Merkez Bankası'nın IMF'den borç alarak Hazine'ye verdiği 10 milyar doları Hazine özel ticari bankalara yatırsa, Özelleştirme İdaresi, Tüpraş'ı satarak elde ettiği parayı özel ticari bankalarda tutsa, o ülkede ekonomik eşgüdüm, parasal kontrol, kontrol edilebilir para büyüklükleri, ekonomik disiplin kalır mı?Hele hele o ülkenin TMSF'si, bankaların "tasarruf mevduatı"nı, yani halkın parasını sigortalamak için bankalardan topladığı parayı, götürüp özel sektörün bir veya birkaç ticari bankasına yatırsa, bu iş sorgusuz sualsiz geçiştirilebilir mi? İşte, bizim TMSF'miz bunu yapıyor.Verdikleri borcu yenilemeyen ve dışarıya döviz transferi yapan yabancı yatırımcılar yüzünden Hazine'miz borçlanma sıkıntısı çekerken, elindeki parayı beş kuruş kâr edeceğini sanarak Hazine'ye olan borcunu ödemekte kullanmayan TMSF affedilebilir mi? Şimdi, sessiz kalan herkese soruyorum: IMF'ye: TMSF'nin parasını Hazine'ye ödememesi, Türkiye ile yaptığın anlaşma ve niyet mektubunun özüne aykırı değil mi? Ankara'daki IMF bürosu bunu görmüyor mu? Hazine'ye: Yabancı yatırımcıların Türk tahvillerine ilgiyi azalttığı bir dönemde, TMSF'nin aslında senin olan parayı, özel ticari bankalarda tutmasına nasıl göz
Bu konularda, Hazine'nin hiçbir baskısı olmaz ve bankaların parası, bir çeşit "yediemin"de tutulurdu. Yani, TMSF'nin parası bir spekülasyon veya müdahale unsuru olarak kullanılmazdı. Şimdi de aynı şeyin yapılması gerekir. Aksi takdirde, örneğin TMSF'nin edindiği dövizi elinde tuttuğu bu günlerde aniden dövizin değeri düşerse, bunun hesabını nasıl verebilir? İşte, bu basit nedenle dahi, TMSF paralarını Merkez Bankası'nda ve Türk lirası olarak tutmak zorundadır. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) kurulmadan önce, Merkez Bankası bünyesinde bir müdürlüktü. Fonun gelir kaynağı, "tasarruf mevduatı"nı sigortalamak amacıyla bankalardan kesilen primlerden oluşurdu. Merkez Bankası da her zaman bu fonun hesaplarını en titiz biçimde tutar ve en yüksek getirili Devlet İç Borçlanma Senetleri alarak değerlendirirdi. Diyebilirsiniz ki, TMSF, artık sadece "tasarruf mevduatı"nı sigortalamıyor, el konulan bankaların her türlü varlığını, şirketlerini, alacaklarını, borçlarını da yönetiyor ve satıyor. Kısacası, birkaç yıl önce gelmiş geçmiş en büyük devletleştirme operasyonuyla devlete katılmış olan kuruluşlar satılarak, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en
Çamur atarak sorumluluğunu örtmeye çalıştı. Zaman onun hatalı, haksız ve iftiracı olduğunu gösterecek. Ben, Borsa Başkanlığı, Merkez Bankası Başkanlığı ve bakanlık yaptım. Hep doğruları söylediğim için, dedikodu oldu ama hakkımda açılan hiçbir dava olmadı. Zaten, korkacak en küçük bir durumum olsa, bu kadar açık ve cesur eleştirilerde bulunamaz; sürekli mal beyanı vermek durumunda olduğum kurumlarda çalışamazdım. TMSF Başkanı kendisini devletin üstünde zannediyor. İMKB'nin de TMSF gibi "idari ve mali özerkliği" olduğu, her iki kurumun ilgili yasalarında kelimesi kelimesine aynen yazıyor. Yani, İMKB de TMSF kadar özerk. Ama, İMKB'nin parasına devlet tarafından bir biçimde el konuldu ve haksız da olsa beş kuruşluk harcamasına bile karışılıyor. Bağımsız olmak, TMSF'nin yaptığı gibi her istediğini sorumsuzca yapmak hakkı değildir. Bağımsızlık, önüne gelene saygısızlık etme, iftirada bulunma hakkı da vermez. Üstelik, TMSF'nin sınırlı bağımsızlığı vardır ve bağımsızlığı İMKB'den daha azdır. İktidar partisine yakın olmak, bu gün için durumu kurtarabilir. Ama, yarın sanılandan çok çabuk geliyor.TMSF Başkanı'nın sinir sistemi bozulmuş. Hiddet, korkudan ileri gelir. Yaptığını izah
