REFAHYOL Hükümeti, ömrü boyunca hiçbir işte dikiş tutturamamış mirasyediler gibi eline geçeni satıyor.
"Özelleştirme" diye diye iki yıldır bir karınca boyu yol alamayanlar, şimdi gözlerini öğretmenevlerine diktiler. Sızan haberlere göre satılacaklar arasında ilk sırada öğretmenevleri varmış.
Yasayı hükümet hazırladı, Cumhurbaşkanı da onayladı. Hem de ne zaman? Öğretmenler Haftası'nda.
Daha 5 gün önce öğretmenler gününde inandırıcılıktan uzak ağdalı laflarıyla öğretmenleri yere göğe sığdıramayanlar yine aynı isimler değil miydi!
Öğretmenevleri, ekonomik sıkıntılar içinde kıvranan eğitim ordusunun sosyal dünya ile irtibat kurabildiği yegane yerlerdi. Öğretmenleri bir kentten diğerine gittiğinde otel parasını nasıl denkleştireceğim, yemeğimi nerede yiyeceğim karabasanından kurtaran barınma ortamlarıydı.
Evlendiğinde düğününü, balayını yaptığı, çocuğunu sünnet ettirdiği, eşini dostunu ahbabını göğsünü gere gere götürdüğü kendi evleriydi.
Mirasyedi zihniyet, bu küçük lüksü onlara çok gördü.
HENRY Rosovsky'nin "Bir Dekan Anlatıyor" ismini taşıyan kitabını mesleğiniz ne olursa olsun mutlaka okumalısınız. Özellikle de üniversite camiasının okumasında büyük yarar var.
Henry Rosovsky, dünyanın en iyi üniversitesi olarak kabul edilen Harvard Üniversitesi'nin en büyük fakültesi olan Fen - Edebiyat Fakültesi'nde tam 11 yıl dekanlık yapmış. Bu süre içerisinde neler görmüş, neler yaşamış, büyük bir içtenlikle ve nüktedanlıkla ustaca kaleme almış. TÜBİTAK da, çok iyi bir seçim yaparak bu kitabı Türkçeye çevirmiş.
Kitapta öylesine ilginç anekdotlar var ki, sanki aynıları bizde de yaşanıyor. Örneğin, son yılların üniversitelerdeki en büyük tartışma konusu seçimler konusunda şu değerlendirme yapılıyor:
"Bizde dekan ve rektörler seçimle iş başına gelmezler. Atamayla göreve başlarlar ve işlerine son verilebilir. Bu, işin püf noktasıdır. Çünkü öğretim üyelerince yapılan seçimler, genellikle zayıf liderlerin iş başına gelmesine yol açar. Aklı başındaki hangi profesör kendi dalında bütçe kesintileri yapılmasını öneren bir dekana oy verir?.."Kitapta daha böyle tartışma yaratacak öylesine çok bölüm var ki, hepsini almaya kalksam değil benim köşe, gazetenin tamamı yetmez. Siz en iyisi mi, bu
YENİ atanan öğretmenlere yardımcı olalım derken, dün, çıldırma noktasına geldik. Telefonlarımız tam anlamıyla kilitlendi. Bu yazıyı yazmak için ayırdığım yarım saat dışında, ben ve diğer servis arkadaşlarım, bütün günü listelerden kimin nereyi kazandığını aramakla geçirdik. İstisnasız binlerce telefona baktık. Kızmamaya, sinirlenmemeye, tölaranslı olmaya çalıştık.
Onlar haklı olarak, bir an önce atamalarının yapılıp yapılmadığını öğrenmek isterken, biz de madem hizmet veriyoruz, daha fazla adaya yardımcı olalım diye tempolu olmaya çalıştık.
İnsanı çileden çıkartan öyle telefonlar geldi ki! Bunlar nasıl sınıfa girip öğretmenlik yapacaklar merak ediyorum.
Dünkü tayinler tam anlamıyla bir hayal kırıklığı oldu. Öncelikle eğitim fakültesi mezunlarının tayinleri beklenirken, sınıf öğretmenliği için atamalar yapıldı. Bu yapılırken de, daha önce formasyon eğitim alanların bu durumu hiç bir şekilde gözönünde bulundurulmadı. Yani öğretmen olmak için 7 - 8 ay işinden gücünden, ailesinden uzakta on milyonlarca lira haracayarak, öğretmen olmak için samimi çaba gösterenlerle, aklında hiç öğretmenlik yokken, işsizlik nedeniyle bu işe başvuranlar, aynı kefeye kondu.
Eğitim Fakütesi dışındakilerin
Atatürk'ü sevdirmek için herkes birşeyler yaptı. Ama görüldü ki, abartılı ve samimiyetsiz uygulamalar, yarardan çok hep zarar getirdi.
Devlet sadece kağıt üzerinde ya da nutuklarda Atatürk'ü ve devrimlerini yaşatmaya çalışırken, O'na karşı olanlar, kişiler üzerinde çok etkili olan yüz yüze yöntemlerle, karşı cephe oluşturdular.
Tarikat yurtlarında, tarikat evlerinde, tarikat pikniklerinde ve her türlü tarikat ve parti toplantılarında, usta konuşmacılarla adeta beyinleri yıkandı. Bir kişi üç kişiyi, o üç kişi de 33 kişiyi eğitti. Bütün bunlar devletin gözü önünde oldu ve olmaya da devam ediyor.
Devletin bu hoşgörüsünü, kendi temel ilkeleri için de göstermesini bekliyoruz. Artık sayıları bir bir azalan, yaşayan tarihlere, katıksız Atatürkçülere kucak açmasını istiyoruz. Nasıl zorla güzellik ya başka birşey olmuyorsa Atatürcülük de olmuyor. Zorla koministlik olmadı çöktü, zorla şeriatcılık son yıllarını yaşıyıor. O halde, insanları Atatürkcü olmaya zorlama yerine. O'nu ve yaptıklarını, ne bir eksiğiyle, ne de bir fazlasıyla olduğu gibi anlatalım. Görün bakın o zaman, gençlerimiz Ata'sına nasıl sahip çıkacaktır...
Ünlü Tarihçi Cemal Kutay, geçtiğimiz hafta İSTEK Vakfı Semiha Şakir