YÖK'ün İstanbul Üniversitesi ile ilgili aldığı saçma sapan kararın yankıları sürüyor. Şimdi gözler Çankaya'da. Bize ulaşan son bilgi, Çankaya'nın seçim sonuçlarını dikkate alacağı şeklinde. En doğrusu da bu olur...
Milliyet'in dünkü manşetini okumuşsunuzdur: Önce doktor sonra anne.
Haber, ünlü doktor Teksen Çamlıbel ve eşi diye başlıyor ve oğullarının başından geçen hastane macerasını anlatılıyordu. Teksen Bey'in doktor eşinin, oğluyla birlikte kaza geçiren arkadaşının başında kaldığını, onun da neredeyse herkesin hemen her gün yaşadığı hastane eziyeti nedeniyle isyan halinde olduğunu öğrendik.
Haber daha sabah toplantısında konuşulurken Teksen Bey'in bize çektirdiği eziyet aklıma geldi.
Yedi yıl önceydi. Daha profesör olmamıştı. İstanbul'un ünlü hastanelerinden birinde şip şak muayene yapıyordu. Yan yana odalar düşünün. Hastalar içeriye alınıyor, Teksen Bey de sırayla bu odalara girip çıkıyordu. Tam anlamıyla beş dakikada Beşiktaş.
Haksız da sayılmazdı, bu kadar meşhurken, bu kadar kişi kendisine muayene olmak için sırada beklerken, insanları küstürmemek gerekirdi. O da onu yapıyordu.
Hastası eşimdi. Ama hep birlikte gittik. Operasyona karar verildi. Ameliyatı Teksen Bey yapacaktı. Ancak şartı vardı. Her ne kadar eşimin çalıştığı kurum hastane ile anlaşmalı da olsa, Teksen Bey'e muayene olmanın, onun tarafından ameliyat edilmenin farklı bir bedeli vardı. Tıpkı kendisine Çapa'da yapıldığı gibi o da bize, ya bu parayı yatırırsınız ya da ben ameliyat yapmam dedi.
Tabii farkı yatırdık ve ameliyata alındı. İşte asıl eziyet ondan sonra başladı.
Ameliyat da muayene gibi şipşak yapıldıktan sonra nekahet dönemi için odaya alındık. Eşim, narkozun etkisi geçip kendine geldiğinde sızlanmaya başladı. Ağrılar iyice artı ve aradan dakikalar derken, saatler geçmeye başladı. Bu arada Teksen Bey'i ara ki bulasın. Ya muayenedeydi ya da ameliyatta. Her seferinde şunu söylüyorlardı: Hangi durumda ne yapılması gerektiği başucunuzdaki kağıtta yazılı. Lütfen onu okuyun.
Doğru, ortada bir kağıt vardı. Yemeden içmeye, yatış şeklinden ağrıların hangi ilaç içilerek dindirileceğine kadar hemen her şey vardı. Ama doktor yoktu! Ne ameliyat öncesinde ne de ameliyat sonrasında doktor hasta arasındaki psikolojik bağ hiç kurulamadı.
Ben her ne kadar SSK hastanelerinde bile bir ameliyat sonrasında doktor hastasını ziyaret eder, bu nasıl özel hastane diye sesimi yükseltsem de değişen bir şey olmadı. Sonra hastaneden çıktık. Kontrol için gittiğimizde de Teksen Bey'i ara ki bulasın. Kontrolü, ameliyata katılan bir yardımcısı yaptı. Ve hala o operasyonun izlerini taşıyor...
Binlerce hoca tanıyorum. Ama birkaç parmağında birden pırlanta yüzük olan bir başkasını görmedim! Aslında ben baştan hata yaptım. Hoca reklama bayılıyor. Gazeteci olduğumu söyleseydim eminim farklı davranırdı. Ama ben de onu sevmiyorum...
Özetin özeti: Uğur ve Caner'e acil şifalar diliyorum. Sıdıka Hanım'ı da kutluyorum. Teksen Bey içinse söze gerek yok. Eminim hasta ve hasta yakını olmanın ne demek olduğunu şimdi anlamıştır!..