Bilişim sektörü, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de zor günler yaşıyor. Aslında krizin boyutları bizde daha da büyük. Bu sektöre yatırım yapan firmalardan çoğu aradıklarını bulamadı. Dahası bu işe giriştiklerine bin pişman oldular. Oysa öncülerin başarısı, sektörün güçlenmesi ve genişlemesi açısından çok önemliydi.
Madem ki bilişim çağındayız öyle ya da böyle bilişim sektörünü yaşatmak zorundayız. Sanal dünya, artık yaşamımızın bir parçası. Bugün nasıl telefonsuz yapamayız noktasına geldiysek, yarın da bilgisayarsız, internetsiz bir yaşamı düşünemeyeceğiz.
Bilişimden en fazla yararlanması gereken sektörlerin başında eğitim, dolayısıyla da öğretmen ve öğrenciler geliyor. Ama gelin görün ki en büyük direnci onlar gösterdi. Eğitime yönelik olarak atılan pek çok adım sonuçsuz kaldı. Yatırımcılara büyük zarar verdi.
Her ne kadar devleti yönetenler bilime, teknolojiye, bilişime uzak olsalar da genç nüfus, özellikle de öğrenciler, çok önemli bir potansiyel. Yeter ki onları yakalamasını bilelim...
İxsir'i hatırlarsınız. Büyük reklam kampanyası yaptılar. Ama tutmadı. Önceki gün bir başka gruba devredildi. Eminim bu işte trilyonlar kaybedenler, neden kaybettiklerinin bir analizini yapmışlardır. Ama bu son, sanki daha baştan belliydi!
Eğitim sektörü gibi bilişim sektörü de hiç hafife alınmaya gelmiyor. Bu yüzden kokoreççi, kestaneci, Banu Alkan'lı reklam kampanyası sanki doğru bir seçim değildi.
Tıpkı şimdi hazır kart reklamındaki sevimli aşığı yok edip yerine Tarkan'ı getirmek gibi. Reklamcılar nedense olayın psikolojik ve sosyolojik boyutlarını hiç düşünmüyor. Çoğu zaman tanıtımı yapılan ürün ikinci plana düşüyor. Onlar için varsa yoksa reklamın ses getirmesi. Peki ya ürüne getirisi? O kimin umurunda!..
Bilişim sektörü canlanmalı, hem de çok canlanmalı. Başka yolu yok. Bilişimden uzak bir doktorun, mühendisin, bankacının, hukukçunun, öğretmenin, geleceğin dünyasında yeri yok.
Çocuklarımız, 10 yıl sonra Türkiye'deki yaşıtlarıyla değil dünyadaki akranlarıyla yarışacak. Onlar, bırakın her okulu, her sınıfa ve her öğrencinin evine internet bağlantılı bilgisayar ağları kurarken, biz olanları da batırıyoruz...
Madem ki bir bilim bakanlığımız yok, o halde birileri bu görevi sahiplenmeli. Yoksa kaçan treni yakalamak imkansız hale gelebilir!..
Sorun sadece bilişim sektöründe değil. Kitap da satılmıyor, gazete de. Bilim de üretilmiyor, teknoloji de. Bırakın Nobel almayı, daha aday adayı bile çıkaramadık. Kabahatlisi kim? Hiç uzağa gitmeyin. Hepimiziz. Popüler olanını tercih edip kestanecinin, kokoreççinin Banu Alkan'ın arkasına saklanıyoruz. TV'ler de öyle değil mi. Oysa günü kurtmakla, geleceği yakalamak birbirinden öylesine farklı ki.
Özetin özeti: İlim, bilim, eğitim, bilişim, hafife alınmaya gelmiyor. Atılacak her adım, bugün olduğu kadar geleceğe de yönelik olmalıdır. Siz onu ciddiye alırsanız o da sizi alır!..