Bir ülke ki...
Seçimlerde oyların yarısını ‘dindar’ parti alır.
Ve buna rağmen, halkın çoğu Avrupa Birliği’ne girmekten yanadır.
Ve bunlara rağmen, en güvenilir kurum (hâlâ) ordudur!
Bu tuhaf kolektif hissiyatın gizli geometrisini çözmek için bu ülkede yaşamak gerekir.
Türkiye halkı, kendi çelişkilerinden yeni pratikler yaratmayı bilmiştir, gene bilecektir.
Ne yurtsever olmak için generallik şartı vardır ne dini değerleri taşımak için politikacılık şartı.
Darbe planlarını deşifre etmek... Korumakla görevli silahların halkın üzerine yönelmesi için çaba harcayanlardan hesap sormak... Seçim sandığından çıkan sonucu beğenmeyip toplumsal kargaşa çıkarmayı tasarlayan yapılanmanın üzerine gitmek...
Bu ülkede, bunları hangi hükümet yapsa alkışlarım.
O yüzden, bu konuda bu hükümeti de açık açık tebrik ediyorum.
YORUMSUZ
“Abi, maşallah, ben sizi turist sandım!” (10 Şubat 2010 günü binip ‘Selamunaleyküm’ dediğim taksinin şoförü)
Türk toplumunda etkili oranda bir kitlenin öne sürdüğü ve onayladığı “KOMİK KIZLAR ŞİŞMAN OLUR!” kanaatinin çıkış ve yaşatılış kültürü üzerine kapsamlı araştırma yapılması.
* “Şarkı söylerken periyodik olarak dilini çıkaran tek şarkıcı” olarak Selçuk Ural’ın, oğlu Hakan’a da geçmiş olduğu tv yayınlarıyla sabit bu özelliğinin ortak komisyon tarafından incelenmesi ve bu durumun ‘Ural-Altay Diller’ ile bağlantısı.
* Bir kısım Türk’ün bir araya geldiklerinde neden Joe ve Avarel dışındaki Daltonlar’ın isimleri hakkında tartıştığı, ‘süperstar’ olarak bilinen Ajda Pekkan’ın bi şarkısında ‘Bekledimdi’ demesinin bir kısım tüketiciyi niçin soğuttuğu ve halkın Tom ve Jerry’de bariz şekilde fareye gıcık olup kediyi desteklemesinin sebeplerinin soruşturulması.
* Dördü Türk beş kişinin Amsterdam ve çevre illere ‘RAKISHOP’ zinciri açma teşebbüsüyle beraber Jamaikalı ortağın araştırılması.
* Asya Tipi Üretim Tarzı ile Piknik Tipin Piknik Tarzı arasındaki bağlantıların, varsa, irdelenmesi.
* Türk toplumunda giderek çoğaldığı ileri sürülen “sıfırdan başlama, geçmişe sünger çekme, beyaz bir sayfa açma, yeniden doğmuş gibi olma ve yeni bir hayata başlama” süreçlerinin incelenmesi, ayrıca sürekli
Kültür ve Turizm Bakanlığı ne demektir? İkisine tek bakan yeter mi? Ertuğrul Günay öğleye kadar kültür, öğleden sonra da turizmle mi ilgilenmektedir? Her iki alan da ülke için yaşamsal öneme sahipken tek bakana bağlamak, kültürümüz için sığlaştırıcı durumdur. Kültür ve turizm, beraber anıldıklarında hem kültürün karizması çizilmekte hem de turizmin kendi dinamiğinde gelişmesinin önüne bürokratik set konulmaktadır. Durum rasyonel değildir.
