Herkes tatilde. Okullar kapalı. Trafik yine de arapsaçı. Maalesef, seçilen belediye başkanları işi bilmiyor. İki ay sonra, okullar açılınca her şey daha da kötüleşecek. Belediye çalışanları da yaz tatilinden dönüp kazılara başlayacaklar. Ne mi yapmak gerekli?a) Belediyeler siyasetten arındırılmalı. Trafik ve imar işine teknik kadrolar bakmalı.b) Hesapsız imar izni verilmemeli. En önemli konu bu. Altyapısı, yolu olmayan yerlere gökdelen, alışveriş merkezi, yüksek katlı inşaat yapılmamalı. İmar izni verilirken çevrede yaşayanlara sorulmalı. Bu işin prensipleri yayımlanmalı ve uygulanmalı. İstanbul'un trafiğini düzeltebilecek kalıcı bir çözüm üretilemiyor. 40 kavşak yapmakla trafik sorunu çözülecek zannediliyor. Zaten bunlar da zamanında bitirilemiyor. Örneğin, Ayazağa kavşağının 30 Haziran'da bitirileceği ilan edildi; eylül sonuna zor yetişir. c) Toplu taşıma ve metro çalışmaları çok hızlandırılmalı. Deniz ulaşımından çok daha fazla faydalanılmalı.d) Otopark sorunu mutlaka çözülmeli. Yeterli otoparkı olmayan inşaatlara izin verilmemeli. Mevcut binalara bir biçimde otopark yaptırılmalı. Bütün İstanbul'da, yollarda otopark olarak kullanılabilecek yerler ayrılmalı. Servis araçları
A) Büyük devletlere servis yapabilmek, şirin görünmek için inanılmaz tavizler veriliyor. B) Oy gücü varsa, her şeyi yapmaya muktedir olduğu görüşünü yaymaya çalışıyor.C) Toplum bizimkiler ve ötekiler olarak ayrılıyor.D) Kendi zenginini yaratma konusunda, şimdiye kadar görülmemiş yollara başvuruluyor.E) Görülmemiş biçimde bir takım çalışmasıyla, tek vücut olarak hedefe ilerleniyor.F) Muhalefete ve karşı sese hiçbir biçimde müsamaha gösterilmiyor.Hedef ne?- Gelecek seçimi kazanmak hatta daha yüksek bir oy oranıyla iktidara gelmek,- "İnancı Güçlü" birini cumhurbaşkanı yapmak,- Silahlı Kuvvetler'i, mümkün olduğunca güçsüz ve etkisiz bırakmak,- Üst ve hatta alt kademe kadrolarını tamamen siyasallaştırmak,- Devleti ve siyasi sistemi tamamen AKP görüşleri yönünde değiştirmek,- Para kanallarına hâkim olmak,- Muhalefeti dağınık ve güçsüz durumda tutmak, - Anayasa'yı değiştirmek.Bu durumda, yeni seçimlere kadar geçecek sürede nelerle karşılaşılabilecek?- Yargı organlarıyla, üniversitelerle, cumhurbaşkanıyla, muhalefet partileriyle, tarafsız iş âlemiyle ve medyayla hükümetin çatışmaları artacak.- Sosyal gruplar arası çatışmalar başlayacak.- Silahlı Kuvvetler'in iç dinamikleri baskılarını
Bu konuda yurtdışındaki uygulamaları öğrenmek üzere Almanya'da doktor olarak çalışan Utkan Sürel ile görüştüm. Diyor ki: "MR, bin hastadan sadece birinde istenmesi gereken bir teşhis yöntemidir. Teşhis, aşama aşama yapılır. Önce, kan ve idrar testleri, EKG, röntgen vs. istenir. Bu yöntemlerle teşhis konulamıyorsa, MR çekilebilir. Türkiye'de yaşanan bir olayda, omzu ağrıyan 39 yaşında bir arkadaşımın MR çektirmesi istenmiş. Arkadaşım, birkaç gün sonra kalp krizinden öldü. Türkiye'de trafik kazalarında bile MR isteniyor. Trafik kazası geçiren bir hastanın belindeki kırıklar, çektirilen MR'da görülemedi. Oysa, bu hastanın röntgen çektirmesi istenmeliydi. Türkiye'de herkesin bir MR dosyası var. Hiçbir gelişmiş ülkede böyle bir uygulama yok. MR'ların çoğunun bedeli de devlete ödettiriliyordu. Maliye'nin bu uygulaması iyi oldu. Almanya'ya gelen Türk hastalar, bir MR dosyasıyla geliyorlar. "MR'ım da hazır" diyorlar. Oysa, bizim böyle bir isteğimiz yok. Geçen yıl yaklaşık 25.000 hasta baktım. İstediğim MR sayısı, 5 ile 10 arasındadır.Öte yandan, çoğu doktor MR okumasını bilmiyor. MR görüntüsünde yazan raporu esas alarak teşhis koymaya çalışıyor. MR okumayı bilmeyen doktorların MR istemesi
