Diyalog Üniversite önünde bu kadar yığılma varken, yeni üniversiteler kurulmasın demek haksızlık olur. Elbette kurulmalı. Devlet üniversiteleri de, vakıf üniversiteleri de. Ama bunun bir de kuralı olmalı. Her isteyen istediği yere, kendi tercihlerine göre kolayca üniversite kuramamalı...Son beş yılda, devlet üniversiteleri gibi, vakıf üniversitelerinin sayısı da neredeyse ikiye katlandı. Ama kontenjan artışı yüzde 10 bile değil. Zaman içerisinde artar yaklaşımı da çok doğru değil, çünkü, yıllar geçtikçe kontenjanlar artmıyor, tam aksine, şişirilmiş kontenjanlar eritildikçe azalmalar oluyor.İşte bu yüzden, yeni kurulan tüm üniversiteler için ciddi kriterler getirilmelidir. Vakıf üniversitelerinin yarıdan fazlası İstanbul'da. Bu tempoda gidilirse, İstanbul'daki üniversite sayısı yakında 50'ye rahat çıkar. Bu da kimseyi şaşırtmasın.Peki, iyi mi olur, kötü mü?Artıları da var, eksileri de. Kurucular avantajlı, çünkü öğrenci de var, hoca da. Kamusal yarar açısından bakıldığında ise bir noktadan sonra çok fazla bir getirisinin olduğunu söylemek abartı olur. Birçok üniversitenin İstanbul'da olup olmaması fazla bir şey değiştirmez. Ama farklı bölgelerde olsalar, eminim ki, ülke yararı
Diyalog Çelik Cumhuriyeti'nde derebeylikler de yok değil. Bunlardan biri de Personel Genel Müdürlüğü. Yaptıklarını ben anlatayım, kararı siz verin. Öğretmenler çileden çıkmasınlar da ne yapsınlar?Bakanlık, 19 Haziran'da yayımladığı genelgeyle, özür durumuna bağlı eş durumu başvurularının 18 Haziran-5 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşeceğini duyurdu. Ama daha başvurular bitmeden 2 Temmuz'da elektronik başvuruları kapattı ve 3 Temmuz'da yeni bir genelge yayımlayarak başvuruların 2 Temmuz akşamı itibariyle, yani üç gün önce sonuçlandırıldığını duyurdu. Başvuru için son üç günü bekleyenler ise büyük bir hüsranla karşı karşıya kaldı. Milli Eğitim Bakanlığı, tam anlamıyla Çelik Cumhuriyeti'ne dönüştü. Bakan Bey ne derse o oluyor. Yasalarmış, yönetmeliklermiş, hiç önemli değil. Ama büyük konuşmamak gerekir. Olası bir AKP'li hükümette aynı koltuğa Mehmet Sağlam'ın oturtulması düşünülüyormuş ki Çelik'i bile arar hale gelebiliriz... Seslerini duyurmak istiyorlar ama muhatap bulamıyorlar. İşte yeni genelge:"19 Haziran 2007 tarihli, İl Milli Eğitim müdürlüklerine başlıklı açıklamamıza göre; yaz tatili özür durumuna bağlı yer değiştirmelere ilişkin I. grup başvuruların 18 Haziran-05 Temmuz
Diyalog Üniversiteyi kazanamayan da mutsuz, kazanıp mezun olan da. İşe giremeyen de hayal kırıklığı içerisinde, çalışan da.Eve kapanıp dışarı çıkmayanlar da var, her şeyi boş verip hayata küsenler de. 20'li yaşların başında 80'li, 90'lı yaşların yorgunluğu, bitkinliği, tükenmişliği içerisindeler.En kötüsü de umutlarını yitirmişler. Oysa onlara moral gerekiyor. Ama ara ki bulasınız. Şu günlerde milyonlarca genç hayal kırıklıklarının en büyüğünü yaşıyor. OKS ve ÖSS sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte rakam daha da büyüyecek. Ezbere ve sınavlara dayalı bugünkü sınav sisteminin, mutlu insan yetiştirmesi mümkün değil. Öncelikle umut tacirliğine son verilmesi gerekir. Sonsuz sınav hakkı tanıyoruz diye öğrencileri üniversite önüne yığmak, bugünkü hayal kırıklıklarının en önemli nedeni.Doktor, mühendis, avukat, öğretmen olamayacak çocuklara, bu hayalleri kurdurup, emeklerini, paralarını ve yıllarını çalıp, sonra da kusura bakma kontenjan yok demek en büyük hainliktir.Türkiye'de hiçbir konuda, maalesef, insan planlaması yapılmıyor. Ne doğarken ne de sonrasında. Eğitim ve istihdam politikası yok gibi, Çocuklara okuma çağındayken okuma- yazma öğretmeyip, treni kaçırdıktan sonra öğretip,
