Milyonlarca aileyi etkileyen “4+4+4” sarsıntısının artçıları devam ediyor. Çocuklarının erken yaşta okullu olmasına alışan ana babalar; şimdi de okul değiştirme şoku yaşıyor. İstanbul’da bu durumda yüzlerce okul, binlerce veli var. Okulların tabelalarıyla birlikte öğrencileri de değişiyor.
Okula, öğretmene, arkadaşa uyum kimsenin umurunda değil. Bir de çocuğu için okul araştırıp, evini, işini o bölgeye taşıyanlar var ki; onların durumu hepten perişan. Velileri isyan noktasına getiren bir başka neden verilen sözlerin unutulması, çalınan kapıların vurdumduymazlığı.
Kadıköy Reşat Nuri Güntekin İlköğretim Okulu’nda yaşananlar bunun tipik örneği. Altı ay önce ilkokul öğretimini tamamlamak üzere kaydı yapılan çocuklar, şimdi başka okullara gönderiliyor. Haklı olarak tepki gösteren 400 öğrenci velisi şöyle diyor:
“2012-2013 eğitim-öğretim yılı başında çocuklarımızın eğitim hayatlarına başlayıp sürdürecekleri okul olarak Reşat Nuri Güntekin İlköğretim Okulu’na başvurduk. Okula kayıtlarımız ilkokul 1. sınıf öğrencisi olarak e-okul üzerinden yapıldı. İdarecilerimiz ‘okulun statüsünün henüz belirlenmediğini, ancak ortaokul olarak belirlense bile 6287 sayılı yasa ve Milli Eğitim
Astsubaylar neden yakınıyor: eşitsizlik, mobing, keyfi uygulamalar, ücret adaletsizliği.
Çözüm diye sunulan ne?
Dert dinlemek üzere komutan tarafından atanan astsubaylar. Emir-komuta zincirindeki bu askerler, birlik birlik dolaşıp, sorunları kayıt altına alacaklar, sonra da komutanlarına “arz edecekler”
Bunun adı da “ombudsmanlık” olacak!
TEMAD (Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği) Başkanı Ahmet Keser, yeni diye ortaya atılan “kuvvet astsubayları”nın deniz ve hava kuvvetlerinde 10 yıldır var olduğunu söylüyor. 2012 Mayıs’ından bu yana da Genelkurmay ile kara ve jandarma komutanlıklarında dert dinlediklerini belirten Keser, “Çözüm buysa son üç ayda 9 astsubay neden intihar etti” diye soruyor.
Keser’e göre; atılan bu adım, astsubayların tepkilerini azaltmaya yönelik. Daha da açığı, gaz almak. Çünkü; o kadar itiraza rağmen, iki dudak arasındaki cezaları artıran disiplin yasası onaylandı. Bu da astsubaylar arasındaki rahatsızlığı katladı. Keser şöyle diyor:
Balıkesir’in “Yunus”ları Sıla ve Ali’nin hikâyesini okuyan çok sayıda “koruyucu aile” aradı, “Biz bakıcı değil; anneyiz, babayız” diye haykırdı. Devletten para almak için koruyucu aile olmak isteyenleri de onlardan öğrendim. İşte benim lafa geldi mi “yetim hakkı” edebiyatı yapan güzel ülkem!
Dün bu soruyu (Sıla ve Ali’yi para için mi istiyorsunuz?) suçlanan koruyucu baba Murat Demir’e sordum. İşte yanıtı:
“Para falan istemiyorum. Çocuklarımı versinler, gönüllü koruyucu aile (devlet para vermiyor) olayım. Bu çocukları alırım veya almam ama bilsinler ki; iki daireleri var çocuklarımın. 18 yaşına geldiklerinde de daireler onların.”
