Fakülteler içerisinde girilmesi ve öğrenciliği en zor olanlardan birisi de hiç kuşkusuz tıp fakülteleri. En ağır ve en uzun eğitimi onlar alıyor. Dışarıdan bakıldığında gıpta duyulan bir noktadalar. Bir eli yağda, bir eli balda sanılırlar.
Ama son yasal düzenlemeler nedeniyle tabip odaları ayakta. Sağlık reformu, aile hekimliği, tam gün yasası ve daha pek çok “reform paketi” tartışmalı durumda. Ve kısa sürede biteceğe de benzemiyor...
Ama bugün ele almak istediğimiz asıl konu, doktorlardan çok tıp öğrencileri, özellikle de intörn diye isimlendirilen son sınıf öğrencileri. İsterseniz gelin lafı daha fazla uzatmadan önce onların sorunlarını dinleyelim, sonra da bu konuda yapılması gerekenleri hep birlikte tartışmaya açalım.
Ne olduğumuzu anlayamadık!
“Öncelikle Türkiye’de eğitime verdiğiniz önem için teşekkürlerimi sunuyorum. Herkesin sorunlarını tartıştınız, yazdınız. Ancak tıp fakültelerinin sorunlarına değinmediniz. Özellikle intörnlükten yani 6. sınıf tıp öğrenciliğinden bahsetmek istiyorum. Biz öğrenci olmamıza rağmen hastanede tüm yükü yükleniyoruz. Gerektiğinde öğrenci, hemşire, doktor personel oluyoruz. Her türlü fırçaya maruz kalıyoruz. Bizi destekleyen kimse
Devlet Denetleme Kurulu, Cumhurbaşkanı’na bağlı en üst denetim organı. Strasbourg’da konuşan Gül, Dink suikastıyla ilgili idari soruşturmaların sonuçsuz kalmasını “vahim“ olarak nitelendirerek, “AİHM’nin bu yüzden Türkiye’yi mahkûm etmesini hazmedemem. Zaten kendi vatandaşını koruyamamışsın. Oradaki ihmaller belli. İnsanlar yakalamış ama dava bitmemiş. Bu bizim için büyük zaaf ve mahcubiyet. Mahcup olmayıp pişkinlik gösterirsen, o zaman daha kötü bir durum ortaya çıkar” diyerek Devlet Denetleme Kurulu’nu devreye sokacağını söylemiş.
Bu haber, dünkü gazetelerde manşetti.
Bu sözler, bana, hemen KPSS skandalı sonrasındaki haberleri anımsattı. O zaman da Sayın Cumhurbaşkanı’nın talimatı ile Devlet Denetleme Kurulu devreye girmiş ve çalınan KPSS sorularıyla ilgili araştırma başlatmıştı.
Peki ne sonuç elde ettiler? Duyan gören oldu mu? Belki de biz atladık. Belki de o gün tansiyonu düşürmek için söylendi. Umarız Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu duyarlılığını, başka kurumlar da gösterir ve aynı mahcubiyeti bu konuda da yaşamayız!
Yoksa yıpranan yüce makamlar oluyor...
Karnelere sakın kızmayın
Üniversite konseyi başkanları, nihayet ciddiye alınmaya başladı. Cumhurbaşkanı ve YÖK Başkanı’ndan sonra CHP lideri de kendilerini kabul etti. Yarın da Başbakan Erdoğan’la birlikte olacaklar...
Dışarıdan bakıldığında, aman ne güzel öğrenciler nihayet ciddiye alındılar gibi gözüküyor. Ama madalyonun bir de öteki yüzü var.
Gül, Çankaya’da sadece Ankara’daki üniversitelerin konsey başkanlarını kabul etti. Kılıçdaroğlu’na ise sadece 27 temsilci geldi. Erdoğan’ın Erzurum buluşmasına da 40 konsey başkanı davetli. Oysa 150’yi aşkın üniversite var.
İşte bu noktada kesinlikle ve kesinlikle ayırımcılığa gidilmemesi gerekiyor.
