17.12.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
AA
Terör örgütü El Kaide ile bağlantısı olduğu iddiasıyla 2010 yılında yürütülen operasyonda gözaltına alınan ve “Tahşiyeciler” adlı grubun lideri olduğu suçlamasıyla 17 ay cezaevinde tutuklu kalan emekli imam Mehmet Doğan, “paralel yapının” kendisini mağdur ettiğini söyledi.
İstanbul merkezli “paralel yapı” operasyonuyla gündeme gelen 70 yaşındaki Mehmet Doğan (Molla Muhammet), Muş’taki evinde yaptığı açıklamada, 2010 yılında örgüt lideri olmak suçundan yargılanarak 17 ay hapse mahkûm edildiğini anımsattı.
‘Bize tuzak kurdular’
Fethullah Gülen’in “Başörtüsü füruattır” sözünü, “Rumuzü’l Kur’an” adlı eserinde eleştirmesinden sonra paralel yapının hedefi haline geldiğini ve bundan dolayı da tutuklandığını savunan Doğan, şunları kaydetti:
“Tesettür füruattandır, denildi. Biz bu meseleyi Üstat Bediüzzaman’ın Tesettür Risalesi’ndeki izahatla ve başka ayetlerden bir araya getirerek, güzel bir şekilde ispat ettik. İnanmak ayrıdır, amel etmek ayrıdır. Eğer siz tesettürü yapmıyorsanız ayrı. Fakat tesettürü yapmak mecburidir. Teferrü denilince bir insan bunu kabul etmezse kafir olmaz ama inanmak mecburiyeti var. İnanmazsa, iman tehlikesi var. Bu gibi hadiseleri görünce yavaş yavaş kendi eserlerimde izahata başladım. Biz bunları yazınca birdenbire o gizli örgütün maşaları, bunların hepsi birleşerek bize bir tuzak kurdular. Müjde mi veriyorsun, tesettürü mü açıyorsun, git hapse gir dediler.”
‘Maşalar tövbe etsin’
Doğan, zekâtın bütün fakir fukaranın hakkı olduğunu ancak bazı cemaatlerin ganimet haline getirip bunu da meşrulaştırdığını ifade ederek, “Zekâtı bu hale bulundu. getirmek gizli bir örgütün oyunudur. Maşa olarak kullanılan hem örgüte hem de cemaate cevap verdim. ‘Bu haramdır’ dedim. Hata işlemişsem beşere karşı hata etmişimdir. Eğer kitaplarımda bilmeyerek hata etmişsem affımı Allah’tan isterim. İnşallah Kuran’ın ayetini müdafaa etmişim. Her cezaya da razıyım. Çünkü Kuran’ın hakkını, fakir fukaranın hakkını müdafaa etmek her şeyden elzemdir” değerlendirmesinde Doğan, 67 yaşında, görme engelli ve MS hastası olmasına rağmen örgüt lideri iddiasıyla yargılandığına dikkati çekerek, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Sen misin gizli örgüte karşı bu kadar konuşan? Çile aylarımda ellerimi kelepçelediler. Biz maşaları tanımıyoruz. Bizi hapse sokan o gizli cemiyettir. Maşa, maşalığını itiraf edip otursun, tövbe etsin. Ben hakkımı maşalara helal ediyorum. Ama bir şartla. Tövbe etsinler. Hak dini kabul etsinler. Ben hapse girerken, kalbim onlara ağlamış. Eğer ayıp olmasaydı, onların yanında ağlayacaktım. Ya Rabbi diyordum, bunlar Müslümanlar, aldanmışlar beni hapse sokarlar. Sen, bunları bu felaketten kurtar. Savcıya da o duayı ettim. Hapiste bazı bombalar bize isnat edilmişti. Bombalarla ilgili adli tıp raporu geldi. Bombalarda 3 polisin parmak izi çıktı. Bu bombalarla uzaktan yakından alakam yok. O evi de ev sahibini de tanımıyor, bilmiyorum. 67 yaşındaki bir ihtiyar, gözü görmeyen, MS hastası, yolda yürüyemez bir mazlumun haline ne diyorsunuz? Suçum ne? Ne yapmışım?”
İki cemaat neden ayrıldı?
14 Aralık operasyonu sonrası Tahşiyeciler Grubu ve bu grubun lideri kabul edilen emekli imam Mehmet Doğan, kamuoyunun en çok merak ettiği isimlerden biri haline geldi. Sevenlerince “Muşlu Hoca Ağabey” olarak anılan Mehmet Doğan hakkında Nur cemaati kökenli İzzet Akyol Milliyet’e bilgi verdi. Akyol, Tahşiyeciler Grubu hakkında “Haşiye dipnot, Tahşiye ise dipnot düşürmek anlamını içerir. Risal-i Nur öğretisini Muşlu Hoca Ağabey olarak anılan Doğan’ın anlatımıyla benimseyenlere Tahşiyeci denilir” dedi. Akyol, şu bilgileri verdi:
Söylemsel radikalizm
“Doğan, 14 yaşından itibaren Bediüzzaman Said Nursi’nin ilk talebelerinden olan emekli Albay İbrahim Hulusi Yahyagil’in yanında dini eğitim aldı. Tahşiyeciler, demokrasinin şeytan icadı olduğuna, Batı dünyası ile cihat edilmesi gerektiğini savunur. Bu harekete gönül verenlerin sayısının 10 binin üzerinde olduğunu tahmin ediyoruz. Tahşiyeciler söylemsel radikallik içinde bulunan, ancak eylemci radikallik çizgisinde olmayan bir grup olarak öne çıkıyor. Tahşiyeciler, Gülen cemaatini, dinin özünü bozduğu, her şeye tavizkâr yaklaştığı gerekçesiyle sert biçimde eleştirir.”
Risal-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursi konusunda araştırmalarda bulunan Metin Karabaşoğlu ise, “Beddiüzzaman, eser yani Risale merkezli, düşünce ortaya koyarken, Gülen hareketi şahıs merkezli bir yapı içerisindedir. Nur cemaati içerisinde 1982 ve 1988’de yaşanan bölünmeler sonrası Gülen hareketi büyümüştür. Gülen cemaati ile aralarında tesettür, zekât ve dinler arası diyalog konusunda düşünce ve ayrışma vardır.” (MERT İNAN / İSTANBUL)