Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

17 Nisan’larda aklıma hep Köy Enstitüleri gelir. Okudukça, tanıdıkça, mezunlarıyla karşılaştıkça gururla, burukluğu bir arada yaşarım.
Böylesine önemli bir eğitim modelini yaratan bir ulusun ferdi olarak gururların en büyüğünü yüreğimde hissederim. Ama bir hiç uğruna kapatıldıkları aklıma geldiğinde de nasıl bunu yaptılar diye içim içimi yer.
Eğer 60 yıl önce Köy Enstitüleri’nin kapısına kilit vurulmasaydı, bugün karşımızda, çok farklı bir Türkiye tablosu olurdu. Ne 7.5 milyon okuma yazma bilmeyenimiz, bir utanç anıtı gibi karşımızda dururdu ne de üreten değil tüketen ezberci nesiller yetiştirmiş olurduk.
Demokrat Parti’nin artıları kadar eksileri de vardı. En büyük hatası da bu okulları kapatmak oldu. Tıpkı, daha sonra kendilerini kapatanların yaptığı gibi.
Hafta sonu, Yeni Nesil Köy Enstitüleri Derneği Kartal Şubesi’nin açılış töreni vardı. Gün boyu etkinlikler gerçekleşti. Başkan Prof. Dr. Kemal Kocabaş’ın müthiş sunumunda, mezunların konuşmalarında ve sonrasında gerçekleşen panelde, Köy Enstitüleri’nin o günkü heyecan, coşku ve ülke sevdalarına bir kez daha şahit olduk.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, İlköğretim Genel Müdürü İ. Hakkı Tonguç, şükranla anıldı. 60 yıl önce, bugünün çok ilerisindelermiş. Yücel, 1940’da, Köy Enstitüleri’ni açarken bakın ne demiş:
“Ülkemizin dağlarında, kendi kendine açıp solan çiçek bırakmayacağız...”
Ya bugün! Çocuklarımız doğuyor, büyüyor, ölüyor da, kimsenin haberi olmuyor!..
Tonguç ise şu hedefi koyuyor: “Çirkin olan hiçbir şey Köy Enstitüleri’nde yer almamalıdır.”
Öyle de oldu. 8 yıl boyunca, üreten, sorun çözen, köyünün, kentinin, ülkesinin kalkınması için canla başla çalışan insanlar yetiştirdiler. Mükâfatları ise kapatılmak oldu. Ama unutulmadılar. Unutulmayacaklar.
Köy Enstitüleri, eğitim yoluyla, Anadolu insanının nasıl bir değişim geçirdiğinin de destanı oldu. Dünya eğitim literatürüne de böyle girdi. Ancak kıymetini bilemedik. Tıpkı bu güzide kurumları kapatanları darağacına gönderdiğimiz gibi...
Menderes ve arkadaşları, geç de olsa, iadei itibarlarına kavuştular. Ülkemize kazandırdıklarını ve bu uğurda verdikleri mücadeleyi, şükranla anıyoruz. Aynı iadei itibar Köy Enstitüleri için de gerçekleşmelidir.
Ülkesini, toprağını, insanını seven, ilerici, özgüvenli, yaratıcı, demokrat insanlar yetiştirmek suçsa onlar bu suçu işlediler. Türkiye’yi Atatürk’ün hedefleri doğrultusunda çağdaş medeniyet seviyesine çıkarmak için gece gündüz demeden, ülkemin her karış toprağı benim vatanımdır, neresi olursa olsun gözüm kapalı giderim demek kabahatse, onlar bu kabahati işlediler. Yüzyıllar boyu, çobanlığın ötesine geçemeyen köy çocuklarından öğretmenler, doktorlar, profesörler, yazarlar, sanatçılar yaratmak aykırılık ise onlar bu aykırılığı da yaptılar.
Köy Enstitüleri’ne kızmak işin en kolayı. Karalamak da. Keşke onları daha yakından tanıyabilseydiniz. Tanıyabilselerdi.
Dün Köy Enstitüleri’ni kapatan kafalar, şimdi de anadolu liselerini yok ettiler. Oysa onlar da Anadolu insanı için bir fener olmuştu!..
Hasan Yalıncaklı, 1947 Pamukpınar Köy Enstitüsü mezunu. Tatlı ve acı hatıralarını, uzunca bir şiirle dile getirmiş. İşte birkaç dörtlük:
İstiklal Marşı’yla okul açıldı/Karanlık kapılar geride kaldı/ Bacı kardaş birbirine sarıldı/ Günlerden 17 Nisan olunca
Topraklar işlendi alın teriyle/ Birlik tazelendi el emeğiyle/ Okullar açıldı Türkçe diliyle/ Günlerden 17 Nisan olunca
Ekin başak tuttu nar çiçek açtı/ Aydınlığın ilmin yolunu açtı/ Anayurtta yeni bir çağ başlattı/ Günlerden 17 Nisan olunca
Laik cumhuriyetle Ata izinde/ Ant içti yürüdü durdu sözünde/ Vatan aşkı varolmuştu özünde/ Günlerden 17 Nisan olunca
Kıraç toprak bostan oldu bağ oldu/ Dirildi başaklar ambara doldu/ Her hanede dost sofrası kuruldu/ Günlerden 17 Nisan olunca
Ezeli geri bak dün nerde kaldı/ O günleri kimler sattı kim aldı/ Hatıralar yüreğimi kanattı/ Günlerden 17 Nisan olunca...
Özetin özeti: Zor buluyoruz, kolay harcıyoruz. İnsanları da kurumları da...