Biz, TMSF'nin dövizlerini piyasaya satamayacağını ve özel bankalarda hesap açamayacağını anlatırken, medyada Yasin El Kadı bombası patladı. Usame Bin Ladin ve El Kaide ile aynı listede yer alan Yasin El Kadı'ya yapılan para transferleri sırasında, Albaraka Türk'ün yönetiminde Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın yönetim kurulu üyesi ve TMSF Başkanı Ahmet Ertürk'ün genel müdür yardımcısı konumunda olduğu ortaya çıktı. BDDK, Unakıtan zamanında aklanan Albaraka Türk'e, yeniden inceleme başlattı. Albaraka Türk, yapılan para transferlerinde her şeyin normal olduğunu söylüyor. Ama, Merkez Bankası'na bildirilen para transferlerinden bazılarında, gönderen kişi adı olarak doğrudan Albaraka Türk var. Yani, gönderen kişinin adı Merkez Bankası'na ve Hazine'ye bildirilmemiş. TMSF Başkanı Ahmet Ertürk'ün hakkımdaki iftiraları üzerine kendisine tazminat davası açtım. Ertürk, yazılarımdan sonra geri çark etti. Elindeki paranın 2 milyar dolarını Maliye'ye devredeceğini açıkladı. Şimdi sıra, özel bankalara açtığı hesapların kapatılmasında. Zaten, bu konularda Meclis'te soru önergeleri verilmiş. Öte yandan, şimdiye kadar yapılan inceleme sadece 50.000 dolar ve yukarısı transferleri kapsıyor. Oysa, kara
Türkiye'de hasta hastaneye değil, doktora gidiyor. Hastalar arasında yerleşik görüş, "tanıdık doktor sizinle doğrudan ilgilenmezse, iyi bakılamazsınız" şeklinde. Bu görüş o denli yaygınlaşmış durumda ki, devlet hastanelerinde bile, iyi bakılabilmek için doktorların özel muayenehanelerine uğranılıyor. Özellikle İstanbul'da, sosyete doktorları var. Konusunda başarılı olduğu kabul görmüş doktorlar, birer özel klinik açmış durumdalar. Buralarda, başka doktorlar ve hastabakıcılar çalıştırıyorlar. Bu doktorlar önceden fiyat konusunda anlaştıkları özel hastane ameliyathanelerini kullanarak operasyonlarını yapıyorlar. Hatta, bu doktorların birçoğu hastalarına birkaç hastane seçeneği bile sunuyor. Doktor haftanın o günü için o hastaneyi kullanıp sabahtan birkaç ameliyat yaparak, kliniğine dönüyor.Buraya kadar her şey iyi. Ama, sorunlar ameliyattan sonra başlıyor.Ameliyat olan hastanın birinci sorumlusu, ameliyatı yapan doktordur. Oysa, ameliyatı yapan doktor hastanede değil. Ameliyatını bitirmiş, muayenehanesine veya kliniğine dönmüş, yeni hastalarla uğraşıyor. Çoğu özel hastanede, konusunda yeterince bilgili doktor yok. Hasta kötüleşirse, ameliyatı yapan doktor çağrılıyor. O da, işleri
