Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türk insanı keşfetmeyi seviyor. En azından merak ediyor. Herhangi bir sorun karşısında pes etme yerine, nasıl çözerim diye kafa yoruyor. Önceki geceki Bizim Mucitler yarışmasının bende bıraktığı genel kanı bu yönde. Yediden yetmişe, en okumuşundan eğitimi yarım kalmışlara kadar hemen herkes yeni bir şeyler yapmanın peşinde.
Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da minik mucitlerimiz vardı. Biri eli kolu dolu anneler için paspasın altına zil koymuş, diğeri anneannesinin tarhana çorbası dakikalarca karıştırmasına dayanamayıp otomatik çorba karıştırıcı yapmış, bir diğeri de poşet çayları sıkma aparatı dizayn etmiş. Bol bol alkış aldılar, gelecek için umut verdiler.
Yarışmacı büyüklerin projeleri de yine ihtiyaçtan kaynaklanan projelerdi.
Furkan Kuru ile Mustafa Ayan sanal karakterler yaratıp kitap okumayı daha keyifli ve kolay hale getiren projeleri “Canlı Kitap”la birinciliğe hak kazandı. Bilgisayar yazılımı sayesinde kitaptaki bilgileri üç boyutlu animasyonlar haline dönüştüren projeyle birinci oldular.
Yarışmada ikinciliği, hiç bekletmeden kan sayımı yapan Dijital İris projesiyle Nevzat Özel alırken, yarışmaya fındık ayıklama makinesiyle katılan Ergün Aydın 3. oldu.
Ergün Mancar güneş enerjili araba, Neşet Oflaz mum atma cihazı ve Erkan Uzuner sıcak su tesisat cihazıyla finalde yarışan diğer “mucitler”di.
Özel Çağfen Koleji öğrencilerinin hazırladığı projeler jüri ve izleyiciler tarafından ilgiyle izlendi.

YÖK siyaset yapmıyormuş!

Bizim mucitler tam gaz

YÖK Başkan Vekili Doç. Dr. Ömer Demir geçen günkü yazımızla ilgili olarak önce aradı, ardından da bir bilgi notu gönderdi. Satır aralarında çok önemli tespitler var. Önce okuyalım sonra da hep birlikte sesli düşünelim:
“Sayın Abbas Güçlü;
Doğrudan şahsımla ve Yükseköğretim Kurulu’nun çalışmalarıyla ilgili olarak 2-3 ve 6 Mayıs 2008 tarihli köşe yazılarınızda yer alan değerlendirmelerinize yönelik olarak aşağıdaki açıklamanın yapılması gereği doğmuştur.
Öncelikle şahsımla ilgili olarak değerlendirmelerinize açıklık getirmek isterim. 1988 yılında lisans, 1990’da yüksek lisansı tamamladım. 1993 yılında doktor, 1996 yılında da doçent oldum. 2003 yılında TÜİK Başkanı kadrosuna atandığım için üniversiteden ayrıldım.
Bugüne kadar hiçbir üniversitede profesörlük kadrosuna başvurum olmadı. Bildiğiniz gibi, profesörlük unvanı, ancak bir üniversitede kadroya atanılarak iktisap edilebilmektedir. Bu nedenle profesör unvanına sahip olmamamda, yazınızda tırnak içinde verdiğiniz “yetersizlik” gerekçesini çok mesnetsiz ve incitici bulduğumu ve yasal hakkımın saklı olduğunu belirtmek isterim.
İkinci olarak, Yükseköğretim Kurulu’nun dışardan etkiye maruz kaldığı, çalışmaların Kurul’la ilgisiz kişiler tarafından yönlendirildiği iması Kurul’a karşı büyük haksızlıktır.
Görev yaptığım süre içinde böyle bir etkiyi haklı kılacak hiçbir gözlemimin olmadığını özellikle vurgulamak isterim. Yükseköğretim Kurulu, Sayın Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan başkanlığında, Genel Kurul ve Yürütme Kurulu’nun üyelerinin katkı ve katılımıyla yoğun bir tempoda çalışmaktadır.
Bu kapsamda Genel Kurulumuz 2008 yılının ilk dört ayında 6 toplantı gerçekleştirmiştir. Kurulun çalışmalarında önceleri olduğu gibi şimdi de sadece Kurul üyelerinin değil, üniversite mensuplarının da katkısı alınmaktadır. Bu amaçla üniversitelerimizin öğretim üyeleri,  Başkanlıktaki çalışmalara katkı sağlamaları amacıyla geçici olarak görevlendirilmektedirler.  Bu uygulama da Yükseköğretim Kurulu’nun çalışma usulüne göre yeni bir uygulama değildir.
Son olarak, yazınızda belirttiğiniz ‘yükseköğretim siyasi kadrolaşmayı hiç kaldırmaz’ yorumuna katılmamak mümkün değildir. Bu konuda yükseköğretim camiasının her ferdine büyük sorumluluk düşmektedir.
Üniversitelerimizi töhmet altında bırakacak açıklama ve tutumlardan özenle kaçınılmalıdır.
Saygılarımla. Doç. Dr. Ömer Demir, Yükseköğretim Kurulu Başkan Vekili”
Demir, her akademisyenin hayali olan profesörlük için kendi isteğiyle başvuruda bulunmadığını ısrarla söylüyor. Başkaları ise başvursa da kabul görmeyeceği için ertelediğini iddia ediyor. Böylesi söylentiler hep olur.
Açıklamada beni asıl ilgilendiren bölüm, Demir’in YÖK ve üniversitelerin siyasallaşmasına karşı gösterdiği duyarlılık. Tam aksi söylentilerin olduğu şu günlerde, bu açıklaması içime su serpti.
Altında imzası bulunan bu açıklamaya aykırı gelişmeler olduğunda kapısını çalacağımız ilk kişi o olacak. Bakın ne dediniz, neler oluyor diyeceğiz. Haklı çıkmasını canı gönülden diliyoruz.
Özetin özeti: Demir de umarız Başkan Özcan gibi hayal kırıklığı yaratmaz! Örneğin Danıştay’ın iptal ettiği türban genelgesi nerede yazıldı? YÖK’teki Kırıkkaleliler oluşumuna ne diyor?..