri gittiği durumlar da vardı:
“Grup seks yaptın mı? Travestilerle ilişkiye girdin mi,?”
Bu soruların muhatabı ya da mağdur sayısı hakkında net bilgi yok. Ancak, gördüğüm kadarıyla aday çok. Şöyle ki;
TSK mensupları internet, twitter, facebook üzerinden yoğun bombardıman altında. Öyle siteler, twitter hesapları var ki; (isimlerini yazmıyorum) Kim kimle beraber, kim kimin için ne demiş (bu siyasi kişilik de olabilir), aldatılan eşler, ayrılan sevgililer, gidilen yerler, verilen sözler, yapılan kıyaklar, denetlemelerdeki çarpıklıklar hepsi yazılıyor. Hem de birlik, rütbe, isim detaylarıyla. Aralarında sözüm ona mahkeme kararıyla yasaklı olanlar da var. Maalesef onları izlemek de mümkün. Hele biri var ki; ana
CHP Konya Milletvekili Atilla Kart’ın Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı’nca sorgulanan askerler konusundaki soru önergesine, Milli Savunma Bakanı’nın vereceği cevabı çok merak ediyorum. Özellikle sorgudaki iddiaların “özel hayat” kapsamına girip girmediği sorusuna. Ve de 28 Şubat’a kadar istifa ya da emeklilik baskısıyla ilgili iddialara.
Çünkü; mahkeme kararıyla kapatılan internet sitelerindeki görüntüler ya da facebooktan alınan fotoğraflarla suçlanan, sorguda eşi, kız arkadaşıyla ilişkileri didik didik edilen bir çok havacı askerle konuştum. Onların kafasında da “28 şubat zamanlamasıyla ilgili tedirginlik vardı.
İşte sorgu odası
Yüzbaşı B.B. son altı ayda HKK İstihbarat Başkanlığı’nca sorgulanan yüzlerce askerden biri. O da diğerleri gibi kendini bir anda sorgu odasında bulmuş. 7 Kasım 2012’de de orduyla ilişiği kesilmiş. Şimdi TSK’ya karşı hukuk savaşı veriyor.
Ankara’da buluştuğumuz B.B’nin kimliğini ve sınıfını özellikle açık yazmadım. Ama Hava Kuvvetleri’nde önemli bir görevde olduğunu vurgulamakta yarar var. Zaten kendisi de “ifade vermek” için değil “bilgisine başvurulmak” gerekçesiyle çağrılmış. Sonrası da CHP’li Kart’ın soru
TSK’da mutsuz olanlar sadece erkek astsubaylar değil. Kadın astsubaylar da ordudaki keyfi uygulamalardan, mobbingden yakınıyor.
Milli Savunma Bakanlığı’nın verilerine göre; ordudaki kadın astsubay sayısı 370. Çoğunluğu (352) Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde, Deniz ve Hava Kuvvetleri’nde ise hiç yok. Yarıya yakını da erkek meslektaşlarıyla evli. Hayatları gibi sorunları da ortak. Kötü muamele, keyfi cezalar ve mobbing. M.C’nin mailini aktarıyorum:
“Ben muvazzaf Jandarma Astsubayım eşim ise sözleşmeli Jandarma Astsubaydır.
Eşimin görev yoğunluğu nedeniyle defalarca boşanma aşamasına gelmemize rağmen,çocuğumuz için evliliğimizi devam ettiriyoruz.
Jandarma teşkilatında bulunan 352 Sözleşmeli kadın astsubaydan her sene 10’ a yakını istifa etmektedir. 50’ye yakını görev yoğunluğu nedeniyle eşinden boşanmıştır.
Kadın Astsubaylar Sözleşmeli olduklarından sürekli horlanıyor ve meslekten ihraç edilip sözleşmeleri fesh edilmekle tehdit ediliyorlar