Bilfen ve Eyüboğlu, İstanbul’un Asya yakasının önemli özel okullarından ikisi. Bugüne kadar hep Anadolu yakasında genişleme politikası izlediler. Şimdi ikisi birden Avrupalı oluyor. Eyüpoğlu Kemerburgaz’a, Bilfen de Bahçeşehir’e şube açıyor.
Seçilen bölgelerin her ikisi de İstanbul’un kalburüstü insanlarının oturduğu bölgeler. Her iki bölgede de iddialı okullar zaten vardı. Şimdi Bilfen ve Eyüboğlu’nun gitmesiyle rekabet daha bir kızışacak.
Her iki kurum da eğitim kökenli girişimcilerin kurduğu okullar zinciri. Özel okulculuğa yeni bir hava getirdiler. Bakalım yabancı kolejlerin ağırlıklı olduğu Avrupa yakasında, onlara ciddi anlamda rakip olabilecekler mi?..
İşlerinin hiç kolay olmadığını özellikle hatırlatıyor ve kendilerine bu yeni girişimlerinde başarılar diliyoruz...
Bu arada Türkiye’nin büyük sorunlarının yanında, vatandaşın ufak gibi görünen asıl sorunları göz ardı ediliyor. İşte onlardan bazıları:
Diplomaların asılları
“Üniversitelerimizle ne kadar yakından ilgilendiğinizi yazılarınız aracılığıyla biliyoruz. Lütfen şu konuyu gündeme getirir misiniz: Birçok gencimiz mağdur durumda. Şubat 2008’de yapılan yasa değişikliğiyle tıp, eczacılık ve sağlık sektörüyle ilgili fakülte mezunlarının özel sektörde çalışabilmesi veya özel işyeri açabilmesi için diplomanın aslının olması gerekiyor. Çıkış belgesi artık geçerli değil. Üniversitelerimiz de diplomaları çeşitli bahanelerle hazırlamıyor ve çocuklarımız çok mağdur. Lütfen gündeme getirin beklemekten usandık ve çocuklarımız ve biz mağdur olduk. Rafet Macit“
Öğrenciye kredi kartı!
“Üniversitede çocuğu olan bir veliyim. Bir kamu kurumunda da başmüfettişim. Üniversitede okuyan çocuğuma, bir bankadan kefilsiz kredi kartı verildiğini öğrendim. Bu durum beni rahatsız etti ve yaptığım bir minik araştırmadan sonra, bunun sadece benim çocuğumun değil, çok önemli bir öğrenci kitlesinin meselesi olduğunu, öğrencilere verilen kredi kartı sayısının yarım milyonu geçtiğini basından öğrendim.
Burada ciddi bir tehdit vardır: Bunlar öğrenci, ailesinin yardımı ve aldıkları krediden başka bir gelirleri yoktur. Ya geleceklerini ipotek edecekler ya da çoğunluğu fakir olan ailelerine bir kez daha ekstra külfet olacaklardır. Bunun olması mukadderdir.
Bir de bunun kötü yönünü düşünün; ailesine bildirmek istemeyen ama borcunu da ödeyemeyenler gayri meşru yollara sapmayacaklar mı?
Devlet, bu ve benzeri durumlarda, vatandaşının hak ve menfaatleri alenen tehlikeye düştüğünde, duruma müdahale eder. Etmelidir de...
Küresel krizin kapıda olduğu şu günlerde, sizi göreve çağırıyorum. Gelin bu kriz, fakir halkımızı, bir de kartla vurmasın. Siyasiler, bürokratlar, bankacılar, gazeteciler, vicdan sahibi insanlar...
Bankaların bu tür işlemler sonucu olabilecek zararlarını vergiden düştüklerini duymaktayız. Bu durumda millet icraya uğrayacak, bankalar alacağını alamadıklarında, bunu vergiden düştüklerinden yine bu zararı millet ödeyecektir. İnsaf ve izan sahipleri, lütfen bir an önce gereğini yapınız! Sedat Ergenç”
Kütüphaneler Haftası
“Her türlü bilinci besleyen ana damarın bilgi oluşu, aynı zamanda, tersine bir işleyişi de beraberinde getiriyor. Bilgi yetmezliğine bağlı bilinçsizlik. Bu, kalp yetmezliğinden daha ölümcül bir hastalıktır. Bulanık ve karmaşık görünen olaylar, olgular ve kavramlar, bilgi dışında bir süzgeçten kaynaklanıyor.
2000‘li yıllar, ne yazık ki, ülkemiz açısından okuma konusunda, özürlü bir kuşağın, yitik bir kuşağın, belirgin olarak ortaya çıktığı bir dönemi öne çıkarıyor.
Aydınlanmamızın pusulası sayılan okumayı, öğrenmeyi ve düşünceyi çoktan yitirmiş bulunmaktayız. Türkiye’nin bu okuma kısırlığı içinde, kendini ve sorunlarını, doğru ve sağlıklı bir biçimde anlama, algılama olanağı kısıtlanmıştır.
Bu kısıtlanış, değerli ve ciddi bir konuyu, sulandırmadan inceleme ve değerlendirme olasılığını düşürmektedir. Kütüphaneciler Derneği Başkanı Ali Fuat Kartal“
Özetin özeti: Ne olacak şimdi?..