Zaten, Yasin El Kadı'nın tüm mal varlığının, hak ve alacaklarının dondurulması konusunda 31.12.2001 tarihli resmi gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı var. Gazeteler haftalardır, Mali Suçlar Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK) başmüfettişlerinden Hamza Kaçar'ın raporundan bahsediyor. Raporda, terörün finansmanının önlenmesi için ABD tarafından kara para aklayan ve teröre kaynak sağlayan kişi ve organizasyonlar arasında gösterilen, yani, "El Kaide", "Usame bin Ladin" gibi örgüt ve kişilerle aynı listede yer alan Yasin El Kadı tarafından yapılan uluslararası para hareketleri inceleniyor. Yasin El Kadı, BİM mağazalar zincirinin kurucularından ve para hareketlerine Al Baraka Türk Özel Finans Kurumu aracılık etmiş.Milliyet, bu konuda cevapsız kalan birçok soruyu gündeme taşıdı ve savcılığın bu önemli konuda "ifade almadan" nasıl takipsizlik kararı verdiğini sordu. MASAK'ın, Yasin El Kadı'nın soruşturulması için başsavcılığa yaptığı başvurunun kaydının neden resmi defterden silindiğini; yani, neden "resmi evrakta sahtekârlık" suçu işlendiğini de Milliyet gündeme taşıdı.Milliyet'in gündeme taşıdığı konu, bu yönetimin gelecekte en çok başını ağrıtacak konu olacak. Çünkü, o sırada
Neden? Çünkü, Merkez Bankası üzerinde büyük baskı kuruldu. Bu baskı dört yerden geldi: Döviz fiyatının 1500'ler seviyesine geldiği noktada, danışmanlarına inanarak döviz fiyatının düşeceğini hesaplayıp ellerindeki dövizi satarak Türk lirasına dönen işadamları,Döviz fiyatının 1500'ler seviyesine geldiği noktada, döviz fiyatının düşeceğini hesaplayarak ellerindeki dövizi satıp açık pozisyonlarını büyüten bankalar,Döviz cinsinden olan borçları çok riskli noktaya gelmiş olan ve hatta borçları karşısındaki teminatları yetersiz kalma riskine giren büyük şirketler,Şirketlerinin tamamını veya bir bölümünü satmaya niyetlenen işadamlarının, şirketlerinin borsa değerinin ciddi biçimde düştüğünü görmesi ve bu gidişin bir an önce durdurulması istekleri. Bu ne tedirginlik? Merkez Bankası bütün silahlarını kullanarak döviz fiyatının artmasını önledi. Merkez Bankası, hem faizleri yükseltti hem piyasadan Türk lirası çekmeye başladı hem de büyük miktarda döviz satışına başladı. Merkez Bankası şimdilik duruma hâkim. Bankalar da ellerinden geldiğince, Merkez Bankası'nın işini kolaylaştırıyor. Yukarıdaki çevreler, döviz fiyatının düşmeye başlamasını; olmazsa, bu seviyelerde dengeye gelmesini istiyor.
Kriz sırasında, her kafadan bir ses çıkar. Bu sesler genellikle, ekonominin genelini değil, kendini kurtarabilmek için atılması istenilen adımları seslendirirler. Ekonomiyi yönetenler de işi iyi bilmiyorlarsa, bu seslere kulak verir ve zamansız kararlar alırlar. Örneğin, Maliye Bakanı'nın yaptığı vergi indirimi zamansızdı. Nitekim, sonuç alamadı. Üstelik, tüm yatırım araçlarının aynı oranda vergilendirilmesi uygulaması da bu kararla rafa kaldırılmış oldu. Kriz yönetimi sırasında, çoğu zaman ekonominin klasik modelleri çalışmaz. Bu nedenle de, karar vericiler hata üzerine hata yaparlar. Netice alamayan her karar sonrası, kriz daha da tırmanır. Maliye Bakanı gibi, Merkez Bankası da "Ne yapacağını bilmiyor" izlenimi veriyor. Merkez Bankası'nca alınan kararlar ya netice vermiyor ya da piyasaya iyi anlatılamıyor. Bu yazı çıktığında, Merkez Bankası muhtemelen faizleri yeniden artırmış olacak. Daha önceki gibi, bu artırım da işe yaramayacak. Hatta, faiz artışı kurdaki artışı hızlandıracak. Döviz fiyatları, faiz artışıyla yarışacak ve döviz fiyatındaki artış, yeni bir faiz artışını gündeme getirecek. Yani, faiz artırıldıkça, döviz fiyatı daha da artacak. Kısır döngü başlayıp kriz