Eğitimde ciddi sıkıntılar olduğunu görmeyen, dile getirmeyen yok gibi!
Sorunların pek çoğu zaten kangrene dönüşmüş durumdaydı, pandemi de tuzu biberi oldu.
Gelinen son noktada, asıl önemli konu ise sorunların önemi ve büyüklüğünden daha çok, çözüm konusunda gösterilen samimiyet!
Çok söz söyleniyor ama arkası gelmiyor. Gelmeyince de güven erozyonu yaşanıyor, söylenenlerin inandırıcılığı kalmıyor. Örneğin önceki gün, Liselere Giriş Sınavı’nda uzun paragraflı sorular ve Dil Bilgisi’nden soru sorulmayacağı açıklandı.
Hem de en üst düzeyde ama aynı gün MEB tarafından açıklanan örnek sorularda, uzun paragraflar da vardı, Dil Bilgisi de! Ama en önemlisi, öğrenciler aylardır, bu tür sorulara hazırlanıyordu ve binlerce soru çözdüler. Emeklerine ve zamanlarına yazık değil mi?..
Eğitim kazanı fokur fokur!
Eğitimde sular durulmuyor. Durulacağa da benzemiyor! Okullar açıldı, sınavlar başladı, öğretmenlere aşı sözü verildi, kadro sayısı ve dağılımı can sıktı,
Kimilerine göre öğretmen olmak, dünyanın en keyifli işi.
Yarım gün eğitim, 3, 4 ay tatil, iş garantisi ve daha neler neler...
Davulun sesi uzaktan hoş gelir misali, söylenenlerden neredeyse hiçbiri doğru değil.
İçlerinde o durumda olan yok mudur, elbette vardır ama ne kadar ve o kadarı hangi meslekte yok ki?..
Söylentileri bırakıp, bugüne baktığımızda, görünen tablo, içler acısı!
Yüz binlerce evde adeta matem havası yaşanıyor.
Sözleşmeli öğretmen alım takvimi ve kontenjanların açıklanmasıyla birlikte yeni bir hayal kırıklığı daha yaşanıyor!
Kadro dağılımı hiçbir branşı memnun etmedi!
Hemen her konuda kafa karışıklığı yaşıyoruz.
Enerjimizi ve kaynaklarımızı çözüm için değil, incir çekirdeğini doldurmayacak tartışmalara ayırıyoruz.
Sınav ve ezber odaklı eğitim sistemiyle nasıl ki bir arpa boyu yol alamıyorsak, demagoji odaklı yaşam tarzıyla da çoğu zaman, birbirimizi yemenin ötesine geçemiyoruz.
Keşke biraz daha çözüm ve üretim odaklı olabilsek ama olmuyor, olmuyor, olmuyor!..
Demokraside çare tükenmez derler.
Güzel bir söz ve hayatın her alanı için geçerli.
Keşke, bu konuda bir farkındalık yaratabilsek, işte o zaman her şey çok kolay olabilir.
Şu sıralar, en önemli sorunumuz, pandemi ve okullar olduğu için bu konuya kafa yoran ve öneri getiren çok hem de çok fazla!
Görünen o ki güven erozyonu konusunda daha pek çok yazı yazmak zorunda kalacağız.
Neredeyse kimse, kimseye güvenmiyor. Güvenenler ise söylenenleri sorgusuz sualsiz, kabullenmekle yetiniyor ki, o daha da beter bir durum!
Evet, pek çok sorunumuz var ama eğer başta korona olmak üzere onlardan kurtulmak istiyorsak, birbirimize güvenmek zorundayız.
Güvenin yeniden inşa edilmesi noktasında, hepimize önemli görevler düşüyor!
Birinden bir şey istiyorsak, önce kendimiz uyacağız, taşın altına elimizi koymamız gerekiyorsa da önce kendimiz koyacağız ki, arkası gelsin!
Alman Bosch firmasının çok çarpıcı bir reklamı vardı. Diğer reklamlar uçtu gitti ama o hep aklımda kaldı. Kurucusu Robert Bosch’un sözleriydi:
“Müşterilerimin güvenini kaybetmektense her şeyimi kaybetmeyi tercih ederim...”
