Bilim nerede?

9 Temmuz 2000


       Üniversiteler bilimin kalesi olması gereken yerler. Ama onlar aylardır rektör kim olacak diye yatıp kalkıyorlar. Sanki Ahmet değil de Mehmet rektör olsa bilime çok daha fazla önem verecek...
       Bütün kavga, koltuğa hangi tarafın adamının oturacağı yönünde. Kim daha fazla bilimsel üretkenliğe sahip bu hiç kimsenin umurunda değil!..
       YÖK, doçent ve profesör olacaklarda uluslararası bilim arenasından kaynak gösterilmiş yayın zorunluluğu istiyor. Aynı yeterliliği rektör ve YÖK üyesi olacaklarda da arasa ya! Ama nerdeee...
       Eğitim, bilim ve teknoloji, yoğun bir şekilde Türkiyenin gündemine hiç bir zaman girmedi. Sekiz yıllık kesintisiz eğitim yasasının çıktığı dönemde, eğitim biraz konuşulur gibi oldu ama çok çabuk unutuldu. Bilim ve teknoloji ise bu çağda bile hala öcü gibi korktuğumuz kavramlar.
       Cumhurbaşkanının, başbakanın, başbakan yardımcılarının internetle henüz tanışmadığı, TBMMM'nin bilim ve teknoloji bakanlığına sıcak bakmadığı, TÜBİTAK, Deprem Konseyi gibi bilimsel kurulların

Yazının Devamı

Tarikatçılara veto

8 Temmuz 2000


       YÖK'ün dünkü tarihi toplantısı uzun sürmedi. Operasyon iki saate tamamlandı. Günlerdir süren çok yönlü hazırlıklar çerçevesinde, bazı isimlerin üzeri çizildi. İzmir Dokuz Eylül, Erzurum Atatürk ve Malatya İnönü üniversitelerinde en çok oy alan adaylar, Cumhurbaşkanı Sezer'e bildirilen üç kişilik listede yer almadı. Bu arada seçimlerden 2 ve 3'üncü çıkan pek çok aday da YÖK'ün vetosundan kurtulamadı.
       YÖK'teki oylamada tarikat bağlantısı olduğu iddia edilen adaylarla, üniversitede huzursuzluk yarattığı öne sürülen isimler liste dışı kalırken, MHP'li adayların veto yemenin aksine kollandıkları dikkati çekti. MHP ile sıkı fıkı ilişkide olan en az 5 aday, Cumhurbaşkanı Sezer'e gönderilen listede ilk sırada yer aldı. Anlayacağınız tarikatlar için işleyen Demokles'in kılıcı, MHP'liler için pas geçti...
       Söz konusu kişiler DSP'li, FP'li ya da bir başka partiden de olsa aynı tepkiyi ortaya koyardık. Bizim kaygımız MHP'li olduklarından kaynaklanmıyor. Siyasi kimliklerini, akademik kimliklerinin önüne çıkartarak oy almaları ve seçildikten sonra da kadrolaşmaya

Yazının Devamı

Sınav hakkı!!!

7 Temmuz 2000


       On binlerce evde yas var. Veliler, sınıfta kalan çocukları için gözyaşı döküyor. Son günlerde gelen faks, telefon ve mailler hep bu yönde. Anne, babaların isyanı; çocuklarının sınıfta kalmalarından çok yazboz tahtasına dönen sisteme...
       Eskiden geçen geçer, kalan da kalırdı. Kalan niye kaldım diye feryat etmezdi. Bilirdi ki, çalışan geçer, çalışmayan sınıfta kalır. Sonuçlar da değişmezdi. Şimdi öyle mi? Sabah akşam yönetmelikler değişiyor. Tek dersten zayıfı olan sınıfta kalıyor, 4, 5 dersi olan sınıf geçiyor. Dahası; öğrenciden bir yılda başarılı olamadığı derslerden okullar kapandıktan sonra bir hafta içinde çalışıp sınıf geçmesi isteniyor. Nereden baksanız çelişkilerle dolu bir sistem. Ama her zaman olduğu gibi acı fatura, eğitim sistemini yazboz tahtasına çevirenlere değil yine öğrenciye çıkıyor.
       Tek dersten, birkaç puan yüzünden, 1.5 günlük devamsızlık nedeniyle öğrencinin bir yılı yakılır mı? Yakılıyor işte. İşin garibi de bütün bunları eğitim adına yapıyorlar!..
       Bakan Bostancıoğlu, yine veliye, öğrenciye

Yazının Devamı

Bu ne sevgi ah?