Konsey başkanlarından bir bölümü gençliğin de verdiği enerji ile acemilikle buna dünden razı. Daha şimdiden bazıları kendilerini taraf, bazıları da bitaraf olarak görmeye başlamışlar. Eğer kendi hallerine bırakılır ya da bu yönde telkinler artarsa bir süre sonra onları aynı masa etrafında toplamak zor olabilir. Bu nedenle, aralarındaki bağı güçlendirmek için her davete hiçbir ayrım gözetmeksizin istisnasız hepsini birden çağırmakta sonsuz yarar var.
Çankaya’da salon mu yok!
70 bin civarında sözleşmeli öğretmen var. Güya çoktan kadroya girmiş olacaklardı. Kimler söz vermedi ki! Ama sıfır elde var sıfır. Seçim nedeniyle biraz umutlanmışlardı ama nafile. Çünkü onlar gibi sözleşmeli kadroda bekleyen sağlık ve adli personel sayısı da yüz binlerle ifade ediliyor. Yani öğretmenler kadroya alınırsa, diğerlerini de almak gerekir. O kadar kadro açılamadığı için de, çareyi hiçbirine vermemekte buluyorlar. Oysa her yıl 10 bin, 10 eritilseydi şimdiye çoktan bitmişti. Ama önce niyet gerekiyor.
Neden huzursuzlar?
Peki niye ille de kadro istiyorlar? Bugüne kadar hep kendi ağızlarından sorunlarını dinledik. Ama artık eşler devrede. Çünkü en büyük mağduriyeti onlar yaşıyor.
Çok önemli iki maili sizlerle paylaşmak istiyorum. Belki Ankara’da birileri okur da yüreği sızlar ve gereğini yerine getirir...
İşte bu maillerden ilki:
“Eşim dört yıldır sözleşmeli öğretmen olarak çalışıyor. Sözleşmeli öğretmenler kadrolu öğretmenlerin sahip olduğu hiçbir haktan yararlanamıyor. Tayin hakları yok. Hiçbir zaman idareci olamıyor, eş ve çocuk yardımı alamıyorlar.
Eşimle aynı dönemde göreve başlayan öğretmenlerin hepsinin tayini çıktı ve gittiler. Ama biz geleceğe güvenle
Genç Bakış’ta görüşlerini dile getiren üniversite öğrenci konseyi başkanlarının görüşleri ve onlara yöneltilen eleştirilerden bazıları da şöyle:
Kapadokya Meslek Yüksek Okulu - Mustafa CARUS: Nevşehir Üniversitesi bizimle rekabet halinde. Bizim açtığımız programları kendileri de açıp bizi bitirmek için uğraşıyorlar.
Uludağ - Sami KANDEFER: Tıp fakültelerinde 6. sınıfla farklı uygulamalar var. Bazılarında öğrenciler okula bile gitmezlerken bazılarında bedava iş gücü olarak görülüyoruz. Mecburi hizmet, nöbetler işimizin bir parçası ama TUS sınavının zamanlaması bu anlamda yanlış.
Fırat - Mehmet GÜLÜMSER: Öğrencilerin barınma sorunları varken güçlendirme projeleri neden eğitim-öğretim yılının başlamasına 15 gün kala ihaleye çıkarılıyor?
Niğde - Berkay YAZIR: Öğrenciler, Niğde halkı tarafından gelir kaynağı olarak görülüyor. Bu düşünce yıkılmalı.
Kilis - Özen SÖYLEM: Taşradaki üniversitelerde Eski Çağ dersine inkılap tarihi dersi hocası geliyor.
Yaşar - Oğuz KARAKAŞ: İşverenler işe alırken bir yeterlilik istiyor peki üniversiteler bu yeterliliği ne kadar sağlıyor?
Genç Bakış’a katılan öğrenci konseyi başkanlarının görüşlerini yayımlamaya kaldığımız yerden devam ediyoruz. Görünen o ki, ne kadar kısaltsak da yarına da sarkacak. Çünkü program 5 saate yakın sürdü.
Konsey başkanlarının görüşleri kadar dikkat çeken bir başka nokta da onlara gelen tepkiler. Yarın bu tepkilerden bazılarını da sizlerle paylaşacağız. Programın videosunu egitimajansi.com’dan izleyebilirsiniz.