İşte bu yüzden, eğer başkalarının bize güvenmesini istiyorsak, ilk adımı kendimiz atıp onlara güvenmeyi öğretmeliyiz. Öğretmeliyiz ki devamı gelsin.
Üniversiteye giriş sınavları için başvurular bugün sona eriyor!
Sakın ihmal etmeyin, çünkü başvuru süresi muhtemelen uzatılmayacak.
17-18 Mart’ta mazerete dayalı “Geç Başvuru” yapılabilir ama o zaman yüzde 50 daha fazla ücret ödemeniz gerekiyor.
Bu arada Ortaöğretim Başarı Puanı’nın (OBP) bu yıl için kaldırılacağına ilişkin çok yoğun söylentiler var!
Doğru mu, değil mi belli değil! Çünkü resmi bir açıklama yok! ÖSYM, bu konuda mutlaka bir açıklama yapmalı!
Özellikle de eski ve yeni mezunlar arasındaki eşitsizlik nasıl giderilecek, buna açıklık getirmeli.
Bu konuda fırtınalar kopuyor!
ÖSYM’nin olası sınav açıklamasının içinde bu konu da kesinlikle yer almalı ki kafa karışıklığı ve şehir efsaneleri daha fazla artmasın!
Pandemide zor günler geride mi kalıyor yoksa daha uzun süre devam edecek mi, çok yakında hep birlikte göreceğiz. Temennimiz, artık bu zor günlerin bir an önce bitmesi yönünde ama hemen her gün çok daha dikkatli olmamız gerektiğine vurgu yapan açıklamalar var.
Her şeye rağmen umutluyuz çünkü yaz geliyor ve kademeli de olsa içeride kapalı kalmaktan kurtulacağız…
Mart sonunda aşılama konusunda ciddi bir mesafe kaydedileceği söyleniyor. Haziran ortalarında da yerli aşılar vurulma noktasına gelebilir. Şu ana göre çok daha güvencede olabiliriz...
“Bereketli günler”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaz ayları için rezervasyonlarda patlama yaşandığına dikkat çekerek “Dünyada yıldızı giderek parlayan bir ülke olduğumuzun en önemli göstergesi misafir ettiğimiz özellikle yabancı turist sayının 52 milyonu bulmuş olmasıdır” dedi.
Erdoğan, turizmde bereketli günlerin bizleri beklediğine vurgu yaparak da bu konuda şunları söyledi:
“Her ne kadar salgın sebebiyle bu sayıda bir düşüş yaşanmış olsa da
Görünen o ki okulların açılış takviminde il bazında önemli değişiklikler olabilir. Valiliklerce dün yayınlanan açıklamalar da bu yönde. Çünkü haftalık olarak belirlenen, yeni risk haritası yarınki son duruma göre şekillenecek, Bakanlar Kurulu’nda tartışılacak ve akşam saatlerinde de kamuoyuyla paylaşılacak.
O kadar bekledik, bir gün daha bekleriz ama keşke bu karar, son dakikaya bırakılmadan, cuma günü alınsaydı!..
Peki, bu arada yarın yapılacak sınavlar ne olacak?..
Sohbetten kalanlar?
Milli Eğitim Bakanı Selçuk ile cuma günü uzun uzadıya konuştuk.
Dün en çok sorulan soru şuydu:
Peki, sizde bıraktığı izlenim neydi?
Hemen her soruya cevap vermek istedi ama bazıları onun kontrolünde olan konular değildi, bazıları da pandemiyle ilişkiliydi. Bu yüzden birçok soru havada kaldı.
Milli Eğitim Bakanı Selçuk ile ara ara telefonda görüşüyorduk ama ne zamandır yüz yüze görüşmemiştik. İstanbul’a gelince, merak edilenleri bir de biz soralım istedik.
Pazartesi sadece onun için değil, milyonlarca öğrenci, öğretmen, veli ve ülkemiz için önemli bir gün.
Pandemi riski hâlâ devam ediyor olsa da normalleşme sürecine geçilecek ve bu çerçevede, neredeyse bir yıldır kapalı olan okullar kademeli olarak açılacak?
Peki, buna ne kadar hazırız?