Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ile bakan olduğundan bu yana ilk kez görüştük. İçten, samimi ve bir o kadar da rahat.
Sözlerine, bize sitemle başladı.
Medyanın üslubunu beğenmediğini, olumsuz haberlerin, öğretmen ve bürokratları üzdüğünü söyledi. ‘Eğitim yaz-boz tahtasına döndü’ benzeri tanımlamaların kendilerini rahatsız ettiğine sık sık vurgu yaptı.
O kadarla da kalmadı, “Yazdıklarınız, söyledikleriniz benim umurumda değil. Ama arkadaşlar üzülüyor” dedi.
Arada geçici bir gerginlik yaşansa da daha sonrası keyifli bir sohbete dönüştü. Karşılıklı görüş alışverişinde bulunuldu.
Bakan Bey, daha önce hep Ankara’daki gazetecilerle görüşüyordu. İlk kez İstanbul’a geldi. Eğitim konusunda kalem oynatan hemen herkes oradaydı. Özellikle yeni SBS konusundaki birikimleri eminim ki Bakan Bey’e, içinden de olsa, keşke İstanbul’a daha önce gelseydik dedirtmiştir.
Saatlerce süren toplantının önemli bir bölümünde yeni SBS konuşuldu. TEOG kısaltılması hoşuna gitmemiş. Biz de madem öyle artık yeni SBS deriz dedik...
Bakan Bey ve bürokratlar, bu eleştiri ve önerilerden sonra eminim ki yeni SBS’yi bir kez daha masaya yatıracaklardır.
Yoksa üzülen çocuklar, yıpranan MEB ve bozuk plak gibi aynı eleştirileri yazmak zorunda kalan da bizler oluruz...
Peki başka neler konuşuldu? Güncel ne varsa hemen her konu soruldu, konuşuldu. Önemli konuları da, siz sormadan ben anlatayım dedi...

Dershaneler ne olacak?
Başbakan Erdoğan, geçen yıl, dershanelerin 2013’te kapanacağını açıklamış ve ben de “Kaldıramaz, kaldırsın, elini de öperim, oyumu da veririm“ diye yazmıştım. Bu diyalog gündeme geldi. Başbakan’ın elini öptürecek misiniz dedim. Çok kararlıydı ama hiç inandırıcı ve adil bir çözüm gibi gözükmedi.
TBMM açılır açılmaz bu konuda yasal düzenlemeye gidilecek. Dershane sözcüğü eğitim sisteminden silinecek ve başka bir isimle yola devam edilecekmiş. Kaldırılıyor mu, kaldırılmıyor mu? El öpülmesini hak ettiler mi, hak etmediler mi ona da artık siz karar verin. Çünkü bu konuda jüri, siz olacaksınız!..
İşte toplantıdan bazı satır başları:

Birkaç MEB’e yeter

“Eğitim yaz-boz tahtasına döndü” klişesi, neresinden baksanız bu söylem bizi rahatsız ediyor. Bir yandan MEB’de pek çok şey yanlış deniyor. Düzeltiyoruz bu defa da MEB yaz-boz tahtasına döndü, her şey değişti deniyor.

Aslında işin özü şu: Milli Eğitim Bakanlığı, çok köklü bir kurum. Çok köklü bir hafızası, çok değerli bir bürokrasisi var. Şu anda görevde olan veya bizim tabirimizle havuzda, genel tabirle de kızakta olanlarla birlikte, birkaç milli eğitim bakanlığını idare edebilecek kalibrede bürokratlarımız var.
Eleştiriler yaralıyor

Eğitim, siyasal tercihlerimizin dışında mutabakat sağlamaya çok uygun bir yer. Yanlış yapabiliriz, yanlış yaptığımızı uygulamada görürüz. Öyle ki bazı şeyler var ki kağıt üzerinde doğru gibi görünebilir.

Biz bu sistemi oturtmak zorundayız. Sistemin özü okullarda yapılan sınavları öğretmenlerimizle birlikte güvenli hale getirmek. Evet notlar hormonlanıyor, böyle genel bir korku da var.