Sony'nin yeni CEO'su ve Yönetim Kurulu Başkanı Sir Howard Stringer ve Şirket Başkanı Dr. Ryoji Chubachi el ele vererek, son 10 ayda Sony'nin 9 fabrikasını kapattılar ve 5.700 kişiyi işten çıkardılar. Ama, hâlâ Sony'de 158.000 kişi çalışıyor. Tasarrufa yönelen şirket, 700 milyon doların üstünde varlık satışı yaptı. Sony'nin kendi işinin dışında sahip olduğu 1.220'den fazla kozmetik salonu ve 18 lokanta zinciri vardı. Şimdi, bunlar yok. Yine, karar alınmasını zorlaştırdığı gerekçesiyle, bir gelenek yıkıldı. Artık, üst kadrolarda çalışmış eski elemanlara danışılmıyor.Yeterli yazılım geliştiremeyen Sony, küçük müzik aletleri konusunda liderliğini kaybetti. Ama, Bravia modeli ile LCD televizyon piyasasında liderliğini sürdürüyor. 2005 yıl sonu değerlendirmelerine göre, Sony hâlâ video oyunlarında ve kişisel video çekicilerinde dünya lideri. Dijital fotoğraf makinelerinde, LCD televizyonlarda ve müzik sistemlerinde dünya ikincisi. Sony'nin piyasada 1000'den fazla ürünü var. Ama, bunlar arasında bir ortak kullanım ya da uyum sağlanamamış. Örneğin, ürünlerin şarj aletleri birbirine uymuyor. Cihazlar arasında tek uyum, "MemoryStick" denilen küçük veri depoları.Alınan tedbirler sonucu,
Bazı yabancı yatırımcılar, işi daha ileri götürerek ülke riskini kontrol etmeye kalkabilirler. Bazı hallerde, önemli bilgilere önceden ve doğru olarak ulaşmak, kararları yönlendirmek mümkün olabilir. Hatta, diğer yabancı yatırımcılarla birlikte hareket etmek bile göze alınabilir. Bu ihtimal nedeniyle, bir ülkenin politikacıları ve üst düzey bürokratları çok titizlikle seçilmeli; karar sürecinde yerleşik kurallar uygulanmalıdır. Bu nedenle: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun döviz satmasına karşıyım. Faiz yükseltme kararına karşı olmama rağmen, dürüstlüğünü bildiğim Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ı destekliyorum. Tüpraş'ın bir bölümünün ihalesiz olarak satılmasına karşıydım (Daha sonra, satışı iptal eden mahkeme kararı olmasına rağmen hisseler geri alınamadı). Yabancı yatırımcının bir ülkeye doğrudan yapacağı yatırım çok önemlidir ve mutlaka özendirilmelidir. Çünkü, bu durumda yatırımcı, ülke riskine ek olarak piyasa riskini de almaktadır. Yabancı yatırımcı, sizin ülkenizde, önemli zaman, efor ve para harcamayı göze almıştır. Üstelik, kısa dönemli kazanç beklememektedir.Yabancı bir ülkede yüksek getiri elde etmek ve aynı zamanda da likiditelerini kaybetmek istemeyen
