Kültür Sanat‘Atasözlerini birer kısa film gibi düşünebiliriz’

‘Atasözlerini birer kısa film gibi düşünebiliriz’

22.06.2025 - 07:01 | Son Güncellenme:

Başar Başarır, “Fukaranın Ahı / Şahane Atasözleri Defterim” adlı kitabında çocukluğundan başlayarak topladığı atasözü koleksiyonunu okurla paylaşıyor. Yazar, “Atasözlerini birer kısa film gibi düşünebiliriz. Konuları, mekânları, karakterleri analiz edebiliriz. Olay nerede geçiyor? Konusu edilen eylemi gerçekleştiren özne kimdir? En önemlisi sözün karnında saklanan mânâ nedir?” diyor

‘Atasözlerini birer kısa film gibi düşünebiliriz’

Ümran Avcı - Öykü ve romanlarında atasözlerine sıklıkla yer veren Başar Başarır, bu kez bir söz derlemesiyle okurun karşısına çıktı; “Fukaranın Ahı / Şahane Atasözleri Defterim”… Çocukluktan itibaren kulağına çalan atasözlerini bir kenara not edip pul koleksiyonu yapar gibi toplayan Başarır, şahsi defterini meraklılarıyla paylaştı. Söz konusu çalışmada dillere pelesenk olmuş, zihinlere işlemiş ırkçı, cinsiyetçi, ayrımcı, kötülüğe arka çıkan atasözlerini daha fazla dolaşımda olmasın düşüncesiyle eledi. Seçtiği atasözlerini, edebiyatın sınırlarında dolaşarak yorumlayıp kendisindeki çağrışımlarını anlattı. Dil yolculuğu sırasında kimi zaman anılarına yer verdi, kimi zaman da tarihi hikâye ve Yeşilçam’ın nostaljik repliklerine satır açtı. Tüm bunları yaparken aşina olduğumuz mizahi dili yine sakınmadı.

Haberin Devamı

Bu kitap vasıtasıyla atasözleri toplayıcısı olduğunuzu öğreniyoruz. Bu ‘meftun oluş’ ne zaman ve nasıl başladı?

Bizim evin kuytularında sözler, deyişler, kerametli laflar dolaşır, havada hep böyle masalsı bir gerilim olurdu. Çocukluktan itibaren bu sözler ilgimi çekmeye başladı. Büyüklerin arasında görünmez olup onların sohbetini dinlemeyi pek severdim. Atasözlerini bir defterde toplamaya başlamam çok sonradır, üniversite yılları herhalde. Babamın vefatından sonra iyiden iyiye üzerine düştüm. Eski dosyaları buldum, defterleri karıştırdım falan.

Atasözlerindeki dişil yaratıcı zekâya dikkat çekip çoğunun kadınlar tarafından söylenmiş olabileceğini var sayıyorsunuz. Bunu biraz açalım mı?

Atasözlerini birer kısa film gibi düşünebiliriz. Konuları, mekânları, karakterleri analiz edebiliriz. Olay nerede geçiyor? Konusu edilen eylemi gerçekleştiren özne kimdir? Ve en önemlisi sözün karnında saklanan mânâ nedir? Olay ev içlerinde, mutfakta, hamamda filan geçiyorsa; filmin kahramanları gelin-kaynana ya geçinemeyen iki elti ise; konu da haset, kıskançlık, özlem, vefasızlık, takdir görmeme üzerine ise, işte o söz kesinlikle anasözüdür.

Haberin Devamı

Atasözleri sizin tabirinizle geleneklerimiz, bizim hikâyemiz. Bu anlamda karşımıza karakter olarak nasıl bir ata portresi çıkıyor?

Biz nasıl bugün tutarsız bir hayat yaşayıp ipe sapa gelmez işler yapıyorsak, atalarımız da geçmişte aynı bizim gibi davranmış. Biraz da bu yüzden atasözleri sık sık tutarsız öğütler verir, tartışmalı yargılara varır. Bazıları ayrımcıdır, cinsiyetçidir, ırkçıdır. Ama kimisi var ki inci gibi parlar, pırlanta gibi gününüzü aydınlatır. Demem o ki topyekûn bir hazine, her parçası altın değerinde bir servet değildir bu dağar. Atamız her sözü işine geldiği gibi anlamış, sırasında kalıplaşmış deyişleri bozup yerine başka mânâlar koymuş. Bizim gibi insanlarmış onlar da. Hiç durmadan küçük çıkarlar peşinde koşan masum görünüşlü, halis niyetli insanlar yani.

‘Öğüt mü, yakınma mı, yoksa sadece saptama mı?’

Siz tercihen ayrımcılık kokanları elemiş de olsanız, iyiliğe ket vuran bazı sözler kitapta yine de yer bulmuş. Bunları örneklendirelim isterim…

Haberin Devamı

Irkçı, ayrımcı, cinsiyetçi sözleri ben kendi defterime alırım ama elbette bu seçkiye koymadım. Evet, bir dil varlığı, kültür değeri olarak benim için mânâlılar. Ama şimdi neme lazım, niye durup dururken bunları tekrar dolaşıma sokayım? Zaten yeterince güzel, hoş, pırıltılı atasözü malzemesi mevcut elimizde. İnsani durumları çok iyi anlatan, acı gerçeği insanın yüzüne vuran şahane sözler var. Örneğin: “Doğruluk bir tek minarede kalmış, onun da içi eğri.” Ya da “iyiliğe iyilik olsaydı koca öküze bıçak olmazdı.” Babam şunu da çok sık söylerdi: “Kaç sevaptan, girme günaha.” Bunlara hiçbir lafım yok. Hatta şu ‘acı-ama-gerçek’leri de bir seviyede kucaklayabilirim: “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı derler”, “etek öpmekle dudak aşınmaz”, “baş sallamakla kavuk eskimez” ve benzerleri… Bunlar öğüt mü, yakınma mı, yoksa sadece saptama mı belli değildir. Herkes işine geldiği gibi anlar, tekrarlar, hatta gerekçe olarak ortaya koyar.

Haberin Devamı

Beni asıl tilt eden, çok tehlikeli bulduğum grupta ise melek yüzlü şeytanlar dolaşıyor. Misal şu: “Sürüden ayrılanı kurt kapar”. Ya da şu: “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.” Bunların bazısını seçkiye aldım ama dilim döndüğünce tefe koymaktan geri durmadım. Umudum okurun hem söze hem söyleyene karşı insafı, hakkaniyeti elden bırakmamaya gayret ettiğimi teşhis etmesidir. Zaten ne der atalar sözü? “Dağda gez, belde gez, insafı elden bırakma!”

KEŞFETYENİ
Nihal Candan ile aynı hastalığa yakalanmış! Yıllar sonra açıkladı
Nihal Candan ile aynı hastalığa yakalanmış! Yıllar sonra açıkladı

Cadde | 21.06.2025 - 12:09

Nihal Candan'ın vefatının ardından aynı hastalığa yakalandığını açıklayan Derya Uluğ, o dönem yaşadıklarını anlattı.