Diyalog Bunun en önemli nedeni de, ne devlet ne de vatandaş olarak, hizmet sektörünü benimseyememiş olmamızdır.Örneğin garsonluğu babadan oğula seçen kaç kişi var? Ya da çocukluğunda ben büyüyünce garson olacağım diyen. Peki servis sektörüne yönelik okullarımız var mı? Yok gibi. O halde on milyonlarca turisti kim, nasıl ağırlıyor?Yurtdışında bir otele ya da lokantaya gittiğinizde garsonların duruşuna, iş disiplinine, yaptıkları işin zarafetine hayran kalıyorsunuz. En son İtalya'daki garsonlar dikkatimi çekmişti. Sokakta görseniz, büyük bir şirketin genel müdürü sanırsınız. Ama o size hizmet ediyordu.Dünyanın en iyi aşçılık ve garsonluk okulları İsviçre'de. Geçen yıl onları gezmiştim. Hayran kalmıştım. Beş yıldızlı otel standardında öğrenim görüyorlardı. Yıllık öğrenim ücretleri de 40 bin euro civarındaydı. Öğrencilerin neredeyse tamamına yakını, ilk tercih olarak gelmişler. Neden doktor, mühendis, yargıç değil de aşçı, garson ya da otel yöneticisi olmayı istediklerini sorduğumuzda ise şaşkınlığımız daha da arttı. Çünkü bu işi yapmak istiyorlardı. Çünkü yaşam standartları çok yüksekti.Bir de bizim lise öğrencilerine sorun, içlerinde ben garson ya da aşçı olacağım diyen kaç kişi
Diyalog Belki de bu bir taktik. Yarısı inanmasa da diğer yarısı inanıyor. O da bize yeter mantığı güdüyor olabilirler. Diğer partiler de yapıyor. Ama iktidarda oldukları için asıl dikkat çeken AKP'nin söylemleri.Dışişleri Bakanı Gül, önceki gün, CNN'in teröre yönelik sorularını cevaplarken bakın aynen şunları söylemiş:"Türkçe öğretmediğin insandan ne beklersin? İlk defa biz çocuklara Türkçe öğretiyoruz." Pes doğrusu. Cumhuriyet hükümetlerinin 80 yıldır Doğu ve Güneydoğu'da eğitim adına yaptıklarını görmezlikten gelmek, başkalarının ağzıyla konuşmaktır. Daha önce de yapıldı, AKP iktidarı döneminde de. Ama hâlâ yetersiz. Bu doğru. Ama sanki Ankara'nın köyleri çok mu farklı?..Başbakan Erdoğan da önceki gün İstanbul'da, "Bizden önce İstanbul'da yolsuzluktan başka ne vardı? Ne yapıldıysa biz yaptık" dedi. Tıpkı Melih Gökçek'in Ankara'da sık sık söylediği gibi. Ama gelin görün ki Ankara'da başka şeyler bir yana, ne düzenli yanan elektrik ne de sürekli akan su var. İstanbul'da da farklı değil. Allah korusun, bir deprem olsa yüz binlerce ev yıkılacak. Tamam diğerleri fazla bir şey yapmamış olabilir. Ama üç dönemde yapılanlar bu kadar mı olmalıydı?..Bu yayın döneminin son Genç Bakış'ında
Diyalog Okullar yarım gün eğitim yaptığından, yakın akrabası olmayanlar için, çocuklarını bırakacak yer bulmak, zorun da ötesinde imkânsız.Kreş, anaokulu ve kolej ücretleri çalışan annelerin ücretlerinin bir hayli üstünde. Tam gün eğitim yapan okulların sayısı ise çok sınırlı. Ama bu konuda seçim bildirgelerinde neredeyse hiçbir şey yok. Oysa çalışan anne babaları yakalamak için, "Tam gün eğitim yapan okulların sayısını, fazlasıyla artıracağız" yönünde bir cümle konulsaydı, milyonlarca öğrenci ve velinin gönlü kazanılabilirdi.İki bini aşkın ilköğretim okulunun bulunduğu koskoca İstanbul'da sadece 15 tane Etüt Beslenme İlköğretim Okulu bulunuyor. Ve önlerinde çok uzun kuyruklar var. Sabah 09'dan akşam 18'e kadar eğitim yapan bu okullara girmek, üniversiteyi kazanmaktan daha zor. Kurayla öğrenci alıyor. Başvuru için anne babanın çalışması zorunluluğu var. Sınıf mevcutları da 30-35 arasında değişiyor. OKS'deki başarı oranları da bir hayli yüksek. Üstelik ücretsiz. Yani herkesin çocuğunu göndermek için can attığı okullar.Ama nedense bu okulların sayısı artırılmıyor. Bunun, özel kreşlere ve kolejlere öğrenci akışını artırmak için olduğunu iddia edenler var. Doğruluk payı da yok değil.