Çocuklara gelince
Mart’ın 12’sinde Sıla, 18’inde de Ali Bursa’daki yeni okullarına kaydoldular. Ayın 22’sinde ise ayrı yurtlarda olmalarına rağmen 4’er gün raporlu olduklarına ilişkin devamsızlık bilgileri geldi. Bunları biliyorum çünkü; aileye çocukları görmeyi yasaklayan devlet,“e-okul” sisteminde yıllardır onların velisi olarak göründüklerini unuttu. O nedenle de çocuklarla ilgili her detay sistemde kayıtlı Demir’lerin cep telefonlarına düşüyor. Yarın ne olur bilemem.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan ise henüz resmi bir
Ergenekon savcılarına, Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’dan sonra bir soru da intihar eden Yarbay Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar’dan geldi:
“Amirallere suikast diye bir dava yoksa, benim kardeşim nerede?”
Deniz öğretmen Yarbay Ali Tatar 5 Aralık 2009’da tutuklandı. 16 Aralık’ta bırakıldı, bir gün sonra da hakkında yakalama kararı çıkarıldı. İntiharla sonlanan süreçte Yarbay Tatar’a neler sorulmadı ki;
“Teğmenlerin evinde bulunan mermiler amirallere suikastte mi kullanılacaktı? Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile ilgin var mı? Uyuşturucuya göz yumdun mu? Türk solu ile irtibatlı mısın? Teğmenleri organize ettin mi? Şener Eruygur ile Doğu Perinçek arasında köprü müsün?”
Ali Tatar’ın ölümünün üzerinden dört yıl geçti. Bakalım neler olmuş;
Aile, tutuklama kararı veren 11. Ağır Ceza Mahkemesi hakimleri Şeref Akçay, Metin Özçelik ve Savcı Süleyman Pehlivan hakkında İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde tazminat davası açtı. Dava sürerken yasa “Dava hakimlere değil devlete açılır” diye değişti. Hakimlerle ilgili dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’ne gitti. Savcıyla ilgili dava ise mahkemede kaldı. Ancak hem Yargıtay hem de mahkeme davaları reddetti. Şimdi her ikisi de
Yunus’un öyküsünü hepimiz biliyoruz. Biyolojik ailesinden alınarak Hollandalı lezbiyen bir çifte verilen Yunus, bugün 9 yaşında. Türk ailesi onu geri almak istiyor.Yunus için Başbakan, bakanlar, STK’lar devrede.
Ya yanı başımızdaki “Yunus’lar. Onlar ne durumda? Örnek Balıkesir’den;
Sıla (8 yaşında kız), Ali (9 yaşında erkek, zihinsel engelli) Altı yıldır İlknur-Murat Demir çiftiyle birlikte yaşıyorlardı. Devlet; 15 Şubat 2013’te çocukları koruyucu ailenin yanından aldı. Birkaç gün önce de Bursa’ya göndererek ayrı ayrı yurtlara yerleştirdi.
Gerekçe; Balıkesir Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan mail ihbarı üzerine babanın işyerinde (bilgisayarcı) yapılan aramada (29 Mayıs 2012) bir bilgisayarda bulunan müstehcen görüntüler. (Bilgisayarın sahibi poliste ‘görüntüleri ben indirdim’ diye ifade vermiş.) Olayla ilgili herhangi bir gözaltı, tutuklama da olmamış. Açılan bir kamu davası var. Onun ilk duruşması da 4 Nisan’da Balıkesir Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Yani söz yargının. O nedenle baba suçlu ya da suçsuz diyemem. Ancak; 6 yıl boyunca kardeş olarak yaşayan iki çocuğu cezalandıran kafaya söyleyecek söz bulamıyorum. Polisle gelip çocukları götürmek istiyorsun,“Aile
Girne Askeri Ceza Mahkemesi’nde yarın, “Disko” diye tanımlanan disiplin koğuşunda gördüğü işkence nedeniyle ölen Er Uğur Kantar’ın davası var. Mahkeme, Kantar’a işkence yaptığı iddia edilen askerler hakkında ya “10 yıl hapis” diyecek ya da “ağırlaştırılmış müebbetin” yolunu açacak.
Kuzey Kıbrıs’ta askerlik görevini yaparken disiplin cezaevine giren Er Uğur Kantar, gardiyanlar tarafından darp edilmişti. Kelepçeli olarak güneşte bekletilen ve susuz bırakılan Kantar, 77 günlük komadaki yaşam mücadelesini 12 Ekim 2011 tarihinde kaybetmişti.
