Araştırmalarım sırasında gördüm ki:- İlaç üretimi uzun süren ve güç bir iş. Yılda sadece 35-40 yeni ilaç piyasaya sürülebiliyor. 5000 deneyden ortalama biri onay alabiliyor. 10-15 yıl uğraşı gerekiyor. Her bir ilacın ortalama maliyeti ise 800 milyon doları aşıyor.- Doktorlar mutlaka gelişmeleri takip etmeli ve hastalarına imkân dahilinde yeni piyasaya sürülen ilaçları vermeli. Çünkü, yeni ilaçların ömrü uzattığı kanıtlanmış durumda.- Bazılarının iddia ettiği gibi, bulunan bir ilacın maddi gerekçelerle gizli tutulması pratik olarak olanaksız. İlaç üretimi laboratuvar deneylerinden başlayarak denetleniyor. Yukarıdaki internet siteleri bile denetimin bir parçası.- Piyasaya henüz çıkmamış, yani deneme safhasında olan ilaçlar var. Bu ilaçların hastanız üzerinde denenmesini kabul edebilirsiniz. Deneme başvurusunun mutlaka bir doktor aracılığı ile yapılması lazım. Deneme safhasında, hastaların denek olarak kullanılması ilacın takibinin yapıldığı ülkede olabiliyor. Bir ümit olarak, bu yola başvurulabilir.- Reçetesiz olarak satılan ilaçlar ABD'de bile sağlık sistemi tarafından ödenmiyor. Sistem açığı göz önüne alındığında, ucuz ve reçetesiz satılan ilaçların paralarının devlet tarafından
Piyasada satılan tüm ilaçlar ve kozmetik ürünlerin üreticileri, piyasaya çıkmadan önce, bu kurumdan ürünlerinin güvenli ve etkili olduğu konusunda onay almak durumunda. Ancak, vitaminler ve internette satılan ve bir hastalığı iyileştireceği kanıtlamamış olan bazı ilaçlar, bu kategoride incelenip, onay almıyor. Bu nedenle, internet üzerinden, denemesi yapılmamış ve onay almamış ilaçların alınması tehlikeli olabiliyor. Başlatılan araştırma aşamasında bir kontrol yok. Ama, güvenli ve etkili bir ilaç yapımı denemeleri başlayınca, FDA devreye giriyor. FDA ilk testlerde ve hayvan denemelerinde sadece yol gösterici bir rol oynuyor. İnsanlar üzerinde yapılan denemeler başladığı anda FDA tüm detaylarda devreye giriyor. Denemelerle ilgili ilk başvurudan itibaren, 30 gün içinde ilaç firmalarına cevap veriliyor. 30 gün geçmişse, cevap "evet" demektir.FDA'ya, yılda yaklaşık 450 başvuru ilaç firmalarından, 1500 başvuru da doktorlardan gelir. Halen, kontrol altında tutulan ilaç sayısı ise 12 000. Denetim sadece Amerika'da değil, kontrol altında bulunan şirketlerin dünyadaki diğer merkezlerinde de yapılır. Ancak, FDA'dan bilimsel bir yardım alınmaz. Piyasaya çıkması hazır olan ilaçların onayı 6
Akciğer kanserinin % 80-90'ı tütün içimine bağlı. Diğer kanser çeşitlerinin % 7-10'u kalıtımsal. Pfizer mucit araştırmacıları kanserin moleküler yapılarını tamamen ortaya çıkarmış durumdalar. "Tyrosine kinase" denilen enzimlerin normal moleküler yapıları etkileyerek kanser oluşturduğunu bulmuşlar. Bu enzimleri etkileyebilecek moleküler yapı ve ilaçlar üzerinde çalışmışlar. Amaç başka hücrelere zarar vermeden bu enzim hücrelerinin beslenmelerini durdurmak. Pratik olarak, kılcal damarlara ulaşamayan kanser hücreleri protein alamıyor yani, yaşayamıyor. Beslenemiyor ve artıklarını kana ulaştıramıyor. İşte, "Sutent" ismiyle piyasaya çıkarılacak olan ilaç normal hücreleri hiç etkilemezken, kanserli hücrelerin beslenmesini engelliyor. Hastalar üzerindeki şimdiye kadarki denemeler çok başarılı ve 3-8 haftalık bir kür sonucunda tümörlerin büyümesi engellendiği gibi yok olduğu da görülüyor. Akut safhadaki kanserli hastaların bile % 40'ının iyileştiği söyleniyor. Üstelik, ilaç kolayca ağızdan alınan drajeler biçiminde sunulacak. Yani, kemoterapi ve ışın tedavisi artık birçok kanser türü için tarihe karışacak. İlacın yan etkileri de hemen hemen hiç yok. Şimdiye kadar böbrek, mide, sindirim,