Bununla beraber, hem kültürü hem de turizmi ilgilendiren bir önerim var. Mozart’ın ‘Türk Marşı’ niçin Türkiye’nin turistik tanıtım etkinliklerinde ve kültürel organizasyonlarında kullanılamaz? Türk Marşı’nı Türkiye kullanmayacaksa kim kullanacaktır? Bu doğal haktan yararlanmak için ne duruyoruz? Yanılmıyorsam, dahi müzisyenin bu eseri telif kapsamına girmiyor ve zaman aşımından dolayı anonim sayılıyor. Mozart ve hazır Türk Marşı orada dururken, yeni tanıtım müzikleri için kime sipariş edilecektir?
Ayarlayın bunları!
Bu arada, sayın kültür ve sevgili turizm bakanımız Ertuğrul Günay, bir dönem ‘müslüman sol’ politika söylemi yaparak heyecan yaratmıştı. Ama soluğu AK Parti’de aldı. Seçimden sonra “Günay’ın ilk ışıklarda inip, sola dönmesini
İzmir’den uçağa bindik, Uykusuz dergisinden dört kişi: Ersin Karabulut, Fırat Budacı, Yiğit Özgür ve ben. Sabahın bir saati, uçakta uyumayı planlıyorduk. Uyuduk da...
Şiddetle sarsılana kadar. Yarı korku, yarı şaşkınlıkla bakındık öyle. Sonra sağ salim indik İstanbul’a.
Takside sarsıntıyı konuştuk. Şakaya vurmakla beraber, hepimiz ürkmüşüz inceden. Ersin dedi ki:
Acaba uçak düşseydi, bizi de tüm yolcularla beraber mi anarlardı, ayrıca bahsederler miydi?
Bence ayırırlardı dedim, “Bu kez güldürmediler” başlığıyla.
Sonra çeşitlemeler coştu: Türk mizahının acı günü, güldürenler bu kez ağlattılar, son şakaları güldürmedi, vs.
Yiğit dedi ki:
Elbette gönlümüz işçiden yana olacak.
Elbette sermayaye karşı emeği, iktidara karşı muhalefeti, hükümete karşı TEKEL’i tutacağız.
Ama yine elbette, insan canının tehlikeye atılmasına, açlık grevine, can pazarına karşı çıkacağız.
“Hayatı elleriyle kuranlar” ölüme adım adım yaklaşarak değil, inadına yaşayarak direnmeli.
Ve bu işçilere manevi destek yetmez. TEKEL, Türk-İş ve Sayın Rahşan Ecevit’ten hesap numaraları bekliyorum.
TARİHTE O GÜN
Sayın D. Ayalon,
Kendi adıma, televizyon seyredecek zaman bulduğumda Kurtlar Vadisi’nden ziyade Seinfeld’i tercih ediyorum. Siz de benim gibi yapınız!
Sakinleşmeniz ümidiyle...
Vedat Özdemiroğlu
YENİ TİYATRO MU, ÇİRKİN TİYATRO MU?
İstanbul, Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ne yeniden kavuştuğu için çok mutluyum.
Yıkılma süreci başladığında, Şehir Tiyatroları’nın değerli oyuncusu, sevgili dostum Selin İşcan slogan konusunda benden yardım istemişti. ‘Muhsin Ertuğrul Sahnesi, sadece alkıştan yıkılsın!’ sloganını bu yüzden buldum. O dönemde, tiyatronun yeniden mi yapılacağı yoksa kongre vadisine mi ekleneceği konusu muammaydı.
Muamma çözüldü, tiyatro yeniden yapıldı. Sonuç güzel oldu.
Kimseyi incitmek, üzmek, kırmak için değil, tiyatromuzun kurucusuna ve sahnesine sahip çıkmak için emek harcadı bir grup insan. Tiyatronun yeniden yapılmasında bu emeğin de payı var. Önemli olan Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin tarihe karışmamasıydı, bu da gerçekleşti.
Yapanların ellerine sağlık...
TAKTİK FAUL
* Madem Araplar, Kıvanç Tatlıtuğ’a bayılıyorlar, o zaman Kıvanç’ı verelim, Musul’u alalım!