6 Temmuz 2000


       Bir şeyi artık çok iyi anladım. İnsanlarımızın kıymetini sağlıklarında değil, ancak öldükten sonra anlıyoruz. Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Turgut Özal, Ahmet Taner Kışlalı, Barış Manço ve en son olarak da Kemal Sunal'da buna bir kez daha şahit olduk.
       Sunal'ın cenazesini dün neredeyse tüm ulusal televizyon kanalları canlı olarak yayınladı. Tıpkı daha önceki cenazeler gibi. Cumhurbaşkanı'ndan sokaktaki vatandaşa kadar hemen herkes arkasından göz yaşı döktü. Tıpkı geçen yıl Barış Manço'nun arkasından olduğu gibi. Ama Barış Ağabey'i de, ulusça arkasından ağladığımız diğer isimleri de o kadar çabuk unuttuk ki!..
       Abdi İpekçi'nin, Uğur Mumcu'nun, Çetin Emeç'in, Ahmet Taner Kışlalı'nın katillerini bulabildik mi? Oysa arkasından namus sözleri verip, günlerce göz yaşı dökmüştük. Yine günlerce ardından gözyaşı döktüğümüz Özal'ın kabrini günde kaç kişi ziyaret ediyor? Barış Ağabey'in bir ömür uğrunda mücadele verdiği telif hakları yasası ne oldu?..
       Kemal Sunal, sağlığında sömürülen sanatçıların en başında geliyordu. Evet o

Yazının Devamı

Başarı ve matem

5 Temmuz 2000


       Milliyet 2000'in manşetinde dün çarpıcı bir yaşam öyküsü vardı. Boğaziçi Üniversitesi mezuniyet törenine tekerlekli sandalyeyle gelen Hakan'ın mücadelesini anlatıyordu. 17 yaşında felç olan ve sadece başı ile parmak uçlarını oynatabilen Hakan, tekerlekli sandalyede önce liseyi dışarıdan bitirdi. Ardından da iki üniversite diploması birden aldı. ABD'ye gitti. İşe girdi. Omurilik Felçlileri Derneği'ni kurdu...
       Ama herkes Hakan kadar azimli, çalışkan ve şanslı değil. Özellikle de okul ve hocalar açısından. İşte size Hakan'ın mutlu sonla biten öyküsünden farklı olarak acımasızca biten ayrı bir öykü. Ablasından dinleyelim:
       "Kardeşimin böbrekleri çalışmıyor. Henüz 16 yaşında. Bu yıl lise ikinci sınıfı ikinci kez tekrar ediyordu. Çünkü önemli sağlık problemi vardı. Kardeşimi tarif etmek gerekirse; yüksek tansiyonun yol açtığı görme bozukluğu, üre eksikliğinden kaynaklanan işitme azlığı, kemik erimesi ve en önemlisi de haftada üç gün zorunlu bağlandığı diyaliz makinesinden kaynaklanan protein eksikliğinin yol açtığı fizyolojik gelişimini tamamlayamamayı