Yıldız Teknik - Mirkan Kemal ALP: YÖK Başkanı’yla, Başbakan’la, Cumhurbaşkanı’yla yapılan bu toplantılar bana biraz seçim yatırımı gibi geliyor. Toplantıda YÖK kapatılmalı dedim. Çünkü bilim üretmenin önünde engel teşkil ediyor.
Dokuz Eylül - Alp ÖZDEMİR: Manisa rektörünü talihsiz açıklamalarından dolayı kınıyoruz. Kimse bir öğrenciye seni üniversiteden kovuyorum diyemez.
Bilecik - Emir AYBERK: YÖK Başkanı’nın; “üniversitedeki kontenjanları patlattık” açıklamasına çok üzüldüm çünkü bu sadece işsizlik oranını suni olarak indirir.
Manisa Celal Bayar - Hamit GÖK: 6 kişinin gerçekleştirdiği bir eylem var ama bu 28 bin 600 kişiye mal edildi ve öğrenciler rektöre karşıymış gibi bir durum oluşturuldu. Ama öyle değil.
Ankara - Olcay ÇAĞLAR: Öğrenci konseylerinin en büyük
Öğrenci oyları ile seçilen üniversite öğrenci konseyi başkanları, önceki gece Genç Bakış’ın konuğu oldular. Başkanlar, geçen hafta Cumhurbaşkanı, çarşamba günü de YÖK Başkanı tarafından kabul edildiler. Gelecek hafta da Başbakan Erdoğan’la bir araya gelecekler. Peki bütün bu ziyaretlerde ne konuşuluyor ve öğrenciler hangi sorunlarını dile getiriyorlar?
Daha da önemlisi öğrenci konseyleri, öğrencileri ne kadar temsil ediyorlar, güncel tartışmalara hangi gözlükle bakıyorlar. Örneğin polisin orantısız güç kullanımı konusunda ne düşünüyorlar?
Şaşırtıcı tespitler var. Konsey başkanları, Ankara’nın havasından etkilenmiş olacaklar ki, öğrenci olayları söz konusu olduğunda büyük bir çoğunluğu, öğrencilerden çok hükümeti, YÖK’ü, rektörleri ve polisi savundu.
Kurumlara olan güvensizlik ise had safhada, ne siyasete güveniyorlar ne de medya, yargı ve üniversiteye. Her şeye kuşku ile bakıyorlar.
Peki, “ucube“ tartışmasına nasıl bakıyorlar? Çoğu tarafsız kalmayı tercih etti.
Ciddi anlamda yabancı dil eğitimi verildiğini söyleyenlerin sayısı ise yok denecek kadar azdı. Göstermelik dil eğitimi olduğunu savunuyorlar.
Üniversite gençliği son zamanlarda çok revaçta. Televizyonlarda sadece dayak yiyenleri görüyoruz ama öğrenci konseyi başkanları, en üst düzeyde ağırlanıyorlar.
Önceki hafta Cumhurbaşkanı kabul etti. Bugün de YÖK Başkanı Özcan’ın konuğu olacaklar. Gelecek hafta ise Erzurum’da Başbakan Erdoğan tarafından kabul edilecekler.
Öğrenci Konseyi başkanları, bu gece de Genç Bakış’a misafir olacaklar.
Köşkte, YÖK’te neler konuşuldu, neler konuşulamadı? Başbakan Erdoğan’la neleri konuşacaklar?..
Öğrencilerin, bu kadar revaçta olmaları, elbette ki seçim nedeniyle. Daha da önemlisi artık sandığa sıcak bakıyor olmaları. Daha önce seçim, sandık, politikayla o kadar yakından ilgilenmiyorlardı. Ama giderek artan bir şekilde Türkiye’nin sıcak gündemine ilgi göstermeye başladılar. Bunun anlamı da siyasete yön verme noktasına geldiler.
Siyasetçilerin kendilerini ciddiye almaları da zaten bu yüzden. Umarız aynı ilgi, seçimden sonra da devam eder...