Sn. Ünal Aysal futbolu bilmediği ve bu işi profesyonellere teslim edeceğini ifade eden ve herkesi çok etkileyen bir konuşma yaptı, dün bütün gazetelerde çiçeği burnunda başkan adayına destek ve moral yorumları vardı.
Şunu kestirmeden hemen söyleyelim; futbol ülkemizde herkesin çok sevdiği ancak işine ve kolayına geldiği gibi anladığı bir spor dalıdır.
Bilim bir takım formüller, kabuller, teoriler, varsayımlar üzerinde yaklaşımlar geliştirir. Çok net ve kesinliği tartışılmaz yasaları da vardır. Örneğin Pi sayısını kimse tartışmaz.
Ancak konu futbol olunca çoğunlukla bir belirsizlikler dünyasının içindesinizdir. Özellikle ülkemizin gerçeğidir bu. Belki de dünyada sadece Manchester United’da Alex Ferguson’un iradesinde futbolda bilimden söz edebiliyoruz.
Cebinizde yeteri derecede sermayeniz varsa, bunu çeşitli iş ilişkileri kullanarak daha büyük bir birikime dönüştürmeniz mümkündür, bu başarıdır.
Futbolda cebinizde para olması bunun büyümesine denk düşmez. Bu sizin yapacağınız harcamaların
Tuncay Şanlı’nın İngiltere’ye transferinin şekillenmeye başladığı günlerde yıldız futbolcunun yurtdışına gitmemesi gerektiği yönünde ayrıntılı bir yazı kaleme almıştım. Özellikle Tuncay’ın gittiği kulüp futbolcumuzun idealleri ve ulaşmak istediği yer bakımından uygun değildi. Ancak bu da tek başına yeter bir neden olamazdı; Tuncay Şanlı’nın futbolculuğunun İngiltere için uygun olmadığını da düşünüyordum.
Açıkçası bu konuda yanılmayı çok istedim.
Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde yabancı futbolcu olmak hiç kolay değildir. Çok ilginçtir biz bu duyguyu tanımıyoruz ancak ırkçılık Avrupa’nın hala gündeminde olan toplumsal bir olaydır. Siyah beyaz ayrımı günceldir. İleri medeniyetin temsilcisi ülkelerin stadyumlarında siyahî futbolculara muz atılmaya devam edilmektedir. İngiltere’de bir takım şehir kulüplerinde siyahî oyuncu dahi oynayamamaktadır.
Bu stadyumların reklam panolarında sürekli yer alan ırkçılık karşıtı sloganlar bize sorununun ne kadar güncel olduğunu bize anlatmalıdır.
Fransa’nın
Beşiktaş’ın Kasımpaşa karşısında ortaya koyacağı oyunun bu sezona hiçbir katkısı olmayacağı ortadaydı. Zaten siyah beyazlı takım bütün konsantrasyonunu Türkiye Kupasına vermiş durumdadır. Ancak önümüzdeki sene mücadele edecek takımın kadrosunda hangi futbolcuların kalması gerekliliği üzerine fikir vermesi bakımından ligin kalan altı yedi maçının önemi olmalıdır.
Her ne kadar kendisine bir takım sözler verilmiş olsa da Tayfur Havutçu için yeni sezonda takımın başında kalmasına pek ihtimal vermiyorum. Bunun yanlış olduğunu düşündüğümden değil, pratikteki bir takım uygulama sonuçlarından kaynaklanan başarısızlıkların etkili olacağını tahmin ediyorum.
Aynen 1999-2000 sezonunun ikinci yarısında takımı devralan Turhan Sofuoğlu’nun gösterdiği performansa rağmen takımın başına Mustafa Denizli’nin getirilmesinde olduğu gibi. O yarım sezon Turhan hoca ve Fenerbahçe ligi çok kötü bir pozisyonda tamamlamalarına karşın derbilerin hiçbirini yitirmeme başarısı göstermişlerdi. Bu bir anlamda işine önem verme profesyonelliğinin
Cumartesi günü yazdığım yazıda Galatasaray-Trabzonspor maçının nasıl oynanabileceği yönünde bir takım tahminlerde bulunmuştum. Maç, yazının çizdiği şablona uygun bir şekilde oynandı ve tamamlandı. Trabzonspor kazanması gereken üç puanı çok da planlı ve programlı bir sistematiğin içinde kazandı diyebiliriz. Galatasaray sadece elinden geleni yaptı, bu zaten sezon boyunca sadece Kadıköy’de oynanan Fenerbahçe karşısında tutmuştu ve Galatasaraylıların gözünü boyayan bir futbol olmuştu.
Galatasaray’ı bu duruma getiren süreci sezon içinde birkaç kere derinlemesine inceledik, konuştuk. Dün akşam Arena’da işte bütün bu konuştuğumuz şeylerin tamamen sona erdiği bir maç oynandı. Galatasaray’daki futbolcu derebeyliği Trabzonspor karşısına çıkmış son kale temsilcilerinin direnişi ile tarihe gömülmüş oldu.