Tabii ki suiistimal edilecek, bizim görevimiz bunları etkisiz hale getirmek. Zaaflarımız var, ama bunları gidermek için tedbir almalı. Biz bunları başarabiliriz. Biz okullardaki bütün değerlendirmeleri, objektif notlar haline getirebiliriz. Ben öğretmenlerimize güveniyorum.

Sınav sonuçlarına göre öğretmenleri, okulları, dersleri de değerlendireceğiz.

Bakanların ömrü?

Bakanların ortalama ömrü 7 ay. Ben 9 aylık bakanım, ortalama bakanlık süresini geçtim. Dolayısıyla şimdi benim kafama göre bir şeyler yapma hakkım doğdu. Bizim eğitimle ilgili çok radikal tasarımlarımız var. Ancak bunlardan bir kısmı milli gelirimiz 10 bin doları aşmadığı sürece olmaz.

Biz şimdi otoyolda 160 kilometre hızla giden tırda rektefiye (motor yenileme) işlemi yapıyoruz. Çok riskli bir şey yaptığımızın farkındayız. Bunu 4+4+4’te yaptık. Her sistemi durdurmadık, süratini biraz durdurduk, bir yaz tatilinde olağanüstü çalışarak, bu sistemi bir yerden aldık, bir yere götürdük.
Eğitim neden değişmeli?

Milli eğitimin gizli anayasası olarak kabul edilen 80 Sayılı Karar’ı, öğretmenlerimizin ve üniversite hocalarımızın eleştirilerine açtık. Bir çalıştay düzenledik orada, kim Kürtçe öğretmeni olabilir, kim Lazca öğretmeni olabilir, felsefe grubu öğretmenlerine ayrıca hangi branşlarda öğretmenlik hakkı tanıyabiliriz, gibi konuları tartışacağız.

80 Sayılı Karar’ı değiştiren MEB, başka şeyleri de değiştirir. İstesek de istemesek de değişecek. Çünkü alan, dinamik bir alan.

Yeni SBS

Galatasaray, İstanbul lisesi gibi okullar ayrı sınav yapmayacak. Tabletli eğitim yaygınlaşıncaya kadar açık uçlu soru yok...

Yeni SBS’de aynı puan türünde yığılmalar olduğunda puanlar 700’e çekilebilecek.

Biz bu yıl kendi uygulama kapasitemizi ölçmek için sadece 8’inci sınıflara uygulayacağız. Seneye de 6 ve 7’lere uygulamayacağız. Önümüzdeki yıl, sonraki yıl bu sürekli kendini revize edecek. 6 ve 7’nci sınıfları dahil ettiğimiz zaman, açık uçlu sınavları yapabilmek istiyoruz.

Bu önümüzdeki yıl uygulanamaz. FATİH Projesi ne zaman tam randımanlı bir şekilde uygulanırsa, o tarihten itibaren diğer sınıflara da uygulayabilecek duruma geleceğiz.

Anadolu liselerine, eskiden olduğu gibi ilkokuldan sonra hazırlık sınıfı konulmalı. Ama altyapısı hazırlandıktan sonra. Dil eğitimi ne kadar erken başlarsa o kadar iyi olur.

İbadethane, erken evlilik

Öğrencilerin talep etmesi halinde, uygun yerde varsa, ibadethane açılabilir.

Eski yasada lisede evlenmek yasaktı. Evleneni kaydı siliniyordu. Oysa şimdi temel eğitim 12 yıla çıktı ve lise zorunlu hale geldi. Yani öğrencinin atılması mümkün değil. Evlenen, hamile kalan öğrenci açık liseye yönlendirilecek, mezun olması sağlanacak.

Atatürk ilkeleri kavramı çıkartılmadı. 157. Madde de zaten vardı ve hala var.

Özetin özeti: Eğitimde her şeyin yolunda gitmesini kim istemez ki! Eğer sorun üsluptaysa, biz yumuşatmaya hazırız...