a) Yıllar süren araştırmalar ve deneyler yaparak ilaç üretenler.b) Bu üretilen ilaçların patent ömrü dolduktan sonra aynı kimyasal içerikteki benzerini üretip piyasaya sunanlar.Birinciler, araştırmaya büyük paralar ayırdıkları için, bunlar "araştırmacı ilaç firmaları" olarak tanımlanıyor. İkinci bölümdekiler ise "jenerik" ilaç üretimi yapıyorlar. Doğal olarak, 15-20 yıl süren patent ömrü bittikten sonra, araştırmacı firmalar da jenerik ilaç üretebiliyorlar. Araştırmacı ilaç firmaları, bundan yaklaşık bir buçuk yıl önce bir araya gelerek bir dernek kurdular. Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) işte böyle doğdu. AİFD, hem yeni ve orijinal ilaçların hastalarımızın kullanımına verilmesini sağlamak hem de sağlık sektörünün sorunlarına etkili çözümler bulmak için çalışıyor.Derneğin Başkanı Engin Güner, Sağlık Bakanlığı'nın ne yaptığını bilen kişiler tarafından yönetildiğini, sorunların aşama aşama çözüldüğünü söylüyor ve hastanelerin birleştirilmesi operasyonuna destek veriyor. Bilindiği gibi, araştırmacı ilaç firmalarından biri olan Roche'un fiyatlandırma yöntemi ile ilgili sıkıntılar ortaya çıkınca, bakanlık, gecikmeksizin yeni tedbirler aldı. Zaten, bu konuda sıkıntı
Bunlardan çok önemli bulduklarımı aşağıda sıralıyorum:1- Otomotivde istikrarlı bir vergi uygulaması yok. Vergi uygulamaları çok sık değiştiriliyor. Örneğin, 2004 yılında otomotivde satış vergisi oranları 4 kez artırıldı. Bu istikrarsızlık piyasada sürekli tedirginlik ve dalgalanmalara yol açıyor.2- Satış vergileri Avrupa Birliği (AB) ile uyum içinde değil. Örneğin, AB'de % 18 olan araç üzerindeki toplam vergi yükü, bizde otomobilde % 62, hafif ticari araçta % 30 ve ağır ticari araçta % 24 olarak uygulanıyor. Kademeli olarak AB ile uyumun sağlanması şart.3- Otomotiv konusundaki mevzuatımız AB ile uyum içinde değil. Bu konuda uyum süreci sırasında sıkıntılarla karşılaşılacak.4- Yeni yatırımlar yapılamıyor. Bunun için, en az % 80 oranında yatırım indirimi sağlanması gerekiyor. Bu teşvikler bütün ülkelerde veriliyor.5- Ek maliyet yaratan bürokratik işlem ve giderlerin mutlaka kaldırılması lazım. Bürokrasi, her şeyde olduğu gibi otomotivde de sistemi yavaşlatıyor. Gereksiz harcamaların tutarı araç başına 100 doları buluyor.6- Büyük ihracat projelerinde hem ana sanayinin hem de yan sanayinin birlikte desteklenmesi gerekiyor. Özellikle, yan sanayi bizim öz sanayimiz ve gerek işsizlikle