Yazının Devamı

Teknolojik kültür

4 Temmuz 2000


       Arada bir güzel şeyler de oluyor. İstanbul'da dün başlayan ve üç gün sürecek olan bilgi teknolojilerine yönelik uluslararası konferans da bunlardan biri. Boğaziçi Üniversitesi, Teknolojik Eğitimi Geliştirme Vakfı (TEGEV) ve Unesco tarafından gerçekleştirilen konferansta, bir anlamda milenyum eğitimi tartışılıyor.
       Benim konuşmacı olduğum panelde mekatronik mühendislik ele alındı. Geleceğin mühendisliği olarak tanımlanan mekatronik mühendislik, makine, elektrik / elektronik ve bilişim mühendisliklerinin bir araya gelmesinden oluşuyor. Bu konuda ODTÜ, İTÜ ve Sabancı Üniversitesi'nde ciddi anlamda altyapı oluşturuluyor. Mekatronik mühendislerin mezun olduklarında çalıştıkları sektörlerin başında ise otomotiv, tekstil, enerji, makine imalatı, savunma sanayii geliyor. Kısacacı endüstri mühendisliğinin pabucunu dama atacak bir alan olarak görülüyor. Eğitimi şimdilik lisansüstü düzeyde yapılıyor.
       Teknolojinin girmediği alan kalmadı. Eğitimden, sağlığa, medyadan bankacılığa kadar yaşamın her anında teknolojiyle iç içe yaşıyoruz. Peki ama teknolojiye ne kadar yakınız?

Yazının Devamı

Nasıl bir staj?

2 Temmuz 2000


       Yaz ayları, staj ayları. Üniversiteli ve meslek liseli gençlerin, aldıkları teorik dersleri uygulamaya dönüştürdükleri önemli bir dönem. Bir anlamda hayata atılmanın provasının yapıldığı kritik günler...
       Öğrencilerin kimi zorunluluktan, kimi de isteyerek staj yapıyor. Kimi için staj belgesini bir an önce onaylatıp okula teslim etmek önemli. Kimi için de önemli olan belirlenen sürenin de üzerin de çalışıp işin inceeliklerini öğrenmek...
       Her sektörde olduğu gibi şu günlerde bize de yoğun talep var. Öyleleri var ki araya torpil koyup, hiç çalışmadan belgesini staj yapmış gibi gösterip onaylatmanın peşinde. Bazıları ise onların tam aksine kovsanız da gitmiyor. İlle de ben bu işi öğreneceğim diyor.
       Pekçokları için stajerler başağrısı. Ayak altında dolaşan okumuş cahiller. Ne yapsanız adam olmazlar diye bakarlar onlara. Moral verip iş öğreteceklerine, heveslerini kırıp gün boyu bir güzel haşlarlar onları...
       Bir bankaya, bir ofise, bir gazeteye ya da bir fabrikaya gittiğinizde kıyıda

Yazının Devamı

Yine hocalar

1 Temmuz 2000


       Not yükseltme sınavlarının sonuçları açıklandıkça, öğretmen kurulları sonuçlandıkça velilerden yükselen feryadın dozu da artıyor.
       5 üzerinden 3 ortalamanın olduğu yerde 2.96 ile tek dersten öğrenci bırakılır mı? Biraz mantığın, vicdanın olduğu yerde benzeri durumların yaşanmaması gerekir. Ama maalesef yaşanıyor. Deprem bölgelerinde bile.
       Sevgili öğretmenlerimizin pek çok sorunu olduğunu biliyoruz. İçlerinde sağduyulu olanların sayısının bir hayli fazla olduğuna da inananlardanız. Ama şunu da iyi biliyoruz ki, bazı öğretmenlerimiz sistemin çarpıklığının acısını öğrencilerden çıkarıyor. Sanki onlara hak ettikleri maaşın çok altında ücret veren onlar, sanki onları sürgüne gönderen, istediği yere tayin etmeyen hep öğrenciler. Gücü gücüne yetenin canına okur misali, öğretmenlerimiz de güçlerinin yeteceği tek kesim olarak öğrencileri görüyor ve onların canına okuyorlar.
       Elbette öğretmenlerimizin tümünü bu konuda suçlayamayız. Ama onlar da çok iyi biliyorlar ki, içlerinde bazıları adeta öğrenci ve velileri üzmek için

Yazının Devamı