Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

YÖK’te garip gelişmeler oluyor. Görünürde Başkan Yusuf Ziya Özcan, ama sanki YÖK’ü başkaları yönetiyor. Tüm operasyonların perde arkasındaki isim İçişleri Bakanı Beşir Atalay. Uygulayıcısı ise Başbakanlık Müsteşarlığı’ndan sonra AKP milletvekilliğine seçilen Ömer Dinçer. Şimdi bu kervana bir süre önce YÖK Başkan Vekilliği’ne atanan Doç. Dr. Ömer Demir de katıldı. Evet evet, yanlış okumadınız, Doç. Dr. Ömer Demir. Yani profesörlerin, dekanların, rektörlerin en tepesine bir doçent getirildi. Hem de ilk kez. Tıpkı bir albayın Genelkurmay 2. Başkanlığı’na getirilmesi gibi...
Bu arada Başkan Bey’e, yani Yusuf Ziya Özcan’a, alt ve üst komisyonlar üyesi adı altında, sürekli danışmanlar atanıyor. Önceki gün bunlardan biriyle konuştum. “Başkanı hiç tanımam, bu konuyu kendisiyle hiç konuşmadık. Atamam yapıldığında şaşırdım. Ama yararlı olabileceğime inandığım için görevi kabul ettim” dedi. Eminim ki Başkan da danışmanlarından çoğunu tanımıyor. Yani birileri Başkan adına her şeyi yapıyor. O da görüntüyü kurtarmaya çalışıyor... Tabii ne kadar kurtardığı da ayrıca tartışılır.
Beşir Atalay, Ömer Dinçer, Başkan Vekili Doç. Dr. Ömer Demir ve YÖK’e yön veren daha pek çok ismin ortak özelliği ise, hemen hepsinin YÖK mağduru olmaları. Atalay, Kırıkkale Üniversitesi Rektörü iken “irticacı” suçlamasıyla görevinden alındı. Dinçer’in profesörlüğü “intihalci” gerekçesiyle iptal edildi. Demir ise “yetersizliği” iddiasıyla profesör yapılmadı. Eşinin üniversiteyle ilişkisi de Atalay ile birlikte, aynı gerekçeyle kesildi...
YÖK, bu arada, aylardır, süreleri dolan dekanların yerine atama yapmıyor. Rektörlük seçimlerini bekliyor. Belli ki bu konuda da belli beklentileri var. Kendilerine karşı olan mevcut rektörlerin belirleyeceği dekanları atama yerine, yeni seçilecek, kendilerine yakın rektörler için bu koltukları boş tutuyor. Ve bu da büyük rahatsızlıklar yaratıyor.
Başbakan Erdoğan’ın tüm bu gelişmelerden haberi var mı bilmiyorum. Ama yakında, olası bir YÖK ve rektörler krizi yaşanırsa, fatura yine ona çıkacaktır. Dahası, Kapatma Davası’na eklenmek için belge toplayan akademik hafiyeler çoktan işbaşında.
YÖK, daha önceki dönemlerde çok mu iyi yönetildi? Keyfi atamalar ve kadrolaşma hiç mi olmadı? Elbette oldu. Ama böylesi hiç görülmedi. Üniversiteleri “arka bahçe” yapma girişimleri hiç yaşanmadı.
YÖK ve üniversiteler, kışla ve yargı gibi, siyasi kadrolaşmayı hiç kaldırmaz. Hiyerarşik düzen bozulduğunda, evrensel kriterler yok sayıldığında, bu kurumlar derin yaralar alır. Tamiri ise çok sancılı olur.
İşte bu yüzden, yargıdaki ve kışladaki hiyerarşik düzen için gösterilen ihtimam, üniversiteler için de gösterilmelidir. Bu konuda dün de uyarılar yaptık, bugünde yapacağız, yarın da. Çünkü üniversitelerin yara aldığı bir ülkede, gençlerin ve ülkenin geleceği konusunda iyimser olmak giderek zorlaşır.
Anayasa’ya göre, YÖK Başkanlığı’na da yardımcılıklarına da alanlarında başarılı olmuş isimler, hiç akademik kariyeri olmasa da atanabiliyor. Ama eğer ille de akademik bir isim tercih edilecekse yine Anayasa’ya göre, tercihen rektörlük deneyimi yaşamış isimler olsun deniliyor. Ama nedense Çankaya, YÖK Başkanı atamasını yaparken, bu Anayasa kuralını göz ardı etti. Şimdi de YÖK başkan vekillerini seçerken hiyerarşik düzeni ve gelenekleri altüst ediyor.
Tehlikeli bir süreç. Bir o kadar da endişe verici. YÖK sanki eski yönetim mağdurlarının oluştuğu bir intikam üssüne dönüşüyor. Peki Türkiye ve üniversiteler bunu kaldırır mı? Kesinlikle hayır.
Özetin özeti: Hükümetin başında bin tane bela varken, yeni belalar açmanın kime, ne faydası var? YÖK, siyasi bir organ değil, tıpkı Yargıtay ve Genelkurmay gibi devletin en önemli, temel kurumlarından biri. Bir an önce bunun farkına varılsa çok iyi olur!..