Maç içinde çok ilginç sahneler vardı. Bunlardan dikkat çeken en farklı olanı Kazım’a kırmızı kart çıkarttığı sırada kaptan Arda’nın hakem Bünyamin
Henüz 8. dakikada Fenerbahçe’nin bir türlü atmayı beceremediği türden bir golle 1-0 geriye düştüğünde Alex’in yüzündeki ifade aşırı bir gerginliği yansıtırken herhalde geri kalan oyuncular da karşılaşmanın zor geçeceğine ilişkin bir hisse kapılmışlardır. Çünkü maçın başlamasıyla birlikte tüm Eskişehirsporlu oyuncular kazanmak için ne kadar arzulu olduklarını göstermişlerdi.
Batuhan çok gösterişli bir gol atarken, maç boyunca üç tane röveşata şut çekecek fırsat yakaladı. Bu şutlar bir anlamda Fenerbahçe defansının da dikkat ve konsantrasyon seviyesinin ölçüsü niteliğindeydi. Belki Eskişehirspor cephesinden atılan golün güzelliğini vurgulamamız gerekiyor; ancak şampiyonluğa oynayan bir takımın bu kadar kolay gol yemiş olmasının asla anlaşılabilir bir durum olmadığını da söylemeliyiz. Fenerbahçe defansif anlamda eksik yakalandı; yerlerinde olması gereken futbolcular sahanın çok ilgisiz yerlerindeydi.
Eskişehirsporlu oyuncular karşılaşma boyunca benzer bir iki pozisyona daha
Kuşkusuz haftanın sonucu en çok merak edilen ve ligin kaderine etki edecek karşılaşması yarın Arena’da oynanacak olan Galatasaray-Trabzonspor maçı olacaktır. Galatasaray’ın hızla dibe doğru vurduğu bu dönemde ligin lideri ve en büyük şampiyonluk adayı Trabzonspor karşısında ne yapacağı merak konusudur.
Bu maçın sonucunun ne olabileceği yönünde bir tahmin yapmadan önce; üç kritik eşleşmenin ne şekilde tamamlanmış olduğunu hatırlayalım.
Galatasaray ve Beşiktaş için her ne kadar ligden tamamen kopmuş olsalar da sezonun en önemli karşılaşmaları Fenerbahçe ile olanlardı. Bu karşılaşmalarının öncesinde Galatasaray ve Beşiktaş taraftarı ve camiasıyla motive olmuş, kazanmak adına bütün konsantrasyonlarını yoğunlaştırmışlardı. Özellikle Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti, sarı kırmızılıların yeni stadyumlarında ilk defa 50.000 kişi önünde ezeli rakiplerini yenmek adına ayrı bir heyecan yaratmıştı.
Ancak bu maçlarda neler yaşandığını ve sonuçlandığını çok yakından biliyoruz. Her iki karşılaşmada ev sahibi takımlar öne geçmelerine
Galatasaray’ın mevcut durumundan kurtulması için yönetimin uzaklaşmasını sağlayanlar yeni gelenlerin sihirli bir dokunuşla kulübü içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtaracağı gibi iyimser bir beklenti içine girmiş olmalılar. Bunun kamuoyunda da önemli desteği olduğunu düşünüyorum.
- Galatasaray’ın en büyük sorunu nedir?
“Para, borçları ve ekonomik dengesizliği, zararı…”
- Ünal Aysal nasıl bir beklenti yarattı?
“Adam cebinden parayı çıkarıp masanın üzerine koyacak ve çarkların dönmesi için hareket sağlayacak!”
Böylesi çözümlerin sadece ülkemize has olduğunu da düşünmeyelim. Avrupa’da da benzer şekillerini görüyor, takip ediyoruz. Ancak para tek başına sorunları çözmek için yeterli olmuyor.
Yılbaşı’nda büyük ikramiye kazanmış ancak elindeki parayı kısa sürede tüketmiş olan talihlilerin yaşadığı tecrübelere ait her sene çekiliş zamanında ibret öykülerini dinleriz. Bu talihliler parayı kullanma ve yönetme becerileri olmadığından kısa sürede zenginliklerini çarçur ederler.
Kulüp yönetimi bire bir bunun aynısı değil; çok ilginçtir tam tersidir. İş yaşantısında paranın nasıl yönetileceği üzerine büyük uzmanlık tecrübesi olan işadamlarından oluşan kulüp yönetim kurulları sorumlu oldukları yapılara
Beşiktaş bu sezonun panoramik fotoğrafını çeken bir 90 dakikada sonrasında kalesinde dev bir pantere dönüşen Rüştü ve Portekiz’den ithal ettiği yetenekli ayaklarının katkıları sayesinde kendisini Avrupa’ya götürecek turun kapısını aralayan üç golle Gaziantepspor’u yendi ve büyük bir olasılıkla da finale adını yazdırdı.
Her iki takım da genel karakterlerini sergiledikleri bir oyun ortaya koydular.
Beşiktaş’ın defansı yine önemli açıklar verdi. Gaziantepspor’un başarılı ileri üç elemanları bu açıkların arasına doğru paslaşmalarla sızarak Rüştü’nün koruduğu kaleyi şut bombardımanına tuttular. Bu şutların hemen hepsi gole dönüşecek nitelikteydi; hatta Beşiktaş’ın Rüştü öncesindeki kalecilerini gözümüzün önüne getirdiğimizde bunların gol olması gerektiğini hatırladık.
Beşiktaş ve Schuster’in temel probleminin bu maçta Rüştü’nün yaptığı kurtarışlardan daha güzel gösteren bir anlatım, açıklama olamazdı sanırım.
İstediğiniz kadar diziliş,