Diyalog Kararsız oyları hiç kimse çantada keklik görmemeli. Özellikle de AKP ve CHP. Eğer bu oylar onlara yönelecek olsaydı, çoktan yönelirdi. İktidar ve ana muhalefetten memnun değiller ki hâlâ kararsız durumdalar. Bu konuda başkalarına kızma yerine, çuvaldızı öncelikle kendilerine batırmalılar. Ne yaptık, daha doğrusu neler yapamadık ki kararsızların sayısı bu kadar arttı diye şapkalarını önlerine koyup düşünmeleri gerekir.Kararsızlar ne zaman karar verir hale gelir? Görünen o ki bu kararsızlık hali sandık başına gidinceye kadar devam edecek.Benim gibi pek çok seçmen, partilerin seçim bildirgelerini merakla bekliyordu. Eğitime, bilime, gençlere yönelik ne söyleyecekler diye gözleri, kulakları liderlerin açıklayacakları seçim bildirgelerindeydi. Ama tam bir hayal kırıklığı oldu.Ne gençler, ne öğretmenler, ne veliler, ne de üniversiteler aradıklarını bulabildiler. Yuvarlak laflar ve bir de ÖSS'nin kaldırılacağına ilişkin vaatler. Hepsi o kadar.Oysa eğitimde ciddi projeler büyük kazanımları da beraberinde getirebilirdi... Hiç bu kadar heyecansız seçim olmamıştı. Daha da vahimi, hâlâ en büyük parti, kararsızlar. Peki kararsızların oyları sandığa nasıl yansıyacak? İşte bu konuda ne
Diyalog Peki, sizce neden?AKP, tartışmalı konulardan uzaklaşıp merkez parti olma yönünde, bu sevdadan vaz mı geçti? Yoksa çok daha farklı planları mı var?Daha bir hafta önce, "YÖK'ü halledeceğiz" diyen Erdoğan, şimdi ne oldu da seçim beyannamesinde YÖK'ü ve katsayıları hiç dile getirmedi.AKP'nin bu konuda çok ince bir planı var. Bu kez, kurbağayı hiç ürkütmeden, dereyi geçmek istiyor. Hatırlanacağı gibi, bir önceki seçimde, YÖK'ü, katsayıları, türbanı halledeceğiz diye yola çıkıp hiçbir şey yapamamışlardı.Şimdi ise derin ve sessiz gidip YÖK, katsayı ve türban konularını kökten halletmek istiyorlar. Nasılı, yine Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı seçim beyannamesinde gizli. Erdoğan, öyle her şeyin ayrıntılı bir şekilde yer almadığı, çerçevesi daraltılmış bir anayasa istiyor.Anayasa'dan ilk atılacakların en başında ise ne geliyor? Tahmin edin?Kısaltılmışı üç harften oluşuyor... Yani YÖK ve YÖK'e ilişkin 130 ve 131. madde. Peki, bu iki madde Anayasa'dan çıkarsa ne olur?Ortada ne YÖK kalır ne türban yasağı ne de katsayılar. İş bu kadar basit.Hayali güzel. Uygulaması pratik. Sonuçları da sancısız olur.Hem de üstelik, Sivil Anayasa diye entel, danteller de destek çıkar. Bırakın eleştiriyi,