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) eline 4.5 milyar dolar tutarındaki özelleştirme geliri geçmeden bir süre önce, bu paraların piyasaya müdahale edilmek için kullanılacağını duymuş ama buna olasılık vermemiştim. Ancak, söylenen gerçekleşti. Bu operasyonun arkasında, büyüklerimizin olduğunu biliyorum. Merkez Bankası Yasası, devletin parasının Merkez Bankası'nda tutulmasını emrediyor. Çünkü, aksi takdirde, para politikası yürütülemez. Merkez Bankası'nda yapılan her müdahale, satış veya alış işlemi kayda girer. İşlemin neden yapıldığı, hangi gün ve saatte gerçekleştirildiği, hangi sonuçlar elde edildiği gibi her şeyin kaydı tutulur. Bu kayıtlar kamuya açıklanmasa bile, teftişe veya araştırmaya açıktır ve yıllarca saklanır.TMSF Başkanı, döviz müdahalesinin Merkez Bankası'nın bilgisi dahilinde yapıldığını söylüyor. Hiç böyle acayip bir durum görmedim; göreceğimi de zannetmiyorum. Merkez Bankası başkanı olsam, bunu kabul etmez ve bu oldubittiye karşı olduğumu da kamuya açıklardım. Ama, Durmuş Yılmaz'ı suçlamıyorum. Daha ilk günlerde tatsızlık çıkarmak istemedi. Haklıdır. Zaman içinde, bir Merkez Bankalı olarak, onun da bu gibi saçmalıklara karşı çıkacağını düşünüyorum. TMSF,
PPK'nın olağanüstü toplantıya çağrılması bile, istikrarı bozan bir unsur.Şok kararlar alınacağı söylentileri ve bir üst düzey bürokratın bu konuda öneriler getirmesi bile, istikrarı bozan bir unsur. 5 yıl sonra faiz artırımına gidilmesi bile, istikrarı bozan bir unsur.Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun, Merkez Bankası varken kura müdahale etmek istemesi bile, istikrarı bozan bir unsur. Aslında, ekonomik istikrarı bozacak ve telaşa kapılmaya yol açacak hiçbir gelişme yok. Kurların artması normal. Daha fazla aynı seviyede kalamazdı. Kurların bu seviyelerde bir süre istikrar kazanması, ihracat, cari açık, turizm ve üretim için çok iyi olur. Banka sektörü, kur artışından zarar görmedi. Yeter ki, oynaklık ortadan kalksın.Kur artışı, Türk lirası hesaplarından, döviz hesaplarına ciddi bir kaymaya neden olmadı. Kur artışı tamamen yabancıların borsadan ve devlet tahvilinden çıkmaları nedeniyle oldu. Kur, istikrara kavuşur kavuşmaz yabancılar da geri geleceklerdir. Merkez Bankası'nı ve hükümeti bir kriz yaratarak yıpratmak isteyen çevreler iyi çalışıyor. Amaç, Merkez Bankası'nı, bankadaki Para Politikası Kurulu'nu (PPK) ve yeni Başkan'ı telaşlandırıp mevcut ekonomik istikrarı bozarak,
Erken seçime giden her hükümetin destekçileri, seçimden zaferle çıkılacağını hesaplamışlar ve başbakanlarını erken seçime ikna etmişlerdir. Ama, her nedense, erken seçimden hüsranla çıkılmıştır. Erken seçime gitmek, mevcut hükümetler için halktan alınacak bir "güvenoyu" anlamındadır. Ancak, erken seçim kararıyla mevcut hükümetin, işi yeni seçimlere kadar götüremediği ve "güvenoyu" istemek zorunda kaldığı da ortaya çıkmaktadır. Öte yandan, erken seçime giden her hükümet başkanı, erken seçim düşünmediğini açıklamıştır. Bütün bunların bilinmesine rağmen, Erdoğan hükümeti de erken seçime gidecek veya gitmek zorunda kalacaktır. Çünkü, hükümet artık Türkiye'yi yönetememektedir. Hükümetin Anayasa'ya ve Atatürk devrimlerine bağlılığı tartışılmaktadır. Her gün hükümet taraftarlarının anti-laik bir davranışı ortaya çıkmaya başlamıştır. AKP aldığı % 34 oy oranıyla, devletin Cumhurbaşkanlığı dahil tüm organlarını ele geçirmeye soyunmaktadır. Bu da, çoğunluğu tedirgin etmektedir. Söylemlerle değil ama davranışlarla, din cumhuriyetine yöneliş olduğu izlenimi verilmektedir. Başbakan, bakanlarına olan hâkimiyetini kaybetmiştir. Her bakan istediği gibi konuşmakta; partinin bölünmesi