Günlerdir Anadolu yollarındaydık. Köşemizden ve güncel eğitim konularından uzak kaldık. Ama halkla iç içe olmak, sorunları yerinde ilk ağızdan dinlemek gerçekten çok çarpıcıydı. Keşke çok daha sık bunu yapabilsek...
Okuyucu olarak olup bitenleri uzaktan izlemek de bir o kadar ilginç. Gazeteler günlerdir Prof. Dr. Bülent Tanör'ün tedavisi için gerekli ilaç parasının ödenmediğini ve üniversiteden atılacağını yazıyor. Hele hele her fırsatta gazetecilik dersi vermekten geri kalmayan bazı ağabeylerimizin kalemlerinden kan damlıyor. YÖK'e ve üniversiteye söylenmedik laf bırakmadılar...
Konu ilgi alanımıza girince elbette yakından ilgilendik. Ama diğer meslektaşlarımızın yaptığı gibi tek tarafı dinleyerek değil! Önce Rektör Alemdaroğlu'nu arayıp, "Hocanın ilaç parasını neden ödemiyorsunuz, koskoca üniversiteye yakışır mı?" dedik. Anlattıkları yazılanlardan çok farklıydı. "Son iki yılda Sayın Tanör'ün tedavi masrafları için 48.5 milyar lira ödedik. Daha da öderiz, bu konuda hiç kimse için, hiçbir zaman sıkıntı olmadı" deyince bu kez Bülent Tanör Hoca'yı aradık. Gazeteler böyle yazıyor, rektör de aksini savunuyor, bu işin doğru ne? İsterseniz önce bunu açıklığa kavuşturalım dedim. Yazılanların gerçeği yansıtmadığını bazen gecikme olsa da ilaç paralarının ödenmesinde hiçbir sorunla karşılaşmadığını söyledi. Peki gazetelerde bu konularda yazılanları neden düzeltme yoluna gitmediniz sorusunu yönelttiğimde de "Hangi birisini arayacağım ama gerektiğini şimdi çok daha iyi anlıyorum. İhmal ettim. Siz bu konuda işin doğrusunu yazarsanız ben de memnun olurum" dedi.
Üniversiteden atılmasının istenmesine gerekçe olan konuda da yine önce iddia sahibi rektörün görüşünü aldım. Alemdaroğlu'na göre bu konudaki YÖK Yasası açık. Üniversitenin bilgisi olmadan, döner sermaye devreye sokulmadan tam gün çalışan bir öğretim üyesinin dışarıya iş yapması mümkün değil. Ama Bülent Tanör Hoca, fakültesinden izin almadan TÜSİAD'a rapor hazırlayıp kazanç elde etmiş. Dahası bunu yaparken döner sermaye'yi hiç devreye sokmamış...
Prof. Tanör, böyle bir çalışma için üniversiteyi haberdar etmesinin yasal bir zorunluluk olmadığını söylüyor. Yaptığı işin telif yasası kapsamına girdiğini, bu çerçevedeki çalışmalar için de üniversiteyi bilgilendirmenin ya da döner sermaye üzerinden iş yapmanın gerekmediğini belirtti.
Peki bu konuda üniversite ne düşünüyor diye tekrar rektöre döndüğümde, üniversite senatosunun oy birliği ile kabul ettiği komisyon raporunu gönderdi. Bir eserin telif yasası kapsamına girebilmesi yani izinsiz olarak yapılabilir olması için kapağında o eserin söz konusu kişiye ait olduğunun belirtilmesi gerekirmiş. Oysa hazırlanan eserin kapağında TÜSİAD'ın ismi varmış. Yani onların eseri gibi sunuluyormuş...
Tanör'ün bu konudaki cevabı ise "Olay çarpıtılıyor. TÜSİAD bu eseri benim hazırladığımı kabul ediyor. Önsözünde de yazıyor. Usul böyle olduğu için dış kapağa hazırlatanların, iç kapağa da hazırlayanın adı yazılıyor" yorumunu getirdi.
Özetin özeti: Son sözü; 26 Eyül'de YÖK Disiplin Kurulu söyleyecek. YÖK, rektör Alemdaroğlu'nun "hukun üstünlüğü hukukçular için de geçerli" görüşünü mü, yoksa Prof. Taner'in "hukuk benden yana onların amacı farklı" tezini mi ciddiye alacak hep birlikte göreceğiz...