Toplantı, İAV Başkanı Orhan Dikmen ve Otomotiv Distribütörleri Derneği Başkanı Yüksel Mermer'in konuşmaları ile açıldı. Açıklamaların tümü İAV'nin geleneği gereğince bir kitapta toplandı. Toplantıda çok önemli kilometre taşları üzerinde duruldu. Otomotiv sanayii ile ilgili çarpıcı bazı sonuçlar şöyle: 60 ülkede üretim yapılıyor. Sıralamada, 2003 itibariyle Türkiye on altıncı.Dünyada toplam olarak 63 milyon araç üretilip, bunun 24 milyon adedi ihraç ediliyor. Üretimin yıllık iş hacmi 1.65 trilyon euro civarında.Üretimde General Motors 8 milyon 185 bin araçla birinci sırayı alıyor. Onu 6 milyon 566 bin adetle Ford ve 6 milyon 240 bin adetle Toyota izliyor. En çok aracın üretildiği ülke Amerika Birleşik Devletleri (12.1 milyon adet). Onu Japonya (10.3 milyon adet) ve Almanya (5.5 milyon adet) izliyor.Avrupa Birliği'nin 25 üye ülkesi arasındaki üretim sıralamasında Türkiye otomobilde 9., hafif ticari araçlarda 3., otobüste 3. ve ağır kamyonlarda 4. sırada.Otomotiv sanayii ve ticareti belli firmalarda yoğunlaşıyor. Aşırı kapasite ve yoğun rekabet sonucu hızla küreselleşme var. Sanayi ve teknolojide milliyet kavramı kalkmış vaziyette. Bu değişim, bizim için büyük bir fırsat.1995'ten
Hükümet yumuşatması gereken kırılganlığı, tırmandırıyor. Kitle partisi oluşturmak yerine, dinci yönetimi yerleştirmek için elinden geleni yaptığı izlenimi veriyor. Bu davranış biçimi bizi ikinci "Anayasa Fırlatma" krizine götürür. Siyasi kırılganlığı da ekonomik kırılganlığı da yumuşatmak Hükümetin görevi.Devlet Bakanı Babacan "Enflasyon mücadelesi ile büyüme bir arada olabilir. Siz iktisat kitaplarında yazanlara inanmayın, bizim yaptığımıza güvenin" diyor. İyi de sorun zaten burada. Sizin yaptığınız bir şey yok. Siz denileni yapıyorsunuz. IMF'nin dediğini. Üstelik, iktisat kitaplarında yazan, reçete programlar uygulanıyor. Büyüme aşırı döviz girişi sonucu oluşan, değerli Türk Lirası sayesinde gerçekleşiyor. İç ve dış borçlar çığ gibi büyüyor. Cari açık dizginlenemez boyutlara ulaşıyor. İşsizlik, çaresizlik kol geziyor. Ama, muhalefet başarısız. Ne dediğini anlatamıyor. Alternatif üretemiyor. Şimdi hedef Cumhurbaşkanı. Askeri ve yargıyı bir ölçüde aştılar. Üniversitenin yaptırım gücü yok. Tek engel Cumhurbaşkanı kaldı. Onu aşmanın yolu da öncelikle iyice yıpratmak. Sonra da, Cumhurbaşkanı olmak veya kendi adamını yerleştirmek. Zaten, İstanbul İl Başkanı da bunu açıkladı.Her şey
Sorun 1) Borsa başkanları ile siyasilerin diyaloğu tamamen kopmuş durumda. Altın Borsası Başkanı, izahat vermek üzere Bakan'a gittiğinde, Bakan'ın "İzahatı boş ver, sen ne maaş alıyorsun, onu söyle" dediği, sonra da onu eksik bilgi vermekle suçladığı konuşuluyor. Siyasilerin bürokratlara karşı böyle bir davranış içinde olması şimdiye kadar hiç görülmedi.Sorun 2) Hem İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Başkanı hem de Altın Borsası Başkanı seçimden birkaç gün önce atandılar. O yüzden süreleri bitmedi ve siyasi yönetim bu kadrolara atama yapamadı. Şimdi, teftiş ve baskılarla başkanlar yıpratılmak isteniyor. Bu arada da kurumlar yıpratılıyor. En başta siyasilerin kurumların yıpratılmasını önlemesi lazım. Atamalarda belli süreler olması, bu kurumların özerk olduğunun bir göstergesi. Siyasilerin demokratik geleneklere uyma alışkanlığı edinmeleri lazım.Sorun 3) Sermaye Piyasası Kurumu (SPK), İMKB ve Altın Borsası başkanlarının üçü de eski Maliye müfettişi. SPK Başkanı aynı zamanda Bakan'ın sınıf arkadaşı. Bu durumda, hepsinin birbirlerini desteklemesi ve iyi geçinmeleri gerekirken, SPK'nın normalin üstünde ve aşırı müdahaleye varan denetimi iki borsa yönetimini de yıldırmış