Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Onca öğretim üyesi derneği var. Kel alaka konularda seslerini yükseltmeyi çok severler. Davul devletin sırtında, tokmak kendi ellerinde olsun isterler. Bu yüzden üniversiteye az kaynak ayrılıyor diye devleti eleştirir dururlar...
Az para verildiği konusunda haksız sayılmazlar. Ama nedense mevcut kaynakların kullanımı ve bilimsel üretkenlik söz konusu oldu mu seslerini pek duyamazsınız.
Örneğin dün yayımladığımız bilimsel üretkenlik sıralaması çok ilginçti. Anlı şanlı üniversitelerden bazıları hiç ortalıkta yoktu. Belli ki hocalarının holding danışmanlığı yapmaktan bilimsel üretkenliğe zamanları kalmıyor.
Yine hemen her konuda ahkam kesen profesörlerin akademik performanslarının da sadece laf üretmekle sınırlı kaldığını görüyoruz...
Devlet elbette üniversitelere ve bilime çok daha fazla kaynak ayırsın. Ama ondan daha önemli ve önceliği olan; acil bir üniversite reformudur.
Ülke genelinde devlet küçülsün, personel sayısı azaltılsın, bankamatik memurlarının işine son verilsin, kaynaklar en iyi şekilde değerlendirilsin yönünde ciddi tartışmalar yapılıyor. Bence bu kapsama üniversiteler de alınmalıdır.
Önceki yıl, farklı ülkelerdeki üniversitelerin idari ve mali yapılanmalarını yerinde incelemiştik. İdari personel sayıları yüzde 10’u geçmiyordu. Bizde ise yüzde 50’lere varıyor!
İdari kadrolar böylesine şişkin de akademik kadrolar farklı mı? Öğrenci bulamayan, mezunları işsiz gezen, bugüne kadar bir tane bile bilimsel araştırma yapmayan fakültelere daha fazla kaynak ayırmak, zaten kıt olan kaynakların heba olması anlamına gelmez mi?
Öncelikle bilim üretenle, meslek adamı yetiştiren üniversiteler birbirinden ayrılmalıdır. Ders yükü altında ezilen hocanın elbette bilimsel araştırmaya zamanı olmaz. Ama ya haftada ancak birkaç derse girenler ne olacak?
Eğer Türkiye çağdaş dünyayı yakalamak istiyorsa, reforma Köyhizmetleri’nden değil öncelikle üniversiteden başlamalıdır. Bu da öyle YÖK’le ve ona kızan siyasiler ile olmaz. Bir yükseköğretim şurası toplanır, yükseköğrenim ve bilimdeki öncelikler tartışılır ve ona göre yeniden bir yapılanmaya gidilir.
Üniversiteleri çağı yakalayamayan, üretken olmayan, aklını kullanamayan, ileriyi göremeyen bir ülkenin kalkınmasını beklemek aymazlıkların en büyüğüdür...

Yükseköğretim reformu için bir araya gelemeyen YÖK ve hükümet, öğrenim harçlarına zam konusunda anlaştılar gibi. Fakir fukara çocuklarının öğrenim haklarının ellerinden alınmaması koşuluyla harçlar makul seviyelere çekilebilir. Farklılık yaratılabilir. Ama en verimli şekilde kullanılması koşuluyla. Yoksa zaten sırça köşkte oturanlar biraz daha saltanat sürsünler diye değil!..
Ayrıca İstanbul Üniversitesi gibi harç zammına karşı çıkanlar da var. Biri yapmazken diğerinin zam yapması rekabet mi yaratır yoksa haksız kazanç mı sağlar? Bu konunun da tartışılması gerekiyor.

Gündemdeki bir diğer konu ise Yurtkur’un verdiği burs ve yurtların üniversitelere devredilmesi. Karşı çıkanlar var ama işin doğrusu üniversitelerin yetkili kılınması. Tabii YÖK ya da başka bir kurum tarafından denetlenmesi koşuluyla. Yoksa şimdi olduğu gibi bazı partilerin arka bahçesi olmaya devam ederler...
Özetin özeti: Hemen her konuda şura toplanıyor. Ama nedense iş yükseköğretime gelince akan sular duruyor. Oysa üniversitelerin içinde öylesine değerli kadrolar var ki, tek yapılacak onların öne çıkartılması. Tıpkı siyasette olduğu gibi!..