Olay sonrası Girne Askeri Mahkemesi’nde TCK’nın 95. maddesinde yer alan Neticesi Sebebiyle Ağırlaştırılmış İşkence suçundan kamu davası açıldı. Askeri mahkeme gardiyan erler Ayhan Arslan, Fırat Keser hakkında terhis oldukları, gerekçesiyle görevsizlik kararı (16/Aralık/2011) verdi. İtirazı değerlendiren Askeri Yargıtay ise oy çokluğuyla (3 evet 2 hayır) aldığı 16 Ocak 2013 tarihli kararında “Yetkili askeri mahkemedir” dedi. Kantar’ın avukatı Teoman Özkan’a göre; bu karar “İşkenceciye prim.” Çünkü Askeri Ceza Kanunu’nda işkence suçunun tanımı yok. TCK’da ise var. Karşılığı da ağırlaştırılmış müebbet.
Şimdi ne olacak?
Askeri
CHP Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’a göre; Çevresel Etki Değerlendirmesi dikkate alınmadan yapılan termik santraller Kazdağları’nı kirletti. Halk artık bol oksijen değil, zehir soluyor. Bölgede son 4-5 yıldır akciğer kanserinde ciddi artış olduğunu savunan Sarıbaş, kanıt olarak devlet hastanelerindeki ölüm raporlarını gösteriyor.
Filtresiz bacalar, projeye uygun yapılmayan kül barajları ve ithal kömür kullanımına dikkat çeken Sarıbaş, şöyle konuşuyor:
“Örneğin 18 Mart Termik Santrali’nin yer seçimi doğru değil. Hava kirliliği, kül atıkları, partikül ve yeraltına sızan kimyasal atıklar sonucunda kanser vakaları arttı. Biga ve Çan’da kanserden ölümler ilk sırada.”
Mevcutlar yetmiyormuş gibi 4 santral daha yapılacağını belirten Sarıbaş devam ediyor:
“Doğanın ve insanların kaldıracağı bir kirlilik oranı var. Karabiga, Kirazlıdere, Lapseki, Adatepe santraleriyle kirlilik daha da artacak. Ve Kazdağları oksijen deposu olma özelliğini yitirecek. Termik santrallerin 50 kilometre yarı çaplı çevresinde yaşayan vatandaşlarımızın tedbir alınmadığı takdirde yaşamları olumsuz etkilenecektir.”
Bugün Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü. Günboyu anma törenleri var. Devlet erkânı
Hafta başı cep telefonuma gelen mesaj:
“Bakanlık onaylı Kalp ve Damar açıcı Panax’ta kampanya 1 alana 1 bedava 79 lira. Üstelik kargo ücretsiz. Yararlanmak için Panax yaz 2035’e yolla.”
İtirazım öncelikle tacize dönüşen SMS’lere. Benim cep telefonumu nereden buldun. Hadi buldun, bu mesajı ne hakla yolluyorsun.
Sonra da mesajın içeriğine; konu kalp - damar olunca muhatap Sağlık Bakanlığı dedik ve aradık.
İşte Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Kurumsal İletişim Koordinatörü Engin Ayar’ın açıklaması:
“Bakanlığımızca halk sağlığını korumak görevi kapsamında; gıda takviyesi olarak üretim izni bulunan ‘Panax’ isimli ürünün damar tıkanıklığı, tansiyon, şeker gibi birçok hastalığı tedavi ettiği şeklinde satışının yapıldığının tespit edilmesi üzerine 12/12/2011 tarihinde ürünün toplatılmasına karar vererek ilgililer hakkında Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunulmuştu.Yine Reklam Kurulu tarafından, ürünün reklamları yasaklanarak idarî para cezası uygulanmasına karar verilmişti.
Ancak bu tip ürünleri pazarlayanların televizyon kanallarında doktor kimliklerini kullanarak hastalara tavsiyelerde bulundukları, verdikleri telefon numaraları ve SMS gibi çeşitli