Gelecek öğretim yılı için okul arayışı şimdiden başladı. Kimileri yeni bir okul, kimileri de nakil olabilecekleri bir okul arayışı içindeler.
Türkiye’de 50 bin civarında öğrenim kurumu var. Bir memnuniyet anketi yapılsa, acaba yüzde kaçı geçer not alır?
Yüzde 1’e iyi rakam derim. Ama o bile çıkmayabilir!
Memnuniyet anketini, elbette sadece halen o okulda okuyan öğrencilere değil, mezunlara ve velilere uygulamak gerekir.
O okuldan mezun olmak, ondan sonraki yaşamlarında yol gösterici oldu mu?
Daha da önemlisi, o okulda okumaya değdi mi?
Türkiye gerçekten de çok garip bir ülke. Neredeyse hiç kimse neyin ne olduğunun farkında değil. Örneğin anadolu liselerinde yabancı dille eğitim kalkalı yıllar oldu. Ama veliler hâlâ çocuklarına sınav stresi yaşatıyor. Üniversitelerde geçen yıl 100 bin kontenjan, göz göre boş kaldı. Kimsenin ruhu duymadı. En üst kurumsal makamlardan, “mesleki eğitime önem verilseydi, gençler işsiz kalmadı” açıklamaları yapılıyor ki anlamak mümkün değil. Çünkü Türkiye’nin sorunu iyi yetişmiş eleman sıkıntısı değil, hemen her alanda, mesleğinin piri binlerce genç bulmak mümkün. Ama gelin görün ki, istihdam olanakları yok gibi. Çünkü yatırım yapılmıyor!..
Şimdi böylesi bir ortamda, neden hâlâ çılgınca bir sınav yarışı söz konusu? Üstelik başvuran sayıları da giderek artıyor. Örneğin önceki yıl üniversiteye girmek için 1 milyon 451 aday başvurmuşken, bu yıl bu rakam 1 milyon 692 bine yükseldi. Anadolu liselerinde de durum farklı değil. Muhtemelen onlarda da bir artış olacak. Oysa mahalledeki klasik liselere bile anadolu lisesi tabelası asıldı. Yani ille de çocuğumu anadolu lisesine göndereceğim diye yıllarca parçalanmaya gerek yok.
Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da üniversitelerde en az 100 bin hatta
CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Süheyl Batum, önceki gece Genç Bakış’ın konuğuydu. Kültür Üniversitesi’nde öğrencilerin sert sorularına muhatap oldu. Öğrenciler onu, o iktidarı eleştirdi.
Darbeye kesinlikle karşı olduğunu ve sözlerinin yanlış aksettirildiğini söyledi. Partisi ve Genel Başkan Kılıçdaroğlu ile arasında bir sorun bulunmadığını ısrarla vurguladı.
İşte programdan satır başları:
- “Kâğıttan kaplan” sözünü bilinçli olarak söyledim. Hiçbir şekilde de geri adım atmadım. Benzer bir sözü Bülent Arınç da söyledi. Türkiye’de kıyamet koptu mu? Çıt yok. Mümtazer Türköne bunlar kâğıttan kaplandır diye yazmış. Hiç duydunuz mu? Sayın Başbakan şehitlere kelle dediği için tazminata mahkûm oldu. Haberiniz oldu mu? Ama Süheyl Batum söylediğinde bir anda tüm televizyonlarda birinci haber. Bu size ilginç gelmiyor mu?
Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmen atamaları ile ilgili zehri zemberek açıklama yaptı. Gazetecilere yüklenmiş. Ağır ithamlarda bulunmuş. Yorumuna girmeden önce isterseniz gelin önce o açıklamayı okuyalım:
“Milli Eğitim Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu tarafından Şubat ayında atama yapılmayacağı defalarca açıklanmasına rağmen, bazı köşe yazarlarının, konuyu çarpıtarak ele aldığı gözlemlenmiştir. Şubat ayı içinde atama yapılmayacağı tarafımızdan, 31 Aralık 2009 ve 26 Ocak 2010 tarihinde yapılan basın açıklamalarıyla da duyurulmuş ve 2010 yılında Şubat ayı atamaları gerçekleştirilmemiştir. Ancak, bir kereye mahsus 10 bin öğretmen atamasının ilki 2010 yılı Haziran ayında yapılmıştır. Böylece, 2008-2009 yıllarında KPSS sınavına girip, başarılı olan öğretmen adaylarımızın Şubat ayında gerçekleştirilmeyen atamadan ötürü herhangi bir hak kaybı olmamıştır.
Öğretmen adaylarının umutları üzerinden beslenerek, spekülatif yazılar ve haberlerle adaylar üzerinde Şubat ayında atama yapılacağı beklentisinin oluşturulması son derece üzücüdür. Milli Eğitim Bakanlığı olarak bir kez daha belirtmek isteriz ki, eğitim-öğretimin bütünlüğünün aksamaması için her yıl yaz dönemi tek atama yapılacaktır ve
Galatasaray Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ethem Tolga, Fransa’nın en büyük devlet nişanlarından biri olan Legion d’Honner Şövalye ödülüne layık görüldü.
Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner’in önerisi ve Devlet Başkanı Sarkozi’nin onayı verilen berat belgesi yakında Fransız Büyükelçiliği tarafından Rektör Tolga’ya takdim edilecek.
Ödülün verilme gerekçesi ise, Galatasaray Üniversitesi’nin modernizasyonu, yapılan reformlar ve iki ülke arasındaki ilişkileri üst düzey bir seviyeye getirmesindeki katkıları.
Legion d’Honner nişanı, Fransa’nın Napolyon’dan bu yana verilen en üst devlet nişanlarından birisi.
Galatasaray Üniversitesi, Türkiye-Fransa arasında uluslararası bir yasa çerçevesinde kurulmuş ve öğrencilerinin yarısını merkezi sınav ile diğer yarısını da Galatasaray Lisesi ve Fransız okulları arasında seçme sınavı ile alıyor. Bu okullardan mezun olanlar, Fransa’daki üniversitelere başvuru sırasında da, o ülkede liseyi bitirenler gibi işlem görüyor.
Rektör Tolga, böyle bir ödüle layık görüldüğü için fazlasıyla mutlu. İlişkilerin daha da üst seviyeye çıkartılması için gayretlerinin süreceğini belirtiyor:
“Çünkü, Fransa da tıpkı bizim gibi yükseköğretimde ciddi bir
Türkiye ile KKTC arasındaki gerginlik, görünen o ki daha da tırmanacak. Ankara, yeni büyükelçi ile restini çekti, KKTC de daha büyük bir mitingle bu resti görecek. Peki ya sonrası? İşte onu hiç düşünen yok. Rumların kıs kıs gülmesi de kimsenin umurunda değil. Yeni Kıbrıs politikası da bu olsa gerek.
Üzülenler yok mu? Fazlasıyla. Hem Türkiye’de hem de KKTC’de. Ama onları duyan var mı?..
İşte bu konuda HH’nin haykırışı:
“Ülkemizde azınlık olduk”
“Lefkoşa’da doğup büyüyen, babası aslen Lefkoşalı, annesi aslen Limasollu olan Kıbrıslı bir gencim...
19 yaşındayım, Fransızca, İngilizce, Yunanca, Almanca bilmekteyim.
Okuma yazma bilmeyenlerin çoğu kadın. Bu yüzden de kampanyaların neredeyse tamamı kızlara yönelik. Çok da etkili oldular. 10 yıl öncesi ile kıyaslandığında, kız öğrenciler arasındaki okullaşma oranı, anaokulundan üniversiteye kadar büyük bir ivme gösterdi. Ama bu sevindirici gelişme, nereye kadar devam edecek? İşte bu çok önemli!
Bir öğretmenden mektup geldi. Köyünün ilk üniversite bitireniydi. Onunla birlikte üniversiteye giden kız öğrenci sayısında patlama olmuş. “Ama şimdi hiç giden yok. Çünkü 5 yıldır atanamayan bir öğretmen olarak halime bakıp, okudu da ne oldu diyerek bu sevdadan vazgeçtiler” diye içini dökmüştü.
Yurt ve burs bulamadığı için üniversite öğrenimini yarıda bırakan kız öğrencilerin hikâyeleri de saymakla bitmez. Peki “Haydi Kızlar Okula” demek yetiyor mu? Devamında onları hayata kazandıracak projeler üretebiliyor muyuz?..
Bu çığlığı birileri duymalı
İşte size, hemen her gün onlarcası gelen mail’lerden birisi. Mİ, kendini geliştirmek için mücadele veren bir kızımız. Ama artık tükenme noktasına gelmiş. Tıpkı binlerce, on binlerce diğer kız öğrenciler gibi. Peki, elinden tutan yok mu? Hayır. Aşağıdaki satırları okuduktan sonra, muhtemelen fazlasıyla
Türkiye ile KKTC arasında yaşanan “pankart“ ve “besleme“ krizi, önceki gece Genç Bakış’ta tartışıldı. Kadir Has Üniversitesi’nde gerçekleşen programda, dikkati çeken en önemli nokta, daha büyük krizlere hazır olmamız. Bunun nedeni ise uluslararası çözümsüzlük.
200 bin nüfusla KKTC’de askerler hariç 450 bin ekmek satılması, adada yaşayan gerçek nüfusu da tartışmalı hale getiriyor. 600 bin diyenler de var, 800 bin diyenler de. Yazın bu rakam 1.5 milyona kadar çıkıyormuş. Krizin arkasındaki asıl nedenin bu olduğunu iddia edenler de az değil.
İşte programdan satır başları:
Serdar Denktaş - Demokrat Parti Genel Başkanı
- Sürekli siz beceremezsiniz, siz yapamazsınız yaklaşımı ve atanan bazı bürokratların tepeden bakan bir yaklaşımla bakanlarımızı, başbakanlarımızı çağırıp bunu yapacaksın aksi takdirde bütçe yardımı yapılmayacak tavırları sonrasında bu noktaya gelindi. IMF’nin Türkiye’ye yaptıklarından da ileri bir durum, bize dayatılanlar.